Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Gül'ün demokrasi vurgusu

Bir Türkiye klasiği idi. "Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili ülke" tanımlaması. Bir kuşak, bu korku ile büyüdü. Kompleksli yaşadı. Komşu ülkelere yabancı kaldı. Ne zaman işadamları çevreye açılsa, görünmeyen bir el devreye girdi. Süreç kesintiye uğradı.
Ne kadar tartışılırsa tartışılsın son dönemdeki bir dizi iç ve dış gelişmenin küresel düzeyde "Türkiye algılamasını" derinden etkilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ermenistan açılımı, Suriye ile vizenin kaldırılması, hem Bağdat hem de bölgesel Kürt yönetimiyle normalleşen ilişkiler, Rusya ile stratejik işbirliği, İran'ın nükleer tehdit kapasitesinin dengelenmesi, İsrail'in bölgesel barışı bozabilecek askeri operasyon seçeneğinin ikinci plana itilmesi, Yukarı Karabağ sorununun çözümü için Minsk Grubu'nun harekete geçirilmesi, Azerilerin inisiyatif almaya zorlanması, Bosna-Hersek'in iç istikrarının korunması, Sırbistan'la dostluk kapısı aralanması... Ve tabii ki demokratik açılım kararlılığı...
Bütün bunlar, Türkiye'yi dünya liginde farklı bir noktaya taşıyor. İlgiyle izleniyor. ABD Büyükelçisi James Jeffrey'in dediği gibi, "Başkan Obama, Başbakan Erdoğan'la planlanan görüşmesinde 'sıfır problem' eksenindeki yeni dış politikayı da konuşmak istiyor..."

***

Peki bu arada, Türkiye'de neler oluyor? Enerjinin içeride harcandığı bir yığın olay. Kuşkusuz bu olaylar, demokratik olgunluk sınavına dönüşüyor. Nitekim kısa bir süre önce Belgrad'a gittiğimiz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Türkiye dinamikleri ile ilgili yorumu bu bakımdan dikkate değerdi. Gül dedi ki...
"Kendi içinde güçlü olmayan ülke, dışarıda güçlü olamaz. Güçlü hükümetin, güçlü ordun, güçlü ekonomin olacak... Herkes hesap verebilecek, demokratik hukuk devletinin gereklerini yerine getirecek, hukuk devleti sınırları içinde kalacak, kurallara uyacak. Kurallar da gayet açık. Anayasa, kanunlar ve evrensel demokratik standartlar. Türkiye bütün bu konularda rayına giriyor..."
Gül'ün, cumhurbaşkanı seçilmesini hazmedemeyen, durumdan vazife çıkaran zihniyete bakışı da (doğrudan kendisini ilgilendirdiği halde) demokrasi standartlarının yükseltilmesi beklentisi ile yanıt buldu.
***

Milli Birlik Projesi'nin yol haritasına gelince... Burada (Sırbistan örneğinden hareketle) Kürt sorununun çözümüne, Kuzey Irak'taki yönetimin rolüne ayrı bir paragraf açmak zorunlu...
1990'ların başında Boşnaklar'a karşı etnik kıyım başlatan eski Sırp yönetiminin Balkanlara ve Sırbistan'a çıkardığı fatura da, Cumhurbaşkanı Gül'ün değerlendirme odağındaydı. Eski Yugoslavya parçalandığında, ırk ve din temelli savaş başlatan Sırplar, eldekini de kaybettiler. Bize göre, Irak Bölgesel Kürt yöneticilerinin Sırbistan deneyiminden çıkaracağı dersler olabilir. Zira tarihle yüzleşen bugünkü Sırp yöneticilerinin yeni vizyonu hayati önemde. Türkiye ile stratejik birliktelik arzusu, Boşnaklar'ın kültürel ve siyasi haklarının teminat altına alınması, dinler arası diyalog çabası, AB ile bütünleşme hedefi, bölgesel güç olma iddiası... İşte bu vizyon Balkanlar'ın yeniden ateş topuna dönmesini durduracak en kritik faktör. Zira Kosova'nın bağımsızlığına karşı Bosna-Hersek'in içindeki Sırp Cumhuriyeti'ni tahrik eden malum güçlerin oyununu ancak Türkiye-Sırbistan yakınlaşması çözebilir. Yoksa dünya Bosna'yı, Sırbistan'ı, Kosova'yı, Makedonya'yı da içine alan sıcak çatışma ortamına sürüklenebilir. Tıpkı Irak'ta olabileceği gibi...
Kürt sorununun çözümü Türkiye'yi, Irak'ı, İran'ı, Suriye'yi rahatlatıp refah ve huzura hizmet edebileceği gibi, kronikleşmesi bu dört ülkeyi de teyakkuzda tutar. Barış yerine düşmanlık tohumları ekilir. Birlik yerine bölünme olur. Küçük hesaplara takılan ülkeler kaybeder.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA