Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Sığınmacıları ne yapmalıyız?

Daha fazla kaçak göçmen gelmesin diye ABD ile Meksika arasına bir duvar örmek gerekirse, demişti Amerikalı bir radyocu; "Bunu da ancak ABD'de yaşayan Meksikalı taş ustaları yapabilir. Çünkü inşaat sektörü onların elinde."
Meslektaşları göçmenlerin ABD kültür, sanat, bilim ve ekonomisine yaptıkları katkılardan örnekler vererek eleştirmişti bu radyocuyu.
Göçmen, kaçak göçmen, mülteci, sığınmacı vs... Aralarında hukuki ve siyasi bazı farklılıklar olabilir bu kelimelerin... Fakat temsil ettikleri insanların ortak bir özellikleri var: İtilmiş ve dışlanmış olmak. Önce yaşadıkları, sonra da yaşamak üzere geldikleri toplum tarafından...
İtme ve dışlama mekanizmalarının merkezinde medya yer alıyor.
Medya haber yaparken bu insanları genellikle geldikleri ülkeye yönelik tehditler üzerinden tanımlıyor. Suçla, belirsizlikle, uyumsuzlukla ve kaosla özdeşleştiriyor. Bu tanımlama haliyle toplumsal bir kaygıya hatta öfkeye dönüşüyor. Medya tarafından oluşturulan ya da büyütülen tehdit algısı çıkar gruplarının politika ve söylemleriyle tamamlanıyor. İş bir siyasi parti liderinin çıkıp "Hepsini geri göndereceğiz" demesine kadar varıyor.
Açık ya da gizli ırkçılık

Sığınmacılarla ilgili haberler söz konusu olduğunda gazetecilerin ve medyanın temas mesafe ilişkisini koruyamadığını, bir özdeşleşme sorunu yaşadığını, objektif ve tarafsız kalmakta zorlandığını gözlemlemek mümkün. Genelleme yapmak haksızlık olur ama buna dair pek çok örnek var.
Göçmenlerin Avrupa medyasındaki temsili konusunda araştırmalar yapan Prof. Van Dijk, ırkçı söylemi besleyen dört başlık belirlemişti: "Onlar farklıdır", "Uyum sağlayamazlar", "Olumsuz eylemlerde yer alırlar", "Sosyal ve ekonomik menfaatlerimizi tehdit ederler."
Sabah bu açık ya da gizli ırkçılık biçimlerinin kendisine yer bulamadığı bir gazete. Fakat Türkiye, hemen her gün bu ayrımcı ve nefret dolu söylemlerle örülmüş haber ve yazıların yayımlandığı bir ülke.
Bu örneklere dair bir fikir edinmek isteyenler İbrahim Efe tarafından hazırlanıp SETA tarafından yayımlanan Türk Basınında Suriyeli Mülteciler raporuna göz atabilir.

İnsani değil
Türk medyasında gördüğümüz sorunlardan biri de şu: Sığınmacılar genellikle birey olarak değil yığın olarak ele alınıyor ve temsil ediliyor.
Sığınmacı, mülteci, misafir gibi kelimelere genellikle bir sayı eşlik ediyor. Habere konu kişilerden insan gibi değil de istatiksel bir veri gibi söz ediliyor. Akdeniz'de boğulan kaçak göçmen haberlerinde olduğu gibi. Bu da beraberinde bir tür yabancılaşma getiriyor.
Bir diğer dikkat çekici sonuç da meselenin siyasi boyutlarının insani boyutlarının önüne geçmesi... Sığınmacıların 'hikayeleri' nedense pek az gazetecinin ilgisini çekiyor. Medya genellikle 'büyük resme' bakmayı tercih ediyor. Yani boşluğa...
O boşlukta ise devletlerin çıkarları, politikacıların politikaları ve para var. İnsan yok.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA