Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Yaşasın Robinson!

Robınson kapanıyormuş. Orhan Pamuk kurtarmak için reklamlarda görünmüş. Benim de yıllardır gittiğim, alışveriş ettiğim bir yerdir. Umarım sürdürür varlığını! İstanbul'un ona ihtiyacı var.
Hayatım boyunca kendimi hep bir okur olarak gördüm. Bu işlerle uğraşan başkalarının da belirteceği üzere, bir 'var olma' hali olarak değerlendirdiğim yazının bile okumanın bir sonucu olduğuna inandım.
Okumanın iki büyük mabedinden biri kütüphaneler, diğeri kitapçılardır. Kütüphaneler bambaşka dünyalardır ve insanın başını döndürür. Benim için kütüphane demek, şimdi yerinde yeller esen, Ankara'daki, Amerikan Kütüphanesi'dir. Orada geçirdiğim yalnız, sessiz, esinlerle dolu saatlerin hazzını (biraz da hüznünü, çünkü her hazda bir parça hüzün vardı) bir daha bulamadım.
Kitapçılar daha farklıdır. Beni yeryüzünde daha mutlu eden şey nedir bir kitapçıdan içeri girmekten başka diye çok düşündüm, ama yanıtını bulamadım. Belki başka ve daha çok sevdiğim bir kitapçıya girmek olabilirdi cevap. Sonradan bu yoğun duygunun ne olduğunu bulmaya çalıştım. Anladım ki, bir kitapçıya girmek, orada kitaplarla baş başa kalmak kesinkes ana rahmine dönmekle, o arzuyla eşdeğerdir, özdeştir. Bir kitapçıda kitapların arasında dolaşmak bütün bir hayat ve tüm insan duygularının, duygulanımının toplamıdır.
Beyoğlu kitapçıları akıl almaz bir marifetmiş gibi türküleri, anlamsız müzikleri sonuna kadar yükselttikleri hoparlör sesiyle etrafa yayıp sizi bizar ederler ama, geçin onları, kitapçı evvela sessizliktir. Sonra kokular. Her kitapçıda kimseye fark ettirmeden sayfalarını açıp, yeni kitapların ve eski kitapların, kokularını içime çekerim. Kitap kokusundan tanınır.

HER KİTAP KALABALIKTIR
Yeni kitaplar bir iddiadır. Ya girersiniz ya girmezsiniz. Kimse bir kitabı gözünü kapayıp almaz. Her kitap bir referans halesiyle sarılmış olarak gelir. Kapağından, arka yazısından, yazarın yaşamından, hakkında söylenenlerden mürekkep bir haledir bu. Öylece her kitap 'kalabalıktır'. Ama tanıdık bir yazarın yeni kitabıyla, tanınacak bir yazarın yeni kitabı ne kadar farklıdır. Biri alışkın olduğunuz bir eski koltuğun rahatlığıdır. Öteki ilk aldığınız ayakkabıdır. Çok rahat da edebilirsiniz, biraz ayağınızı vurabilir de başlangıçta, eh hayat bir uyum, bir uyuşma sorunu değil midir?
Ve eski kitaplar... Bir kitapçıda, ne kadar kaçınsanız da, eski, yerleşik, aileden sayılan bir yazarın kitabına gözünüz takılır. Hele sevdiğiniz, tiryakisi olduğunuz bir kitapsa, zaten elinize alacaksınızdır. Uzun bir ara vermişsinizdir, görüşmemişsinizdir, hasret gidereceksinizdir. Derken, dergiler, kızdığınız şeyler, her şey etrafınızdadır. Onlarla kuşatılmak bir haz, bir ayrıcalıktır.
Kitap da kitapçı da bir haz meselesidir. Arzu ve haz! Zor, çetin, karmaşık bir sorunu çözmenin bu kadar kolay bir yoludur üstelik kitaplar ve kitapçılar. Bütün hayatımı onlarla ve oralarda geçirdim. Ama artık biliyorum ki, ne kadar direnseler de, iş maddi bir sorun olmanın ötesindedir, kitaplar, kitap olarak bütün işlevlerini elektronik ortama devredecek, devretmektedir, kitapçılar da yok olacaktır.
Bu düşünce beni ürpertiyor. Robinson'un kapanması, tıpkı Paris'te Village Voice'un kapanması gibi, tıpkı New York'ta Labyrinth'in kapanması gibi (neyse ki, Princeton'a taşınmış oldu), tıpkı Londra'da Blackwell'in tam bir dipsiz kilere, dönüşmesi gibi o düşünce de beni korkutuyor. Kesinlikle bir tür dinsel meditasyona girmek için gittiğim o kitapçıların yok olması dünyayı bilmem, benim, çok derinden yaralanmam, acı çekmemdir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA