Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Futbola hayır

Futbol, bir spor dalı olmaktan çok, kitleleri uyuşturan ve saldırganlaştıran bir alana dönüştü. Maç günleri stadların çevresinde yaşanan şiddet olayları, ellerinde sopalarla dolaşan taraftarlar bunu kanıtlıyor

Tehlikeli bir şey söylediğimin farkındayım. Milyonlarca insanın izlediği, iç içe geçtiği bir alana "Hayır," demek ürkütücü. Ama ne yapalım, gidişata bakınca böyle bir uyarıda bulunmak zorunda hissettim. Üstelik ilk kez yazmıyorum bu konuda. Arada bir de olsa yazmış ve bu ahir zamanlardaki gladyatör oyunları hakkında yorumlarda, uyarılarda uyarılarda bulunmuşumdur. Sadece ben değilim uyaran. Dünyada sosyolojik açıdan da en çok irdelenen konuların başında gelir futbol. Belli başlı üniversitelerinde dersler vardır futbol sosyolojisini irdeleyen. Son kertede milyonlarca insanın katıldığı bir kitlenin sosyolojisini, psikolojisini çözümleyeceğimiz uçsuz bucaksız bir vadiden söz ediyoruz. Makro planda pek söylenecek şey yok. Diktatör Franco'nun bir vakitler söylediği o korkunç lafı da anmayacağım. Ama onun içinde bir gerçek payı var ki, kayıtsız kalmak olanaksız. Futbol kitleleri uyuşturan ve aynı zamanda saldırganlaştıran bir unsur. Bunu da bilmeyen yok. Mesele de o zaten, o ateşe taşınan odun.

KESİNTİSİZ FUTBOL SÖYLEŞİLERİ

Şöyle söyleyeyim: Televizyonlarla biraz ilgisi olan herkes biliyor: Cumartesi gününden başlayarak neredeyse salı gününe kadar bütün kanallarda kesintisiz futbol söyleşileri yer alıyor. Bunların içinde futbol ne kadardır, ayrı bir soru. O programlarda bir araya gelen herkes aklına ne gelirse onu anlatıyor. İyisi de vardır elbette. Ama Türkiye'de şu kadar kanal yayın yapıyor. Buna yerel televizyonları ekleyin. Tümünde bir hafta oynanmış maçlar konuşuluyor. Çok mu önemli? Açıkça belirteyim: Hayır, değil. Konuşulmasa kimsenin kaybedecek bir şeyi yok. O kadar yok ki, bir hafta boyunca konuşulanlar, televizyon kapatıldıktan sonra uçup gidiyor. Anlık bir seyir bu ve kendi ritüeliyle geliyor, hem izleyen hem de izleten açısından. Başka türlü olması mümkün değil. Popüler kültürün en uç noktasında yer alan bir etkinlikten söz ediyoruz. Son derecede heterojen bir kitle var karşımızda ve lumpen sözcüğünü peki kullanmayayım, ama toplumun dışlanmışları, kıyı kenar insanları o kitlenin en büyük paydasını meydana getiriyor. 'Hooligan'lık diye bir kurum var. Şiddetle içli dışlı olmak anlamına geliyor. Ona dönük eleştiriler falan da pek öyle aman aman şeyler değil. Tam tersine bizatihi bu futbol 'muhabbetinin' kendisini şiddetin aracı değilse de unsuru olarak görmemek olanaksız. Geçenlerde bir maç öncesinde sokakta yürürken gördüğüm ve ".....lı olunmaz/...lı doğulur/...lı olmayan/o..pu çocuğudur," diye bağıran yüzlerce kişiden oluşan kitleyi görünce sözün bittiği yer dedim. Bir önceki yıl da şampiyon olan takımın, gözümün önünde, ellerinde sopalar trafiği durdurduğunu, bir otobüsü bastığını, yolcuları indirdiğini ve tek sıra halinde yürüttüğünü gene bu gözlerimle görmüştüm. Böyle bir alan ve kültürden söz ediyoruz. Sonunda futbol bir endüstri. Hızlı koşan, topa kuvvetli vuran insanların ikonik hale geldiği bir alan. Futbolcular dünyanın en çok para kazanan insanları arasında. En güzel kadınlar, en pahalı otomobiller onlar için. Sayfalar dolusu yazı, saatler yükü söz onlar için. Yeryüzü tanrıları olarak dolaşıyorlar etrafta. O arada kulüpler, yöneticileri başka 'işlerle' meşgul. Hepsi şimdi dava konusu. İşin kendine ait gerçekler bunlar. Beni asıl şaşırtan futbol değirmenine taşınan entelektüel su. Kuşkusuz zevkli bir şey maç izlemek. Bütün o taktiklerle onun da kendine ait bir sanatsal yanı var. Her şey gibi onun entelektüelizmine de ihtiyaç duyulabilir. Ama ben dünyanın hiçbir yerinde şu yukarıda anlattığım türden televizyon maratonları görmedim. Onları görmediğim gibi her entelektüelin kendisini futbolla ilgilenmek zorunda hissettiğini, tuttuğu takımla öne çıktığını, tanındığını, siyaset yazdığı köşelerde oturup katmer katmer futbol yazdığını da görmedim. Ha, yazarsa, belli bir sorunsal etrafında yazar, yoksa tarafgirlik adına veya 'futbol muhabbeti' için değil. Şimdilik bu kadar!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA