Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Duralım düşünelim, ne yapıyoruz biz?..

Çocuk yaşta kızların evlendirilmesine, hele tecavüze uğramış kişilerin tecavüzcüsüyle evlendirilmesine karşıyım.
Şiddetle karşıyım. Kim karşı çıkmaz, kim karşı olmaz? Kısa sureli ama yoğun bir tepkinin ardından Başbakan Yıldırım da, Sümeyye Erdoğan Bayraktar da gayet makul açıklamalar yaptılar. İş şimdi yeni bir kavşakta ilerleyecekmiş gibi görünüyor.
Beni neyin öncelikle ilgilendirdiğini belirttim.
Ama bir konuyu değerlendirirken diğer boyutlara da bakmakta yarar var.
Hükümetin bugüne kadar yeterli bir berraklıkla önümüze koymadığı o açıklamaları izleyince insan ortada bir mağduriyet olduğunu anlıyor.

***
Çocuk yaşında da olsa evlendirilmiş, dini nikâh altına alınmış beraberlikler var. Bu beraberliklerin bazılarında çocuklar dünyaya gelmiş. Sanıyorum böyle 3000 vaka var.
Yasayla (bu veya bir başkası) o mağduriyetlerin giderilmesi öngörülüyor. Çünkü bu beraberlikler herhangi bir yasa güvencesi altında değil. Medeni Kanun haklarına tabi değil.
Böylesi bir durumun ortadan kaldırılması elbette gerekir. Fakat bu şekilde tartışma doğuracak, kıyamet koparacak bir yoldan mı olmalıdır? Bu bir.
İkincisi, bu satırları yazarken biraz araştırdım.
TÜİK verilerine göre 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi.
2015'te evlendirilenlerin 31 bin 337'si kız, 1483'ü erkek çocuğu. Bir de çocuk anneler sorunu var. 2015'te 15-17 yaş arası 17 bin 789 kız çocuğu doğum yapmış. 15 yaş altı doğum yapanların sayısı ise 244.
Yaşadığımız tartışmayla birlikte böyle bir tablo ortaya çıkınca meselenin sadece yasayla değil metotla ilgili olduğu anlaşılıyor.
Bu metot bir iş yapmayı istemek veya istememek arasındaki farkı belirler veya o fark tarafından belirlenir.
***
Şunu söylemek istiyorum. Kıran kırana girişilmiş, bir süre sonra sağırlar diyaloğuna dönmüş bir 'ilişkisizlik' yerine Türkiye, eldeki sorunu (her neyse o) çözmek istiyorsa rasyonel bir planlamaya gitmek zorundadır. Bir kere bu durum eğer istenmiyorsa (o düşünceden hareket ediyorum) o vakit herhalde apar topar çıkarılacak bir yasayla değil daha kapsamlı bir teknik yaklaşımla bu sorun aşılır. Yani ana sorun elbette ortadaki durumu giderecek yolları, çareleri bulmaktır. Ama bir o kadar da böylesi bir yapının gelişmesini engellemektir.
Doğru mu, doğru.
Gelenek karşımıza çıkıyor bu aşamada.
Ama bahsedilen geleneksel yaklaşımlarla daha fazla yaşamak söz konusu olabilir mi? Bundan otuz, kırk, yetmiş, seksen sene öncesindeki gerçeği öne sürüp bugünkü vahim durumu ortadan kaldırmak artık olanaksız olduğuna göre bu sorunu aşmak önce bir irade, sonra bir planlama, sonra da bir uygulama meselesidir.
***
Herhalde bu konuda uluslararası normlar var, bu işleri bilenler var.
Türkiye'nin, sadece bu konuda değil, hangi konu ise bahse mevzu, yapamadığı bu. Türkiye gerçekle ilişkisini yitirmiş, bir kaos içinde savrulan, rasyonel yaklaşımları yeterince önemsemeyen, metodolojilerle ilişkisini koparmış, uluslararası 'know how', süreç ve teknolojilerle bağı olmayan bir toplum, ülke, devlet şeklinde hareket ediyor. Bu sadece devlet meselelerinde değil, gündelik hayatı oluşturan her ilişkide böyle.
Duralım, düşünelim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA