Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un, bayramın ikinci günü gerçekleşen sürpriz Mardin ziyaretinde verdiği mesajların yankısı sürüyor. Kuşkusuz, cevap bulunması gereken yığınla soru da ortada duruyor. Hassas bir dönemden geçen Türkiye'de, her cümlenin ağırlığını, anlamını ve hedefini tartma yükümlülüğü herkesin omzunda.
İlk soru şu:
Genelkurmay Başkanı, 30 Ağustos Zafer Haftası dolayısıyla (25 Ağustos'ta) yaptığı açıklamada, çok açık bir dille söyleyeceğini söyledi. Daha doğrusu, Ağustos MGK'sından sonra yayımlanan bildiride, demokratik açılım sürecinin devlet projesi olarak tescillendiği sonucuna varılınca, özellikle muhalefet partileri sağlı sollu beyanlarıyla adeta askerin topa girmesini sağladı. Neticede komutanlar, "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk tarafından bizlere emanet edilen ve Anayasa'nın 3'üncü maddesinde belirtildiği şekilde Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus-devlet ve üniter-devlet yapısının korunmasında taraftır ve taraf olmaya da devam edecektir" dedi. Bu vurguların sıcaklığı henüz geçmeden, Sınırtepe Karakolu'ndan gelen mesaj bombardımanının özel anlamı ne olabilir? Burada iki nokta ön plana çıkıyor:
- Bir süredir, "TSK, Güneydoğu'da alan hakimiyetini tesis etmek için seferber ettiği askerleri kışlasına çeksin. Böylece PKK'lı teröristlerle karşılaşmasın. Çatışma çıkmasın. Silahlar sussun. Çözüm için uygun ortam yaratılır" tezini işleyen çevrelere seslenilmiş oldu. Org. Başbuğ'un, "Bazıları diyor ki, şu tarihe kadar insanları öldürmeyeceğiz, şu tarihten sonra masum insanları, asker ve polisi öldüreceğiz. Bu nasıl açıklama? Bu insanlık dışı düşüncelere nasıl ılımlı bakılır?" ifadesini böyle okumak gerek.
- İkinci husus şu... Ağırlıklı bölümü Polis Akademisi'ndeki Kürt Çalıştayı'na katılan gazeteci ve akademisyenlerden oluşan aydınların çeşitli TV kanallarındaki yorumları ile sanki hükümetin sesiymiş tonunda yansıyan sözlerinin, Genelkurmay'da da değerlendirildiği ortaya çıktı. Tartışılan radikal önerilerin toplumun bir kesiminde "Acaba bölünecek miyiz?" tedirginliği yarattığı gözlemi paylaşıldı, endişeye mahal olmadığı anlatıldı.