Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Aşkın duygusu kendisinden daha güzel

İlham perisi eşini kaybeden Tom Jones artık konser vermeyeceğini söylüyor. Oysa eşine sadık da sayılmazdı. Tıpkı Eluard ile Gala gibi. Araya giren ayrılıklara rağmen bu adamlar o kadınlara hep âşık hep hayran… Belki de aşkın duygusu kendisinden her zaman daha güzel

12 Nisan 2016
Yemek yerken Fehmi Koru üstadımız söyledi, atlamışım, Tom Jones'un eşi ölmüş, o da konser vermeyi artık bırakmış. 16 yaşında evlenmişler, öldüğünde kadıncağız 76 yaşındaymış. 60 yıllık evlilik. Babamı kaybettiğimizde de annemin ilk sözü, hıçkırıklar arasında, '63 yıllık hayatım bitti' olmuştu. Büyük, som, mermer bir aşktı onlarınki, hiç kopmadıkları...
Tom Jones, evet, artık konser vermeyecekmiş; çünkü, demiş, bütün şarkılarımı onun için yazdım, okurken onu ve anılarımızı karşımda görür(d) üm, şimdi nasıl okuyayım o parçaları?
Anlaşılan o anıların, hayallerin yüküne daha fazla dayanamayacak, Gal Kaplanı.
Öyle temiz, kusursuz bir evlilik olmadığı, Tom Jones'un eşine sadık kaldığı söylenemez. O da söylemiyor zaten. Defalarca araya giren ayrılıklar var. Gene de Jones o kadına âşık, o kadına hayran, o kadına bağlı. Kopamıyor.
Böyle aşklar var elbette. Eluard ile Gala örneğin. Ayrıldılar, Gala, gitti Dali ile evlendi, Eluard da başkasıyla ama hayatı boyunca ona âşık kaldı. Bu iş bana çocuksu, epey oyuna benzer bir iş gibi görünüyor. Ruhsal yanına hiç girmiyorum bile.
Kopmak, tekrar geri gelmek, bir daha gitmek, sonra dönmek... Bu bir oyun, bir çocukluk.
Gene de seviyorum bu sahneleri, mesela, artık kimsenin adını bilmediği Claude Sautet'nin son filmi Nelly ve Monsieur Arnaud filminde, adamın uzun süredir ayrı kaldığı karısının dönüşü ve onunla uzun bir yolculuğa çıkışları, üstelik müthiş bir aşk kapısını çalmışken! Eşlerini çok seven erkeklere daima saygı duydum. Jones da artık onlardan biri.
Evet, evet, aşkın duygusu kendisinden daima daha güzel...

9 Nisan 2016
Wayne Shorter ve caz

Ne diyordu Attila İlhan, 'Zenciler çaldı mı cazın hali başka...' Yasak Sevişmek'te yer alan o muazzam 'Biraz Paris' isimli uzun şiirinin 'Place pigalle' başlıklı bölümünde. Bilmiyorum, dünya çok değişti, belki böyle bir cümle de 'siyaseten doğru' sayılmayabilir artık ama ben Attila Abinin söylediğine yürekten katılıyorum. Sevdiğim 'beyaz' cazcılar olsa da caz, özü, dokusu, doğası gereği siyahtır.
Sahneye bakıyorum, neredeyse bin yaşında Wayne Shorter. Soyadıyla müsemma bıçak gibi Brian Blade, basta benim için Shorter kadar etkileyici John Patitucci, piyanoda Danilo Perez. Böyle bir dörtlü çalacak da, caz caz olmayacak mı...
Kabul ediyorum, 'standartlar' değil çaldıkları. Bildiğimiz klasik parçalar yok. Konser başlamadan önce kapıda karşılaştığım Kerem Görsev, daha önce yaptıkları gibi, bu defa da, hiç ara vermeden bir tema tutturup devam edebileceklerini, konserin öyle başlayıp biteceğini söylüyor. Aslında sevmiyorum bu tarzı. Ve itiraf edeyim ki, ben de standartçıyım. O zaman parçaların yorumlarını kafamdaki kayıtlarla karşılaştırmak, tartmak olanağını buluyorum. Ara verilince parçaların anılarını, hayallerini kafamda yaşıyorum.
Shorter, beklediğimiz gibi, başladı ve bitirdi. Ara falan yok. Buna 'akademik caz' diyorum ve bana göre gerçek caz bu. Neticede bir sesin, bir tınının ardından sürüklenen, kendi iç tutarlılığını koruyan, birbirinin üstüne binen, oturan bir yapı. Ben Patitucci parlar diyordum ama o Blade neymiş öyle... Adam bütün hücreleriyle çaldı, grubu sürükledi.
Sıkıldığım yerler oldu ama gene de muhteşem bir konserdi. Az buz şey mi, Shorter'ı, 82 yaşında tenor ve soprano saksafonu üfleyen bu devi iki kere izlemiş oluyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA