Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Nazım Nazım olalı...

Onca yılını şiirleri yüzünden baskı altında geçiren Nazım Hikmet, 29 Mart 1938'de "askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik" gibi komik bir suçla 15 yıl ağır hapse mahkûm edildi.
Şairin Cumhurbaşkanı Atatürk'e yazdığı af talep eden mektupları sonuç vermedi. Cezaevine konuldu.
Sabahattin Ali gibi naif muhaliflerin bile katledildiği, paraların üstüne fotoğrafını bastıracak kadar "rejimiyle" özdeşleşen İsmet İnönü döneminde de il il, zindan zindan gezdirildi.
Nazım 1951'de Menderes'in affıyla dışarı çıkabildi.
Ancak Cumhuriyet Gazetesi'nin şairin resmini basıp altına "Millet doya doya yüzüne tükürsün diye" manşet attığı yıllardı...
Ahmet Kaya gibi dayanamadı, soluğu yurt dışında aldı.



Vatandaşlıktan çıkarıldı.

10 Ocak 2009'da ise Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla büyük şairin Türk vatandaşlığı iade edildi.
Geçtiğimiz gün Nazım'ın doğum yıldönümüydü.
Sosyal medyada şiirleri paylaşıldı.
Nazım'ın Taksim'deki Ağa Cami'nin yalnızlığını anlattığı "Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu/ Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu/ Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen/ Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!" dizelerini paylaşan yoktu tabii...
Ama onun ağzından dizeler yumurtlayanlar bile vardı.
Yok, sosyal medyada Mevlana'nın, Sartre'ın ve tabii ki Nejat İşler'in ağzından çıkmış gibi aforizmalar uyduran ergenlerden bahsetmiyorum.
Solcuların, Cumhurbaşkanlığı'na, CHP'nin başına yakıştırdığı İmamoğlu bile Nazım'ı, "hiç bir yerde duymadığımız dizeleriyle" andı.
Evet evet, Bellini'nin atöyesinden çıkmayan Fatih portresini asırlar sonra bulduğu gibi!
Şaka bir yana...
Ekrem Bey, Nazım deyince şakkadanak hatırladığınız, sizi etkilemiş tek bir mısra olsun yok muydu da hafızanızda... Tuttunuz Ali Babacan'ın geçenlerde "keşfettiği" mısralara sarıldınız?
Yeter artık, bir huzur verin adama.

***


HANGİSİ DAHA PİŞKİN?
Kadıköy'de, müşterilerden kalan turşu biberleri çöpten toplayıp yeniden satmadıkları için çalışanlarına ceza veren tantuni zinciri sahibi savunmaya "Öncelikle kestane balının..." tarzı bir girizgâhla başlıyor:



"Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olarak yirmi yıl Deniz Kuvvetleri'nde görevime deruhte ve ifa ettim..."
Kirasını üç katına çıkarttığı Suriyeli kiracısının evine baltayla dalan 93'lük dedeyse "Ne var, yine yapacağım" diyor.
Sizce hangisi daha pişkin?

***


SARI TAKSİ SORUNUNA KÖKTEN ÇÖZÜM!
İstanbul Taksiciler Esnaf Odası'nın yeni başkanını seçmek için Haliç Kongre Merkezi'nde yaptığı kongre karışmış.
Adaylardan İrfan Öztürk kürsüde vaatlerini anlattıktan sonra "Yapacağım hamleden dolayı özür diliyorum" diyerek yanında getirdiği "sözde yağlı süsü verilmiş urganı" mevcut başkana doğru atıvermiş...



"Bizi bitirdiniz, bizi ite-köpeğe mahkum ettiniz. Bizi astınız. Bizi parçaladınız ama bugün son gün!" diye de bağırmış.
Ancak daha sonra yaptığı işin tehlikeli olduğunu fark etmiş olacak ki, coşturduğu kalabalığı uyarma ihtiyacı duymuş:
"Bu yağlı urganın benim boynuma asılı değil, bu yağlı urganın Eyüp Aksu'nun boynuna asılması için bunu atıyorum."
Aman İrfan Bey, ya yanlış anlasalardı?
Ayrıca ip falan nedir Allah aşkına... Hizmet sektöründesiniz. Yarın bir gün sarı taksilerinize el edecek müşterilerinizi de korkutuyorsunuz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA