Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Tarantino ve nefret

Hep bunu yaptı Tarantino! Ölmek, öldürmek, ölümü göstermek, kanı gerçek manada su gibi akıtmak onun sinemasında bir parametre değil, sinemanın kendisi. Buna şiddetin estetizasyonu diyebilir miyiz, emin değilim. Ama şiddetin bir gösterimi elbette

Tarantino'nun The Hateful Eight filmini gösterime girdiği gün, bugün, gidip gördüm. Tarantino hayranı olduğum için değil. Hatta hiç hayran değilim Tarantino'ya. Fakat western'leri oldum bittim severim. Tıpkı iyi polisiye romanın çok derinlikli bir roman olduğunu düşündüğüm gibi, iyi 'kovboy' filmlerinin de iyi ve derinlikli sinema olduğuna inanırım. Tamamen sinemanın ortaya çıkardığı bir türdür, western. Sinema öncesinde roman veya öykü ya da başka bir anlatım şeklinde mevcut değildi. Sinemanın zekası ve muhayyilesi onu mayaladı, kabarttı, pişirdi. Lafı uzatmadan da favorimin Sergio Leone olduğunu, 'spagetti western'i çok sevdiğimi hemen
belirteyim.
Tarantino'nun filmini de Nouvel Observateur'e verdiği mülakatta en sevdiği yönetmen olarak Leone'den bahsettiğini, Bir Zamanlar Batıda filminden söz açtığını okuyunca ayrı bir heyecanla bekledim. (En sevdiği western Bir Kaç Dolar İçin... Ben de severim.) Bir de bir önceki yapıtı Zincirsiz Django'yu çok sevmiştim. Tarantino, western'in çevrildiği dönemdeki siyasal ortamdan soyutlanamayacağını belirtiyor. Soğuk Savaş dönemi filmleriyle, kendi filmini, bu şekilde, politik bir fona yaslıyor. Bu filmin de Obama dönemi
sineması olduğunu dile getiriyor.
Birbirinden nefret eden sekiz kişinin öyküsünü anlatan bu filmi Django'da daha fazla sevdiğimi söyleyemem. Diğeri daha ferah bir filmdi. Bu defa, daha zor bir filmi denemiş. Büyük peyzaj planları da var. Asıl film, saatler boyu, kapalı bir mekanda, bir tiyatro olarak devam ediyor. Öyle olunca da, iş, ister istemez, Tarantino'nun kendi sinematik özelliklerini zorlamasıyla sonuçlanıyor: şiddetin gösterimi. Hep bunu yaptı Tarantino! Ölmek, öldürmek, ölümü göstermek, kanı gerçek manada su gibi akıtmak onun sinemasında bir parametre değil, sinemanın kendisi. Buna şiddetin estetizasyonu diyebilir miyiz, emin değilim. Ama şiddetin bir gösterimi elbette. İnsanın oturup bu sinemayı neden izlediği, ne göreceğini bile bile perdenin önünde, karanlığın içinde kalmayı neden istediği ayrıca bir mesele.

'KANA KUVVET VERMİŞ'
Asıl sorun şu ki, Tarantino, sinemayı asla kitle kültüründen uzak bir 'şey' olarak düşünmedi. Onun, diğer boyutlarıyla hiç ilgilenmedi. Her filmi, kitle kültürüne bir saygı ifadesiydi. Kitle sinemasının bütün verilerini, amacını daha baştan kabul ediyor, o kabulün üstüne yeni katmanlar ekliyordu. Esas filmi sayılan Pulp Ficton (Ucuz Roman), işte adından belli, işe buradan başlıyor,
burada bitiriyordu.
Bu son iki filmi de öyle. Ama gene de, dönüp dolaşıp aynı noktaya geleyim, daha Rezevuar Köpekleri'nden başlayarak bu şiddet meselesinin üstüne gitti. Ama şiddeti sadece şiddet olarak göstermedi. Şiddeti ve kanı bir mizah elemanı olarak kullandı. Dolayısıyla sinemasının popüler sinema dışına çıkmasına izin vermedi. Hele filmlerinde kullandığı, hem kendi eski filmlerine hem Hollywood filmlerine atıflar, bazen uzun bazen kırık diyaloglar, her filmin bir polisiye içermesi gibi 'numaralar', Tarantino sinemasını 'sinemayla birlikte sinema' anlayışına
taşıdı.
Bir 'kaçış' boyutu var mı bu filmlerin derseniz, evet, var. Hatta faşizan bir yanı da var bu sinemanın. Bana göre bu derecede şiddetle iç içe, isterse ona mizah katsın, onun ötesine geçmeyen, bu derecede 'kaçış' odaklı bir sinema alttan alta
faşizmle bağlar kurar.
Ama sinemanın böye bir yanı var. İki saat sinemaya kaçtım dersiniz, sonra da sinema sizi kovaladıkça kovalar. Tarantino da beni kovalıyor. Nefretle ilgilenen, nefreti gösteren, katmanları olan, en neticede de beyaz ve ırkçı bir adamın bir 'zenci'yle dost olduktan sonra da, ölüm anında Lincoln'ün mektubunu buruşturup attığı bir film Nefretli Sekiz. Nefretin metafiziği yönünde derinleşmeyen, insanın nefretle ilişkisini, zamanı ve mekanı çapraz kesen bir mantıkla sorgulamayan ama kendi sosyal tarihini ele almayı bilmiş bir film. Belki de en 'düşünsel' filmi Tarantino abinin. İşin metafizik yanını çözemeyince de kendi kendisinin esiri olup, 'kana kuvvet vermiş'. Mesele artık Tarantino değil. Konu kitle kültürü, sinema ve popüler kültür ilişkisi.
Buyurun kendiniz bakın...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA