Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜLSE BİRSEL

Korku filmlerinde bir çığır!

10 yıl önce. Sinemacılar ağırlıklı bir masada, Türkiye'de neden korku filmi çekilemiyor konulu bir sohbetin ortasına düşmüşüm.
Teoriler muhtelif. "Özel efekt yapamıyoruz," diyen var, "Türk dediğin adam her gün binbir kabusla boğuşuyor, hayaletten mi korkacak?" diyen pesimisti var, "Bizim millet sinemaya çoluk çocuk gider; duygusal sever komedi sever, neşeli millettir," diyen optimisti var...
Kim hatırlamıyorum, (hatırlasam tebrik edeceğim) dedi ki: "Kardeşim biz yabancıların korktuklarına korkmuyoruz ki, bizim kendi yerel canavarlarımız var!"
Kötü yürekli katil bebek Chuckie, Amerika'da gişe rekorları kırdı. Şimdi hangi Türk gidip bez bebekten korkar?
Japonlar evi yavaş yavaş istila eden, nereden geldiği belli olmayan sularla ilgili bir korku filmi yaptı, dünya bayıldı. Bizde su berekettir, kesintiden sonra suyun gelmesi müjdeli bir haberdir, sel baskını bir tür gelenektir! Kim korkacak o filmde?
Taylan Biraderler'in ilk filmleri Okul ve Küçük Kıyamet, Türk şehirlilerinin gerçek hayatla ilgili büyük ve somut korkuları üzerine kurulmuştu. Üniversite sınavında başarısızlık, gelecek endişesi, deprem, tatile gittiğin ve tanımadığın, bilmediğin o ücra köyde olan tekinsiz şeyler vesaire gibi.

GERÇEKLİK DUYGUSU TAVLADI
Ama sinema kalitesinden bağımsız konuşuyorum, seyircinin harbiden ödünü patlatmak için daha da gelenekselleşmek gerekiyormuş anlaşılan! İne cine, büyüye dadanırsan, genlerdeki eski korkuları da şıp diye uyandırırsın! Her Türk, bu mevzular gece açıldığında bir tahtaya vurur illa ki! Üstelik kutsal kitapta deprem, üniversite imtihanı ve mezarlığa yakın sayfiye yerleri geçmiyor ama 'cin olayı' var! E bu da, söz konusu yaratıkların üzerine kurulmuş bir hikayenin daha ismini söyler söylemez tüyler ürpertmesi için yeterli kanıt değil mi?
Öyle görünüyor ki zamanında televizyonlarda yayınlanan Sır Kapısı isimli dizinin yönetmeni Hasan Karacadağ, bizim yıllar önce o gün konuştuklarımızı eyleme geçirmiş. Dabbe'ydi, Semum'du derken, geleneksel ve dini kültürde bahsi geçen ne kadar 'görülmeyen ama bilinen, şöhreti kendini aşmış popüler gizemli yaratık' varsa, onları başrolde oynatmış! Blair Cadısı, dünya korku filmi tarihinde kanımca bir dönüm noktasıdır. O güne kadar tükenmiş hikayeler ve cılkı çıkarılmış görsel efektlerden sıkılan seyirciyi 'gerçeklik' duygusuyla tavlamıştır yapımcılar. Hemi de üç otuz paraya. Al beş altı genç oyuncu, bunların sigortası, yemeği, ulaşımı toplasan günlük ne tutacak?! Ver yönetmenin eline bir amatör kamera, 35'likten de yırttın.
Koy çocukları bir ormana, bir türlü dön dolaş çıkamasınlar.
Filmin başına da "Bu gerçek bir olaydır, falanca kasabada filanca tarihte kamp yapmaya giden gençlerin çektiği görüntülerdir," de, bitti. Kim kontrol edecek gerçekten öyle mi değil mi!
Birkaç yıl önce aynı mantık ve çok daha gerzekçe bir fikirle çekilen Paranormal Aktiviteler de aynı ekol değil midir? Kurgu hikayeler başyapıt olmadan artık korkutmuyorsa, başyapıt çıkarmayı denemektense, amatör kamera ve normal insanlarla, bu seyrettiklerini 'aslında gerçek hayatta vuku bulmuş, belgesel gibi bir şeymişçesine' seyirciye yedirmek! Yersen!

KİM BU CEYDAT.?
Hasan Karacadağ'da, uyanık bir insan olduğundan, korku sinemasının artık The Others gibi muhteşem görüntü yönetmenliğine, yaratıcı fikir ve hikayelere, Nicole Kidman'a ihtiyaç duymadığını, mühim olanın seyircinin o olayların bir nebze de olsa hakikiliğine inanması olduğunu anlamış!
Daha önceki filmlerde, temanın Kur'an'da geçtiği, oynayan oyuncuların başına sonradan tatsız şeyler geldiği filan gibi pazarlama teknikleri kullanıldı.
En son filmi Dabbe: Bir (tabii ki) Cin Vakası filminin tanıtımı da bu yeni prensip üzerine kurulu.
Filmde 'Gerçek cin görüntülerinin' kullanıldığı iddia ediliyor. Bu görüntüler hangi teknikle elde edildi, niye şimdiye kadar haberlerde filan yayınlanmadı, onu bilmiyoruz! Bir de hikayenin Türk psikiyatri tarihinde önemli yeri olan ve 'Ceyda T.
Vakası' olarak anılan olaylara dayandırıldığı söyleniyor. Yani her şey tamamen gerçek. Başrolde oynayan cin, harbi cin filan yani, bir nevi otobiyografisinde oynuyor denebilir, o denli! Yalnız psikiyatri literatüründe Ceyda T.
Vakası diye bir olaya rastlanmıyor, internetteki tüm aramalarda Ceyda T. yazıldığında filmin tanıtımı çıkıyor, eh o kadar kusur kadı kızında da olur!
Bu arada aynı yönetmenin bir de El Cin isimli projesi var ki, onun da 3 boyutlu bir (yine) cin vakası olduğu söyleniyor.
Cinlerden sorumlu sinemacımız Hasan Karacadağ! Yani dikkat edin, üç harfliler deyin, isimlerini anmayın, çünkü 'cin' derseniz karşınıza çat diye Hasan Karacadağ çıkabilir!
Filmlere gişede başarı, seyirciye fazla da inanmadan hoşça vakit geçirme dilerim!
Şahsen seyirci olarak korku filmleri en sevdiğim tür değildir.
Zaten 24 saat gergin ve yüksek bir kişi için, film seyredip daha da gerilmek akıl karı mı?! Yok.
Yazar olaraksa gerçekmiş gibi davranan cin hikayesi yerine, harbi harbi Eti Cin belgeseli yazmayı tercih ederim inanın! Çocukluğumdan beri favori abur cuburumdur, çizgisini bozmamıştır, ilk tarifini kim ortaya çıkarttı, yıllar içinde satışları nasıl gitti filan, ilgi alanıma daha çok girer!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA