Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Yeni Türkiye budur!...

Türkiye'de bugüne kadar yaşanan darbelerin kendi çözümlemelerime göre niteliği birbirine çok yakındır. Hatta tektir. Ve iki unsurdan oluşmuştur.
Birincisi, her darbe öncesinde ordu halkın, siyasetin ve siyasetçinin yanlış yaptığını düşünür. İkincisi, 'yanlış' siyaseti doğrultmanın kendi işi olduğuna inanır. Bu da tarihsel bir muhakemedir.
Çünkü Türk siyasal modernleşmesi ordu esaslıdır. Ordu öncülüğünde gerçekleşmiştir.
Elitisttir. Bu modernleşmede halk yoktur. Onun adına karar alanlar vardır.
Ne zaman ki, halk, siyasette öne çıkmıştır, onun dediği olmuştur, ordu işin içine karışmıştır. Bırakın öncesini, 1960 ve sonrasındaki bütün darbeler bu mantığa yaslanır. Evet, 1960, 71, 80, 97, 07 darbeleri farklı manalar taşırlar.
Ben, 1960 darbesine sol Kemalist, 1971'e sağ Kemalist, 1980'de bürokratik Kemalist, 1997 darbesine laik Kemalist, 2007 darbesine ulusalcı Kemalist darbeleri dedim ve içeriklerini makalelerimde, kitaplarımda anlattım.
Aynen tekrarlarım. Ama işte bu Kemalist darbe geleneği ordunun hâkim, halkın dışlanması anlamına gelir.

***
Bazı Kemalistler, Mustafa Kemal'in 1908 Selanik İ-T Kongresi'nde yaptığı ve "orduyu siyasete karıştırmayın" dediği konuşmayı çok benimsemiştir. Ama Naim Turfan kısa ömrüne sığdırdığı güzel kitabında (Jön Türklerin Yükselişi/ Alfa Yayıncılık) bu konuşmayı tepetaklak edip değerlendirir. Der ki, Mustafa Kemal, aslında ordu siyaset dışı kalsın, hâkim ideolojiye hizmet etsin demektedir. Bu tartışmaya şimdi girmenin bir anlamı yok. Bugüne kadar gelen darbelerin anlamı gün gibi ortada: siyaseti kontrol eden, onu kendince yönlendiren bir ordu mantığı.
Gelin de buna militarist siyaset, silah gölgesinde siyaset demeyin.
***
15 Temmuz gecesinin anlamını da bu sularda, bu kıyılarda aramak gerekir.
O gece halk ilk defa onur ve vicdan meselesi yaparak, kendi iradesine koyulan ipoteğe isyan etti. Ve ne isyan! Çıplak yumruğunu süngüye, çıplak bedenini tank ateşine karşı tuttu.
Kimse kusura bakmasın, 1990'lardan beri devam eden, 2002 ile sıçrama yapan bir devrim tamamlandı. 1992-2002 arasında hazırlanan ve 2002'de, 28 Şubat'a karşı gelişen hareket ve devamı, siyasal iktidarın sahipliğini değiştirdi. Kentli, elit/ Batılı, militarist, laikçi siyaset tabanı yerini taşralı, muhafazakâr, siyaset ve kamusallık öngören bir tabana bıraktı.
'Yorulan bir şiirin ayak değiştirmesi' diyordu ya Ece Ayhan bu da yorulan bir siyasetin taban değiştirmesiydi.
***
Şimdi o devrimin ikinci hamlesi yapıldı. Gene kimse kusura bakmasın.
Bir halk eğer kendi ordusunun içinden çıkmış bir cunta girişimine, bir darbe arayışına karşı direniyorsa, bu uğurda ölüyorsa, kellesini koltuğuna alıyorsa, irade benimdir diyorsa ve 20 yıl önce başlattığı hamleye bu defa ölmek pahasına sahip çıkıyorsa; peki, bu değilse, o zaman devrim nedir derim.
Devrimler üstünde çok çalışmış birisi olarak söyleyeceğim sadece budur.
Fransız Devrimi sokakta iktidar kuruyordu, kurdu. Sonra Bonapartizme teslim oldu. Napoleon, Cumhuriyete karşı bir kere daha imparatorluk ilan etti. 1848'in cılız ama onurlu kalkışmasında bulunduysa da, halk, devriminin elinden gitmesine ses çıkarmadı. O Bonapartist girişim 15 Temmuz'da ve 2016 yılında cevabını Türkiye'de aldı.
Yeni Türkiye asıl budur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA