Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Öcalan, Gülen ve Rıza Zarrab

Brüksel'e, AB'nin kalbine konulan bombalarla, bizim kalbimize Ankara ve İstanbul'a konulan bombalar aynı şeyi hedefliyor.
Türkiye'yi ve AB'yi dizayn etmek. Bu büyük oyunun ne anlama geldiğinin ipuçları bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada saklı. Büyük bir oyunun içinden geçiyoruz. Hepimizin merak ettiği soru şu: Bu oyunu kim kuruyor ve ne hedefliyor?
Önce şu tabloya biraz daha yakından bakalım. Suriye'deki iç savaşı bir dizayn fırsatına dönüştüren süreç 2012'de Libya'daki ABD Büyükelçiliği'ne yapılan kanlı saldırıyla başladı. Arap Baharı'na destek veren Hillary Clinton, savunma bakanı, CIA başkanı dahil önemli bir ekip tasfiye edildi.
Obama'yı etkisizleştiren büyük küresel güç, Ortadoğu üzerinden yenidünya düzenini istediği gibi şekillendirme fırsatını gördü ve düğmeye baştı. Proje birkaç koldan, devreye sokuldu. Hedef, Ortadoğu'da statükonun değişmesini durdurmak ve sorun çıkarma potansiyeli olan ülkeleri sindirmekti.
DAEŞ tam da bu dönemde devreye sokuldu. Kafa kesen, İslam düşmanlığını körükleyen örgüt, elini kolunu sallayarak Musul'u aldı ve herkese savaş açtı. Hayalet düşman oluşturulmuştu. Amaç Esat'ın değişmemesini sağlamaktı. DAEŞ'in ilk işlevi buydu. Ama tek işlevi değildi.
Aynı anda İran'la da Türkiyesiz bir ilişki kuruldu. Bir anlamda dünyadaki Sünni çoğunluğa nispet edercesine Şii İran'ın önü açıldı. Bu süreçle Türkiye'de olanlar arasında da bir paralellik vardı. 2013'ten sonra yaşadıklarımıza bir bakın... Türkiye, bir yandan Suriye'den gelen büyük göç dalgasıyla sarsılırken diğer yandan Gezi, 17-25 Aralık darbe girişimi ve TIR operasyonlarıyla sıkıştırıldı.
DAEŞ'in Kobani saldırısıyla da Kürt sosyolojisi harekete geçirildi ve çözüm süreci bitirildi. DAEŞ'in ikinci işlevi buydu. Müthiş bir plandı bu. Aynı anda birbiriyle çatışan iki terör örgütü, Türkiye'ye saldıracak hale getirilmişti.
Biri halkını katleden Esad'a veya Kürtlerin esamisinin okunmadığı İran'a değil de, Kürtlerin siyaset yapma şansı olan Türkiye'ye saldırıyor. Öteki de Esad'a veya şeytanlaştırdığı ABD'ye değil yine Türkiye ve AB'ye saldırıyor.
Rusya ve İran'a da dokunmayan DAEŞ'in AB'ye saldırması üçüncü işleviydi. İşin belki de en manidar tarafı bu. DAEŞ'in önce Paris'e, sonra da Brüksel'e saldırması örgütün hedefi açısından akla yatkın değil. DAEŞ, işin sadece bize gösterilen yüzü. Çünkü arka planda çok daha büyük bir hesaplaşma var.
Bunda kuşkusuz başta Almanya olmak üzere AB'nin Türkiye ile yakınlaşması da etkili. Merkel'in kısa aralıklarla iki kez Türkiye'ye gelmesi boşuna değil. Sevgili Ergun Diler, dün Takvim'de şöyle yazdı: "Avrupa, çağımızın kavimler göçünü Suriye'den başlatan Amerika- Rusya ikilisine meydan okudu. Türkiye'yi yanına alarak bu göçü durdurmaya çalıştı. Bu işten en çok canı yanan Ankara da uzatılan eli sıktı. Ama bu birilerini fena halde rahatsız etti."
Ankara veya Brüksel'de patlayan bombalar DAEŞ'in de PKK'nın da boyutlarını çok aşıyor. Eminim iki merkez de bu gerçeği görüyor. Görüyor çünkü vekalet veren pek de kendini saklamıyor. Özellikle de Türkiye açısından.
Bu konuda ilk mesaj "PYD'yi destekliyoruz" açıklamasıyla geldi. Şimdi buna hiç hesapta olmayan bir şey daha ekleniyor, Rıza Zarrab'ın tutuklanması. Kendisi mi gitti, yoksa bir pazarlık sonucu mu götürüldü bilinmez ama bu tutuklama bölgemizde yaşanan siyasi hesaplarla yakından ilişkili.
Dün Öcalan'ı teslim eden, Fethullah Gülen'i alan güç şimdi ekonomi üzerinden başka bir oyun mu oynuyor?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA