İstanbul bugün dünyada mevcut 1 milyon yerleşim arasında ilk 100'de yer alıyor. 2020 olimpiyatlarının resmi adayları arasındayız. Ulaşılabilirlik, bir kentin rekabet gücünü artırmada aranan kriterlerin başında yer alıyor.
Türkiye'nin artan gücüne bağlı olarak İstanbul'un da farklı lige çıkması kaçınılmaz görünüyor. Bunu yalnızca ülke ekonomisine katkısı ile değil, aynı zamanda küresel işbölümünden alacağı rollerle de sağlayacak.
İstanbul'u eğer finans başkenti yapacaksanız, yalnızca finansın dijital ağları yetmez. İnsanların havayolu ulaşımı, hızlı, güvenli ve standart zamanda sağlanmalı.
İstanbul'u eğer olimpiyat kenti yapacak iseniz; milyonlarca konuğu ağırlayacak, uğurlayacak, yolculayacak altyapıyı da sunmak zorundasınız. Günde bin 200 uçuşa varan Atatürk Havalimanı, ihtiyacın gerisinde kaldığı için havayolu şirketlerinin yıllık 200 milyon doları aşan kayıpları oluşuyor.
Bu süreçte halen 2 havaalanının yetmediği İstanbul'a üçüncü havalimanı "olmazsa olmaz" öneme sahipti. Şüphesiz kenti daha ulaşılır kılacak bölgesel ve küresel cazibe araçlarından biri olacak.
Havalimanı, kentin coğrafyadaki öneminin altını çizer. Gereklidir ama tek başına yeterli değildir. Üçüncü havalimanı ile değişecek ölçeği, kentin yarınına dair diğer alanlarla ilişkilendirmedikçe, bu enstrümanı yeterince verimli kullanmıyor olacağız.
Üretim üssünden, bölgenin finans merkezine, uluslararası şirketlerin yönetim merkezleri ve turizm varış noktasına dek farklı alanların da paralel geliştirilmesi gerekiyor.
Bugünkü ihalenin önemi, tam da bu gerekçelerle şekilleniyor. Burada fiyat kadar teslim süresine sadakat da önem kazanıyor. Sonuçta zamanında hizmete alamayacağımız havaalanı, çift taraflı zarar yazacaktır. İstanbul'un buna tahammülü yoktur.
Üçüncü havalimanı ile İstanbul, yalnızca kendisini değil, Türkiye'yi de havalandıracak kritik adımı atmış oluyor. İstanbul'un bahtını dönüştürecek bu stratejik projenin neticelenmesi için herkesin ve her kesimin üzerine düşeni yapması, işte bu yüzden hayatidir.