Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

‘Laikçi nihilizm’: Nereye kadar...

CHP yürüyüşüyle birlikte ortaya çıkan tablonun belkemiğini oluşturan konu belli. Alper Görmüş, Serbestiyet'te bunu çok etkileyici şekilde ifade etti. Bir soru sordu, daha doğrusu. Acaba dedi bu yürüyüş Türkiye'deki 'laik nihilizmi' 'seyreltti mi.'
Cevabı kısmen olumlu. Evet, diyor, seyreltti. Fakat yazısının başında değindiği başka bir husus var. Bir kere yürüyüşün manevi motivasyonunu referandumdan alınan sonuçlara bağlıyor. Akparti daha farklı bir sonuç sağlasaydı, yürüyüş yapılamazdı saptamasını getiriyor. İkincisi daha önemli: Görmüş'e göre nihilizmdeki seyrelmeler her defasında geçici oluyor.

***
Buradaki 'laik nihilizm' terimi çok önemli ama 'laikçi nihilizm' olarak değiştirilmesi gerektiği kanısındayım. En azından ben böyle görüyor ve anlıyorum. Tarihte bir 'laik nihilizm' vardır denebilir ama burada kastettiğimiz Türkiye'de belli bir kesimde ('laikçi') dikkat çeken durumdur. Bu hal 2002'de Akparti'nin iktidara gelmesiyle başlamıştır. O iktidarın sonradan sulandırılan bazı askeri darbe girişimleriyle devrilememesi bu defa 2007'deki o akıllara seza Ulusalcı çıkışı ve Cumhuriyet mitinglerini doğurmuştu.
O seçimden hem Akparti'nin güçlenerek çıkması hem Abdullah Gül'ün CB seçilmesi bahse konu çevreyi hızla bu çok güzel tabirle 'nihilizme' itti. (Bunun altında yatan bir de 'melankoli' var. Sol dünyaya ve 'teoloji'ye hâkim olan o kavramı ayrıca ele almak istiyordum. Araya başka konular girdi. İleride mutlaka döneceğim.)
***
Nihilizmin akla gelen ilk anlamlarını bir yana bırakalım. İki önemli sonucu var. Birincisi müthiş bir öz-yıkıcılık, kişinin kendisini mutsuzluğa, karamsarlığa ve kapanmaya itmesi. 'Ülkeyi terk etmeye' kadar giden bir süreç. Türkiye'nin bu nedenle maalesef önemli bir kan kaybı yaşadığı muhakkak.
Sorunun başka bir boyutu daha var, daha vahim bir boyut: nihilizm iki önemli ve olumsuz tepki getiriyor. Birincisi, bahsedilen kesim kendisini malum psikolojinin içine yerleştirince topluma ve halka inancını yitiriyor. Bu iki 'olgu'yu kendisine karşı veya kendisini onların dışında görüyor. Başlı başına bir gerçek bu ve elbette 'yıkıcı' bir gerçek. Beraberinde çok farklı duygu durumlarını da sürüklüyor.
Daha da ötesi ve daha da vahimi bu kesim siyasete inancını yitiriyor. Siyasetin sorunları çözen bir mekanizma olmadığını düşünüyor. Sadece Türkiye'de değil. Trump sonrası dünyada da bu eğilim var. Elitlerin meydana getirdiği tabakalar siyasete karşı nihilistik bir reddiye içindeler ve toplumun 'ayak takımı' tarafından ele geçirildiği kanısındalar.
***
Türkiye'deki 'elit/ist-laikçi' çevrelerin siyaset inançsızlığı sadece şu son 15 veya 10 yılın hikâyesi midir denirse cevap tabii ki, hayır olacaktır. Bu büyük ölçüde bizim modernleşme serüvenimizin sonucudur. Elit/ist-laikçi çevrenin hiçbir zaman siyasete inanmadığını ve daima ordu odaklı modellerle, en nihayet darbelerle ve bürokratik-militer-elitist tercihlerle ilerlediği kesindir.
Bugünkü Türkiye o yanlış sistemik yapıyı aşıyor. Laikçi nihilizm bu gelişmeyi kendisine ve sınıfsal (?) yapısına bir tehdit olarak algılayıp daha da koyu bir redde sürükleniyor.
Türkiye bakımından üzücü bir durum bu elbette. Çok daha ayrıntılı sosyolojik çözümlemeler istiyor siyasetteki bu tutum. Şimdi CHP yürüyüşü bu nihilizmi aşacak mı, yoksa Görmüş'ün dediği gibi, kısa ömürlü bir tepki olarak o tabanda hissedilen bugünkü kımıltı da silinecek mi?
Bütün kanatların gerçekçi, yaratıcı, üretken, yapıcı ve 'şenlikli' bir siyaset üretmesine her zamankinden çok ihtiyacımız var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA