Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

2012 hedefleri ve kurun seyri

Kabul edelim ki "Piyasalara telefonla müdahale günleri" geride kaldı. Hani bir Bakanın banka patronlarına, Merkez Bankası Başkanı'nın da genel müdürlere telefon açıp, ne yapmaları gerektiğini söyledikleri günler... Yani telefon talimatı ile kuru düşürme veya faizi etkileme manevraları. Bankaların, gönülsüz de olsa Ankara ile irrasyonel işbirliğine zorlanma dönemleri...
Lakin, dünün yanlışlarına takılmadan bugünün sorunları ve yarınlar adına söylenecekler de var...
Geçenlerde Çankaya Köşkü'ndeki bir törende Merkez Bankası eski Başkanı ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Durmuş Yılmaz'la karşılaştık. Yılmaz, arkadaşları görev başındayken hariçten yorum yapmak istemedi. Ama iyi yolda olduklarını belirtti. "Ben gümüş isem onlar altın" dedi. Kendisine, Merkez Bankası yönetiminin kritik karar günlerinden geçtiğini dikkate alan sorular da soruldu. Örneğin, "Sizden sonraki döneme enkaz mı devrettiniz?" diyen bile oldu. Durmuş Yılmaz, 2004'ün şartları ile yani kendi başkanlık döneminin ilk ayları ile günümüz şartları arasındaki farklara işaret etti. Daha çok ABD kaynaklı devam eden finansal sorunlara değindi. Türev enstrümanlar üzerinden yaratılan varlıkların küresel borç-alacak ilişkisini bozduğunu anlattı. "Türkiye'de mevduat toplayan bankalar ve kredi müşterileri vardı. Krediyi kullanan, aracılık eden ve batıran belliydi. Taraflar bilindiği için, finansal sorunlar bedeline katlanarak çözüldü" demeye getirdi. Buna karşın, ABD'de üretilen bir kağıdın zincirleme olarak biçim ve sahip değiştirdiğini, sonunun kime kadar uzandığını kimsenin bilmediğini, yani gerçek borçlunun neredeyse izini kaybettirdiğini söyledi.
Zaten, Eylül 2008'de Lehman Brother's batarken ortaya çıkan karmaşık global mali ilişki için daha o tarihte "Spagetti" benzetmesi yapılmıştı.
Yılmaz, ABD ve AB'de zayıf hükümetlerin ekonomik problemlerin çözümünü ertelediğini, problemli bankaları iflas ettirmeleri gerekirken bundan kaçındıklarını da savundu. Eski Başkan'ın anlattıkları kuşkusuz önemliydi. Ama düne ait öykülerdi. Oysa, 2012 ve sonrasında Türkiye'nin tutturacağı yol daha önemli olacak. Ve bir hafta sonra bütçe TBMM'ye sunulacak. Dışsal baskı altında, ekonominin gerçek performansı test edilecek. Yeni hedef ve veriler bolca tartışılacak. Yüzde 2.5-3 büyümenin değeri tartılacak.

***
İşte bu noktada, Merkez Bankası'nın stratejisi birçok açıdan belirleyici olacak. Proaktif politikalarını övdüğümüz Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ve kurmaylarına yönelen eleştiriler de yok değil.
1- Merkez Bankası, şeffaflığı da aşan ölçüde elini açık edebiliyor ve piyasaya yön verme gücü zayıflayabiliyor.
2-
Kur için ister istemez üst sınır, adeta hedef verebiliyor.
3- Döviz likiditesinin yetersizliği nedeni ile alınan son önlemlerin, kura müdahale yaklaşımından farklı olduğunu yeterince izah edemiyor. 'Milyarlarca dolar satılıyor ama kur sadece 2 kuruş iniyor' söyleminde bocalayabiliyor.
4- Başkan Başçı'nın, sembolik değeri olan benzetmelerle bankanın ve ekonominin pozisyonunu anlatabilme becerisi, genel iletişim stratejisine yansımıyor. Hassas sonuçları olan adımların, bir iki satırlık matbu gerekçe ile kamuoyuna açıklanması tatmin edici olmuyor.
5- Ve son husus. Merkez Bankası ile siyasi karar merkezleri arasında organik bağ bulunduğu iddiası çürütülemiyor. Bu ülkede Merkez Bankası'nın bağımsızlığı adına siyasetçiye posta konulan süreçler de yaşandı, siyasetle uysal uyumluluk süreçleri de. Oysa olması gereken iki uç arasında savrulmak değildi. Temel makro hedefleri gözeten, siyasetle dirsek temas aralığını koruyan, özgün duruştu gerekli olan.
Özetle...
Merkez Bankası, küresel ve ulusal ekonomik durgunluğu gözeterek sergilediği doğru duruşu, kur ve piyasa dalgalanmalarının yönetimi konusunda henüz olgunlaştırmış görünmüyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA