Wikileaks belgelerinin kısa vadede CHP'ye soluk aldırdığını söyleyebiliriz. Dikkatleri partinin dışına yöneltme fırsatı, parti içi düzenleme için eşsiz fırsat yarattı. Ve bu gelişmeler yaşanırken Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, özenle altını çizdiği şu mesajı verdi:
"Parti meclisi listesini bizzat ben yapacağım!"
Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışını iki yönlü okumak mümkün:
1- Genel seçim yaklaşıyor. Milletvekili adayları ve sıralaması parti meclisinde karara bağlanacak. Parti arenasına çıkmaya hazırlananlar gibi Kılıçdaroğlu da hesaplarını Haziran 2011'e göre yapıyor. Kılıçdaroğlu, "Hükümet olma hedefini bırakıp partideki iktidarını sürdürmeye çalışanlarla birlikte yürümem" demeye getiriyor. CHP'de eksen kaymasından endişe edenler ise parti meclisi listesine ağırlığını koyarak, "Biz, CHP'yi yolda bulmadık" iddiasını sürdürmeyi planlıyor.
2- Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına geçerken önceki genel başkan Deniz Baykal'dan boşalan koltuğa konjonktür gereği oturmuş ancak yönetimi eski genel sekreter Önder Sav'la paylaşmak zorunda kalmıştı. Partinin yeni tüzüğünü uygulama gerekçesiyle başlatılan hareket, Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığını, "liderliğe dönüştürme" çabasına işaret etti. Zira Mayıs-Kasım 2010 dönemi, "Bir şeyler yapmak isteyen ama frenlenen" zikzaklı Kılıçdaroğlu görüntüsü ile geçti. Aralık 2010'dan sonraki Kılıçdaroğlu ise örgüte yaslanarak elini rahatlatmayı hedeflemekte. Bu amacına ulaşırsa Kemal Bey için "Önder Abi mazereti" de kalmayacak. Bir başka ifadeyle Kılıçdaroğlu, kendi kaderini tayin etme hakkını kullanırken CHP'nin de kaderini belirleyecek. Gerçek kalibresi görülecek. Bu tercih, solda toparlanmayı sağlayabileceği gibi hızlı bölünmeyi de tetikleyebilecek.