Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

2023 Vizyonu ve Erdem Bey!

Çılgın projeler coşku verir. Ancak iktidarların ilk görevi, toplumu çıldırtmamaktır. Daha doğrusu "öngörülebilir, istikrarlı, siyasi ve ekonomik ortam" oluşturmaktır. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın haftasonu açıkladığı AK Parti Seçim Beyannamesi'nin en çarpıcı yanı, gelecek adına "güven vaat etmesidir." Kuşkusuz, yeni şehirler kurulması, hızlı tren hatları yapılması, otoyollar, köprüler inşa edilmesi de önemlidir. Ama bunlardan da önemli olan bizatihi "ekonomik durumun sürprizlere açık olmamasıdır." Başbakan, Cumhuriyet'in 100. yılını hedeflerken eski Türkiye'nin artık geride kaldığı taahhüdünü sunmuştur. Seçim beyannamesi de esasen üç taşıyıcı ayak üzerinde yükselmektedir.
1- Sivil-demokratik anayasa.
2- Kamu yönetimi reformu.
3- Büyüyen ekonomi içinde istihdam ve sosyal bazlı reçeteler.
Bu üç husus da Türkiye'nin 27 yıllık prangası olan "Kürt sorununun çözülmesi" açısından hayati değerdedir. Yoksa rakamsal bazı hedefler ilan edilmesi ve bunları gerçekleştirme arzusu Türk siyasetinde yeni değildir. Kaldı ki AK Parti de ikinci nesil "siyasi-hukuki- ekonomik dönüşümü" gerçekleştiremezse, benzer merkez partilerde görüldüğü gibi küçülme sürecine girecektir. Zira Türkiye'nin mevcut büyüme dinamikleri ile gelebildiği nokta bugünkünden ileri gitmeye izin vermemektedir. Reformcu iddia ile Türkiye'yi büyütemeyen hiçbir partinin büyüme şansı da bulunmamaktadır.

***

Başbakan'ın kulağa hoş gelen mesajları ve projeleri içinde gözden kaçırılmaması gereken yön, ekonomi ile ilgili şu kritik ifadesidir:
"Para politikasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Para politikası finansal istikrarı da gözetecek ve fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyecektir!"
Bu vurgu, yakın zamanda Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılan atama ile birlikte değerlendirilebilir. 5 yıl önce de Merkez Bankası'nın patronluğu için önerilen Erdem Başçı, nasıl bir yol izleyecektir? Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'la arkadaşlığı, iddia edildiği gibi handikap mıdır? Piyasalar bir geçiş dönemini mi test edecektir?
Bu soruların yanıtlarını şöyle verebiliriz:
1- Başçı, Mart 2006'da Merkez Bankası Başkanı olsa idi, sürekli siyasal gölge altında çalıştığı kaygısı ile kısıtlı alanda karar alabilecekti. Enflasyon hedeflemesi rejimini ilk kez deneyen Türkiye, tarihi küresel krizle boğuşan dünya tablosu içinde bocalayacaktı. O şok dalgalarını eski Başkan Durmuş Yılmaz göğüslerken Başçı, taktik ve stratejik planların hazırlanmasına katkı verdi. Yani bugün, daha hazırlıklı halde Merkez Bankası Başkanı oldu. Piyasalar da bu yüzden olumlu tepki verdi.
2- Başçı, dışarıdan telefonla görüşmeye açık olmayan bir isim. Hatta yüzyüze görüşmelerinde dahi yanına ikinci kişiyi almaya özen gösteren ihtiyatlı bir tarzın temsilcisi. Bu sayede, spekülasyonların dışında kalmayı başardı.
3- Başbakan Yardımcısı Babacan da kendisine bağlı kurumlara doğrudan telefonla müdahale eden bir siyasetçi değil. Bu nedenle Babacan-Başçı arkadaşlığı, para politikası yönetimine siyasetin karışmasından ziyade, olası görüş farklılıklarının inatlaşmaya dönmeden giderilmesi için avantaj yaratabilir.
4- Bir başka husus Başçı'nın bilinen beyanlarıyla ilintili. İlk örnek, Para Piyasaları Genel Müdürlüğü'nün girişindeki yazı. "Zoru hemen yaparız, imkansız biraz zaman alır!" Bu cümle Başçı'nın yönetsel felsefesinin ve kararlılığının ana fikri gibi. İkincisi ise "Ne yapacaksınız?" sorusuna verdiği yanıt: "Enflasyon Raporları'na ve Para Politikası Kurulu değerlendirme özetlerine bakın!"
5- Ve son husus… 2006 Türkiye'sindeki zihniyetin, sonradan başını örten eşini gerekçe haline getirip, Başçı'yı bloke etmesiydi. 5 yıl sonra hak yerini buldu. Belki Erdem Bey'den değil ama eşinden özür dilemek için geç değil…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA