Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İstanbul'un sanat kalbi...

Her zaman Contemporary İstanbul'u (CI) büyük bir zevkle, bunca yıldan sonra da öğrenerek ve öğrendiklerime hayran olarak gezdim. CI bugün İstanbul'la özdeşleşmiş bir kurumdur ve gitgide gelişecektir. Sanat onu olgunlaştıracaktır o da sanatı!

Sabah uyandım. Cep telefonuna haber ajanslarından mesaj gelmiş. Günün ilk haberi daima acı ve sıkıcı bir şey olur. Zaten politik dünya kasvet demektir. Ama bu defa öyle olmadı. İlginç ve eğlendiriciydi çünkü Modigliani'nin bütün sanat kitaplarında görülen uzanıp yatmış çıplak kadın resmi 170.4 milyon dolara satılmış, bir müzayedede, New York'ta. Sonra eşten dosttan uyarı... Doğrusu bu işlerin mekanizmasını, mantığını, muhakemesini çok iyi bilirim. Gene de bu rakamlar beni şaşırtmaya devam ediyor. Zavallı Modigliani çileler içinde yaşadı ve şimdi... Sanat dünyası bu.
Çağdaş sanat bu kısıtı aştı. Şimdi yaşayan sanatçılar bu rakamları tutuyor. O nedenle de çağdaş sanat en önemli tartışma alanlarından biri.
Herkes çağdaş sanatı konuşuyorsa neyin ne olduğunu bir kere daha görmek için elimizde bir altın fırsat var. Ali Güreli dostumun vizyonerliği ve girişimciliğiyle tarafından kurulmuş, baştan beri Akbank tarafından desteklenmiş Contemporary İstanbul sanat fuarının son günü.
Son 10 yıldaki büyük hamlemize rağmen henüz orijinal Batı resminin bulunmadığı ülkemizde öncelikle fuarın böyle bir kültürel işlevi var.
Gidenler dünya sanatının en büyük isimlerinin yapıtlarını görecekler. Türk çağdaş/güncel sanatının dikkat çeken örnekleriyle karşılaşacaklar.
Ben de Akbank Sanat bölümünde İspanyol Pablo Genoves'in fotoğraflarından oluşan bir sergi düzenledim.

TÜRKİYE KİLİT ÜLKE

Gazeteciliğin gerektirdiği 'full disclosure' (tam açıklık) ilkesi gereği başta belirteyim. Ben de dört yıldır bu fuarın etkin bir parçasıyım, İcra Kurulu üyesiyim. Fuarın bütün bir yıl ne çilelerle hazırlandığının tanığı olmaktan öte o çileleri çeken ekipten biriyim. Bu sadece bir teknik koordinasyon problemi değil. Türkiye'nin yaşadığı, içinde bulunduğu kültürel ve siyasal evrenin getirdiği sorunlardan bahsediyorum. Biraz daha açayım.
Türkiye geniş bir coğrafyanın, kilit ülkesi.
Ben buna 'büyük bölge' diyorum. Balkanlar, Ortadoğu, Rusya Federasyonu 'coğrafyası' üçgeninde Türkiye, 50'ye yakın ülkeyle temas içinde. Bu bölge farklı kültürler üretiyor. Doğu Hıristiyanlığı (Rusya ve kısmen Balkanlar) ile OD Müslümanlığı arasında Türkiye, kim ne derse desin, laik, Batılı bir ülke olarak kesin bir köprü. Sorunlarımız var; siyasal ve kültürel. Ama bir gerçek şu ki, Türkiye büyük bir ülke. Ekonomi olarak, kültür ve dinamizm olarak çarpıcı bir ülke Türkiye.
Fuar bu gerçeğin üstüne oturuyor. Türkiye'yi bu coğrafyanın kültürel odak noktası haline getiriyor.
Nitekim her yıl düzenlediği 'konuk ülke' programına bakılırsa bu daha iyi anlaşılır. Daha önce Balkan ülkelerini, Rusya'yı konuk eden Türkiye geçen yıl Çin sanatını ağırladı. Bu yıl da çok yerinde bir kararla İran'ı davet etti. Sadece bu çizgi bile ne yapmak istediğimizi ortaya koymak bakımından çarpıcı.
Çünkü, fuar bu kavşakta 'glokal' bir pozisyon tutuyor. Yani global ve lokal bir fuar CI. Oysa İstanbul'daki diğer fuar girişimleri bu gerçeğin uzağında, sadece global/Batılı olmakla yetinen hamleler. Dolayısıyla kendi kısıtlarını içlerinde barındırıyor. Bu gerçeği yerli yerine oturtmadan CI'yı anlamak olanaksız. Bu niteliğiyle CI bir kültürel kurum olarak biçimlendiği gibi yapmak istediğini de dile getiriyor.

YERLİ SANATA YATIRIM

Dört yıl önce başladığımda çok önemli bir olgunun altını çizdik: o tarihlerde 30 yıla yakın süredir içinde bulunduğum bu alan önemli hamleler yapmıştı. Daha önceki dönemlerde olmayan galeriler şimdi taş gibi sağlam, güçlü, dinamik, dünyayla bağlantılı, ne yaptığını bilen galerilere dönüşmüştü. Çok güçlü, dünyayı günü gününe izleyen, her şeyin farkında olan, sanatını bu bağlamda oluşturan yeni bir sanatçı kuşağı vardır.
Nihayet bir koleksiyoner sınıfı teşekkül etmişti.
İlk bakışta yapılması gereken o koleksiyoner sınıfının yeniden biçimlendirilmesiydi. Yerli sanata yatırım yapılıyordu.
Fakat o ilginin gerekçesi yeterince belirlenmemişti.
Bugün de değil, bence. İkincisi, piyasanın fiyatları hayli yükselmişti. Bu Türkiye'ye dünya sanatının girmesini engelleyen önemli bir kısıtlamaydı. Oysa kültürel bir veri olarak o birikimin de ülkeye girmesi gerektiği kanısındaydım.
Bu ülkenin benimsenmesiyle fuarın uluslar arası boyutu hızla gelişti. Yerli alıcıya olduğu kadar ilgili çevreye uluslararası sanat birinci elden sunuldu. Bu oluşum çok önemli bir yeni aşamaya taşıdı bizi.
Bazı koleksiyonerler yerli sanatı almayı bırakıp yabancı sanata yöneldiler. Bunu sevindirici buluyorum. Yakında açılacak müzeler var. O müzelerde dünya sanatının önemli isimlerini göreceğiz.
Kimse böyle bir açılımın başka yararları da olmayacağını söyleyemez. Ama bu sorunun bir yerli sanat-yabancı sanat çatışmasına dönmesini anlamsız buluyorum. Yerli sanat, yabancı sanat karşısında itilip kakılmak zorunda değil.

MARKA MANTIĞI

Kesin, keskin ve önyargılı bir hiyerarşiden de bahsetmiyoruz. Her şeyin açıklaması kendi içinde saklıdır. Bir parametreyi başka bir gerçekliği açıklamakta kullanmak manasızlıktır. İki sanat da önemlidir. Birisinin kesin olarak diğerine tercih edilmesi kültürel psikolojik bir sorundur ve hiçbir anlamı yoktur. Hatta şunu söyleyeyim.
Tamamen Türk sanatı alanları anlarım da tamamen yabancı sanat alırım diyenleri pek o kadar anlamam.
O zaman gördüğüm bazı koleksiyonlar gibi eldeki birikim o gün moda olan, öne çıkmış, diyelim 20 sanatçının yapıtından müteşekkil, örnekleri dünyanın her yerinde bulunabilecek koleksiyonlara dönüşür.
Bir tür 'marka mantığının' uzantısı olur o birikim.
Yapılması gereken bir tek şey var: Türkiye'de koleksiyonerlerin hâlâ mevcut olduğunu düşündüğüm eğitim ihtiyaçlarını gidermek.
Beni bağışlasınlar. Fakat, Bakmak, Görmek, Bir de Bilmek isimli kitabımda bu koleksiyonerlik meselesinin üstünde durdum. Yeni bir koleksiyoner sınıfının oluşması çok geciktiğimiz bir alandır. Neticede bir yere geldik. Bunu önemsememek kabil değil. Ama ben hâlâ kimin neyi niçin aldığını göremiyorum.
Koleksiyon bir kültürel sermayedir. Elinde bulunduran kişinin koleksiyonun mülkiyet hakkına değil öncelikli kullanım hakkına sahip olduğunu varsayıyorum. Bizde bu işin dünya kadar sıkıntısı var. Örneğin iyi bir koleksiyonun sahip olması gereken seçmeci perspektifi çok az koleksiyonda buluyorum. Çok önemli isimlerin yapıtlarından oluşmuş bir koleksiyondaki yapıtları elbette önemserim. Kitaplığımdaki binlerce sanatçı monografisini o nedenle aldım: 'o' sanatçının yapıtlarını görmek. Ama bir başka yapıtını görmek de beni heyecanlandırır. Picasso'ları gördüm yeni birisini ne yapacağım demem. Bir koleksiyonda da başka bir Kiefer veya Gormley görmüşsem memnun olurum. Ama beni asıl cezbeden koleksiyonlar bunların ötesindedir.
Sistematik, bir dönemi kapsayan, aynı ekolde yer almış sanatçı koleksiyonları örneğin bunlardan biridir. Bir ekolün tamamını kimse toplayamaz.
Hiçbir koleksiyon tamamlanamaz. Ama bu yöndeki çabalar önemlidir.
İkincisi, bana yeni bir boyut açan koleksiyonlar önemlidir. Örneğin genç bir sanatçı kuşağını oluşturmuş koleksiyonlar bu cümledendir ve çok etkileyicidir.
Bunlar yeni çıkan sanatçılar olabilir veya tek bir sanatçı olabilir.
O nedenle diyorum ki, her kuşak kendi kuşağının koleksiyonunu yapmalıdır.
Devam edelim: diyelim bir ülkenin sanatını ve o sanatın bir dönemini barındıran birikimler öğreticidir.
Ama bunlara sahip olmak için dikkat, özen, takip gerektiği kadar bilgi gerekir. Danışmanlık bu bakımdan vazgeçilmezdir.
CI, bütün bu tartışmaları başlattı. Bütün bu oluşumlara güç ve hız kazandırdı. Ben her zaman fuarı büyük bir zevkle, bunca yıldan sonra da öğrenerek ve öğrendiklerime hayran olarak gezdim. CI bugün İstanbul'la özdeşleşmiş bir kurumdur ve gitgide gelişecektir. Sanat onu olgunlaştıracaktır o da sanatı!
10 yılını kutladık. Daha nicelerine...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA