Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Türkçe şiirin yeni antolojisi

Antolojiler zaruridir. Hele dönemleri iyi bilen, çözümlemeleri güçlü seçicilerin hazırladığı antolojiler zamanla o dönemi tanımak için kullanılan başlıca zemindir. Şimdi elimizde iki cillten oluşan Orhan Kahyaoğlu'nun hazırladığı modern türkçe şiir antolojisi başlıklı kitap var. Kahyaoğlu'nun antolojisi büyük bir emeğin ürünü

Şaşırtıcı bir şekilde tarihi daha eskilere gitmeyip, 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başına uzanan antolojiler şiir dünyasının olmazsa olmaz kitapları, kaynakları arasındadır. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde iddialı bir antolojinin yayınlanmasıyla birlikte kıyamet kopar. Yapıta kabul edilenler, dışarıda kalanlar bir yana, seçilen şiirler, ortaya konan değer yargıları da tartışma yaratır. Pek az antoloji yayınlandıktan sonra 'klasikleşir', ortak bir kabul görür. Öyle bile olsa her antoloji yayınlandığı dönemin zevkini yansıtır. Zamanla yaşlanır. Her şeyden önce kapsadığı dönemin ardından gelen yeni oluşumlar yeni antolojileri zorunlu kılar. Antolojiler zaruridir. Hele dönemleri iyi bilen, çözümlemeleri güçlü seçicilerin hazırladığı antolojiler zamanla o dönemi tanımak için kullanılan başlıca zemindir. Bizde de böyle çalışmalar vardır. Necmettin Halil Onan'ın izahlı divan şiiri antolojisi ilk örneklerden biri. Birer edebiyat tarihi olmakla birlikte İsmail Habip Sevük'ün türk teceddüd edebiyatı (yeni baskısı edebi yeniliğimiz başlığıyla) ve Mustafa Nihat Özön'ün metinlerle muasır türk edebiyatı bugün birer antoloji işlemi/işlevi görüyor. Gene Prof. Mehmet Kaplan'ın yeni türk edebiyatı antolojisi, Kenan Akyüz'ün batı tesirinde türk şiiri antolojisi seçkileri bu meyanda ele alınıyor. Yaşar Nabi'nin gerek kendisinin gerekse diğer yazarlarla birlikte Varlık Yayınları için hazırladığı birçok derleme ve antoloji bir dönemin önemli, vazgeçilmez kaynaklarıdır ve zevkli çalışmalardır. Daha sonra Milliyet Yayınları bir dizi şiir antolojisi yayımlamıştı. Rauf Mutluay'ın tanzimattan Günümüze kadar türk şiiri (1974), konuyu 1970'lerin ortasına getiren bir çalışmaydı. 1980 sonrasında ise iki önemli yapıt hazırlandı. İlki, Memet Fuat'ın her çalışmasında gösterdiği titizlikle ortaya çıkan çağdaş türk şiiri antoloji'siydi (1985). Diğer ise ondan sonra oluşturulan Ataol Behramoğlu'nun (1987) kitabıdır. Mehmet H. Doğan'ın yüzyılın türk şiiri ise gene çok kazanların kaldırılmasına yol açan bir antolojiydi. Mehmet Ay'ın Türkçe Şiirler Antolojisi ise (2005) 9 ciltlik bir 'metin'dir. (Bu konuda daha ayrıntılı bir döküm isteyenler türkiye araştırmaları literatür dergisi'nin 8. sayısında (2006) yayınlanan Fırat Karagülle'nin türk edebiyatında antoloji başlıklı yazısına bakabilirler.) Bütün bunlarla birlikte benim çok sevdiğim iki antolojiyi de burada anayım. (Bu arada belirteyim, 'antoloji' sözcüğü Yunancada, 'anthos'-çicek ve 'logia'- derlemeden 'derlenmiş çiçekler', 'çiçek derlemesi' anlamına geliyor. Nurullah Ataç, bu sözcüğe karşı güldeste sözcüğünü kullanmamızı önermişti. Kendisi de yazılarında bu sözcüğü tercih ediyordu. Bence de, her şey bir yana, çok güzel bir sözcük, güldeste ama artık bilen olduğunu sanmıyorum. Ayrıca Nurullah Ataç gibi şiir delisi, ayrıca şiir zevki çok yüksek bir eleştirmenin bir antoloji yapmamasına her zaman üzülmüşümdür.)

ŞİİRİ İÇERİDEN KUŞATAN BİR İSİM
Bunların ilki, Abdülhak Şinasi Hisar'ın aşk imiş her ne Var alemde/aşka dair seçilmiş mısralar ve beyitler isimli çok güzel, çok lezzetli güldestesidir. İkincisi, İlhan Berk'in yayınladığı aşk elçisi isimli antolojidir. Bu da bütünüyle şairin öznel seçimini yansıtan bir 'şiir defteri'dir. (Kitapta İlhan Berk'in şiirlerini Salah Birsel'in seçmesi ayrıca hoş bir sürprizdir.) Bunlara bir de bazı şairlerin kendi yapıtlarından seçimlerini yansıtan, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın derlediği şairlerin seçtikleri isimli yapıtı ekleyerek bu bölümü kapatayım. Bunlar da benim Türkçe antolojiler arasından kendimce yaptığım bir seçki olsun. Şimdi elimizde Orhan Kahyaoğlu'nun hazırladığı modern türkçe şiir antolojisi başlıklı kitap var. Kahyaoğlu'nun kitabı iki cilt. İlk cilt 1920-1960, ikinci cilt ise 1960-2000 arasını kapsıyor. Kahyaoğlu esasen bir şair. Müzikle yakından ilgili. Bu alanda da çalışmaları var. Fakat Kahyaoğlu aynı zamanda, tabir eğer mazur görülürse, bütün olumlu yüklemiyle birlikte kullanıyorum, bir 'şiir emekçisi'. Büyük bir alçakgönüllülükle şiir konusunda yazılmış, ortaya getirilmiş her şeye vakıf, her şeyi yakından izleyen, daha önce de Ece Ayhan ve Melih Cevdet Anday hakkında derlemeler yapmış, öte yandan şiir kitapları yayınlamış bir kişi. Yıllar yılıdır şiiri izlediği gibi sombahar ve ludingirra isimli iki çok güzel derginin de yöneticisiydi. Kısacası, Kahyaoğlu, şiiri içeriden kuşatan bir isim. Antolojisi, belirttiğim gibi 1920-2000 arasındaki 80 yılı kapsıyor. Bu tür antolojilerin çoğunda olduğu gibi, Yahya Kemal Beyatlı'yla başlıyor. Onu Ahmet Haşim izliyor. Yaklaşık 200 şair yer alıyor. Antolojinin daha öncekilerden önemli bir farkı var, Kahyaoğlu da onu dile getiriyor, girişte. Kitap, Türkçe şiiri öncekilerden farklı bir dönemlemeye tabi tutuyor. Her dönemi ayrıca kavramlaştırıyor Kahyaoğlu: 1920-40: Modern Türkçe Şiirin Biçimlenişi, 1940-1960: Modern Türkçe Şiirin Yükseliş Dönemi, 1960-1980: Modern Türkçe Şiir Makas Değiştiriyor: Toplumcu, Modernist ve İslamcı Şiir Yeniden Biçimlenirken, 1980-2000:Modern Türkçe Şiirde Farklı Şiir Eğilimlerinin Belirginleşmesi, 2000-2010: Modern Türkçe Şiirin Durumuna Dair Genel Bir Değerlendirme. Hemen belirteyim ki, bu bölümler kendi içlerinde de alt bölümlere ayrılmış. Her dönem kendi içinde kesitlere sahip. 20 yıllık zaman dilimleri homojen veya bir bütün olarak verilmemiş. O alt kesitlerde kendisini gösteren dönüşüm ve değişimleriyle birlikte işlenmiş. Bunlar da akademik bir soluğa sahip, hayli ayrıntılı, neredeyse kılı kırk yaran değerlendirmeler. Bütün bunlarla birlikte bakınca Kahyaoğlu'nun antolojisi ilginç bir nitelik kazanıyor. Elbette bir antoloji Kahyaoğlu'nun yapıtı. Ne var ki, çalışmanın ana amacı bildiğimiz manada bir antoloji hazırlamaktan daha ötede bir yerde duruyor gibi, o da şu: Kahyaoğlu, kitapta, öncelikle, hakkındaki geniş bilgisiyle, onu, gerekçelerini girişte açıkladığı deyimiyle söylersem, Türkçe şiiri çözümlemek, ana hatlarını verdiğim şekilde dönemleştirmek, yeniden kurgulamak istemiş. Kitap, bölümler başına Kahyaoğlu'nun yazdığı bazıları epey uzun açıklamalar, yorum, değerlendirme ve şairlere dönük eleştiri ve sorgulamalarla Türkçe şiiri yeniden kurguluyor. Bir manada bir yazınbilim çabası içinde, bu şiiri, baştan başa yeni bir mimari ve geometriyle inşa ediyor. İngiliz şiirini toplayan Norton antolojisi gibi bir kaynak oluşturma kaygısını gütmüş. Bir ders kitabı (textbook) hazırlamayı istemiş. Tümü gayet yerinde girişimler. Ayrıca böyle bir çabaya, kendisinin son bölümde gerekçelerine değindiği üzere, şiirin gündemden ve toplumsal yaşamdan hayli çıktığı bir dönemde, daha da fazla gereksinme var/dı. İş, şimdi, Kahyaoğlu'nun önerilerini tartışmakta. Onu burada boydan boya yapmama olanak yok. Birçok kavramın ele alındığı ve yeni kavramların üretildiği, önerildiği gayet uzun metinler bunlar. Hatta bir öneride bulunmak ve Kahyaoğlu'nun bölümlerin girişine koyduğu açıklamaları, ayrı bir kitap olarak yayınlamasını (gerekiyorsa biraz genişleterek) dilerim. Asıl o zaman görüşleri daha kapsamlı bir şekilde tartışmaya açılacaktır. Bununla birlikte antolojinin yapısal bazı özellikleri hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.

ANTOLOJİ ZAMAN İÇİNDE ESKİR
Birincisi, başta da söylediğim üzere, antolojiler zaman içinde eskiyen ve aşılan çalışmalardır. Akan zamanın getirdiği bir sonuç. Nitekim, Kahyaoğlu da antolojinin 2000'lere kadar geldiğini ama o dönemden sonra, 2000-2010 arasında şiir yayınlamış şairlerin ürünlerine yer vermediğini vurguluyor. Eğer diyor yapıtım 2020'de yeniden yayınlanırsa, onları o vakit kitaba alacağım. Bu çok doğal. Hatta gösterilmesi gereken bir davranış. Ama buradan hareketle ben her antoloji hazırlayanın kendi kuşağıyla, kendi yakın dönemiyle ilgili çalışmasının daha doğru olduğu kanısındayım. Netice itibariyle Kahyaoğlu Türk şiiri için her bakımdan önemli bir isim ama bir edebiyat tarihçisi değil. Bu bakımdan bu derecede geniş boyutlu, 80 yılı kapsayan bir antoloji yapmasını memnuniyetle karşılamakla birlikte, bana göre artık 'yeni şiiri' başlatmamız gereken 1980 sonrasına ait, münhasıran o dönemden bugüne uzanan bir çalışma ortaya koysaydı bu da çok anlamlı bir girişim olacaktı. Böylece, asıl merak ettiğimiz, bir araya getirildiklerinde nasıl bir coğrafya sergileyeceklerini şimdi daha fazla görmek isteyeceğimiz, 1980 veya 1990 sonrası şairler ve şiirlerini içeren bir antoloji çok daha ilginç ve derinlikli olabilirdi. Kahyaoğlu'nun bu döneme ait bilgisi ve yorum gücünden öyle bir çalışmayı şimdi bekliyoruz. Ötekisi, Kahyaoğlu'nun tercihi olan yaklaşımla yani şairi toplumsal ve ideolojik plana yerleştirerek irdelemeyi öngören yaklaşımla Yahya Kemal'den başlayan bir antoloji gereksiz bir yorgunluğa yol açıyor, her bakımdan. Bir diğer nokta kitabın gene önceden değindiğim gibi şiir hakkındaki değerlendirmeden ve birikimden şiirlere ve şairlere giden bir mantığa yaslanması neticesinde Kahyaoğlu, belki yerinde ama gene yorucu olduğunu düşündüğüm bir tutumla, dönemin neredeyse tüm şairlerini kapsayan, kuşatan bir çalışma içine girmiş. Neredeyse kimseyi dışarıda bırakmak istemeyen, herkesi içine alan bir yaklaşım bu. Kendisi de birçok yerde buna değiniyor. Bazı şairleri (sürekli olarak 'belki' diyerek ve kesinlemelerden kaçınmaya çalışarak) o derecede güçlü, görkemli, 'büyük' bulmuyor ama kitabına almakta ısrar ediyor. Bu tam da o belirttiğim tutumun bir göstergesidir. Halide Nusret'in veya Halit Asım'ın, Alim Atay'ın, Turgay Gönenç'in, Haluk Aker'in, Hüseyin Peker'in, Yusuf Alper'in, Haşim Çatış'ın, İlhami Çiçek'in (emeklerine bütün saygımla) olmadığı bir antoloji eksik olmaz. 'Belki' bir edebiyat tarihi onları arayabilir. Kahyaoğlu da bunu yapıyor. Bu koşulda antolojiyi bir edebiyat tarihi gibi okuyoruz. Üçüncü bir husus elbette bazı değerlendirmeler ve eksikler. Değerlendirmeler konusunda bir tek şey söylemekle yetineceğim bu kısa yazıda: Kahyaoğlu, benim de benimsediğim bir tutumla şiiri irdelerken iki temel noktadan kalkıyor. Birincisi sosyo-kültürel arka plan. Diğeri şairlerin bireysel pozisyonları ve bu planla ilgileri. Kaçınılmaz olarak, bu yaklaşımın sonunda, Kahyaoğlu şiiri büyük/ makro kavramlar etrafında ele alıyor: Toplumcu şiir, modern şiir, İslamcı şiir gibi. Bunda bir yanlışlık yok. Kendi kurduğu ilişki ağını da gayet iyi bir şekilde irdeliyor. Fakat giriş çözümlemelerinde soyut ve deyim yerindeyse felsefi hiçbir kavrama yer vermiyor. Halbuki, bugün öyle bir yaklaşımı ortaya getirecek (çok yeterli olmasa bile) küçük ama sağlam bir birikim var elimizde. (1980 sonrası şiiri başlı başına bir antoloji olarak ele alırsa bu tür bir tarzı orada işleyebilir.)

HAYLİ NESNEL BİR ÇALIŞMA
Bu durumda Kahyaoğlu da, nüanse etmekle birlikte, şiirin genel kabullerini izliyor. O arada alt dönemlemelerde çok önemli, çok değerli bazı saptamalarda bulunuyor. Ve onlarla birlikte gerçekten dağınık duran bir şiirsel dönemi, 1980 sonrası şiiri hayli derli toplu bir çizgiye taşıyor. Buna mukabil işaret ettiğim yöntemi neredeyse bütün antolojiyi toplumcu şiir ve dışındaki eğilimler arasındaki bir gerilim çizgisinde oluşturuyor. Son husus öznel tutumlarla ilgili. İş öznelliğe geldiğinde söylenecek fazla bir şey yok. Fakat Kahyaoğlu onu aşacak bir yaklaşımla hayli nesnel bir çalışma ortaya koymuş. Kitabın her noktasında(n) anlaşılıyor. Ne var ki, iki noktaya değineyim. Birincisi, Melih Cevdet, Attila İlhan, İlhan Berk gibi önceki kuşaklara ait ama uzun soluklu, çok yaşamış, şiirini farklı dönemlerde yeniden kurmuş şairlerin sadece belli bir dönemle sınırlandırılarak 'verilmesini' ben yeterince doyurucu ve açıklayıcı bulmuyorum. (Memet Fuat antolojisinde bu tutumu kıran bazı zorlamalarda bulunmuştu). Keşke Kahyaoğlu da şairlerin çeşitli dönemlerini çeşitli dönemlendirmeler içinde verseydi. Bir şairin gelişimini, değişimini yansıtan şiirlerini başka dönemlerde de ele alsaydı. Bu onun yaklaşımına daha uygun düşecekti. Ben de doğrusu öyle bir antolojiyi özlüyorum.

BÜYÜK BİR EMEĞİN ÜRÜNÜ
İkincisi, bu kadar geniş kapsamlı ve iddialı bir antoloji hazırlanınca, ister istemez, şairlerden seçilmiş şiirlerin 'miktarı' hayli sorunlu olabiliyor. Çok önemli bazı şairler sadece birkaç, kısa ve çok da karakteristik olmayan şiiriyle yer alırken, diğer bazı şairlere çok daha fazla yer veriliyor. O durumda da şairin kendisi değil 'anlamı', konumu, 'pozisyonu' imlenmiş oluyor. Oysa daha kısa, dar zamanları içeren antolojilere de, bütün öznelliklerine rağmen, daha fazla ihtiyaç var. O öznellikler doğrultusunda elbette Kahyaoğlu'nun getirdiği çeşitli yorum ve değerlendirmeleri irdelemek isterim ama onu başka yerlerde yapmak gerekiyor. Kaldı ki, bu kadar geniş bir antoloji oluşturup, metni bir edebiyat tarihine doğru zorlayınca ortaya 'kriter' sorunu çıkıyor. Hele son dönemdeki şairler bakımından bu haydi haydi böyle. O bakımdan da kısa bir dönemi ele alan antolojiler, hazırlayıcısına duyulan güvenle bir tür meşrulaştırma ve 'lansman', yerleştirme manası taşır ki, şimdi, şiir yayıncılığının, şair sayısının görülmedik ölçüde arttığı bir dönemde bu yaklaşıma daha fazla ihtiyacımız var. Son olarak iki düzeltmede bulunayım. Birincisi, diğer yerlerde doğru yazılmasına rağmen Yahya Kemal'in Kendi Gök Kubbemiz isimli yapıtı 33. sayfada Benim Gök Kubbem diye verilmiş. Bu, 'sehven', besbelli. Ama düzeltilmesi şart. Diğeri de, 434. Sayfada Mavi dergisini Attila İlhan'ın kurduğu söyleniyor ki, bu da doğru değil. Kahyaoğlu'nun antolojisi büyük bir emeğin ürünü. Kendisini kutlamak gerek. Kişisel olarak Türk şiiri üstünde düşünürken çok yararlandım. Gelecek kuşaklar da yararlanacaktır. Türk şiirinin bu çalışmayı hak ettiğine ise asla kuşkum yok.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA