Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Türkiye'nin tüm zencilerinin bayramı

Bu ülkede kendi tercihinin dışında içine doğduğu ortamdan ötürü 'zenci' kabul edilen insanlar var.
Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler ve Sünni-dindarlar bu ülkenin zencileri... Bu kimliklerini ifade ederek, bu kimliklerinden kaynaklanan tezahürleri hayatlarında yaşayarak bu ülkenin beyazlarından olamazlar. Öte yandan gerçek anlamıyla zencilik olgusu görünür bir şey, direkt kendini belli eden bir şey...
Dolayısıyla ırksal kimliğinden, siyah derinden kaçamazsın. İnkâr etsen, beyazmış gibi yapsan da işe yaramaz.
Bizde ise devletin zenci olarak gördüğü ve sistematik olarak acı çektirdiği kimlikler kendini gizleyebilir. Kendini inkâr ederek bir yerlere gelebilir. Öte yandan iki kimlik formu bu kapsamın dışındadır. Onlara da birazdan geleceğim.
Ara ara bizim devlet sisteminin de 'kökencilik'i tutar. Şu yargıç 'şu kökenliymiş', bu general 'bu kökenliymiş' diye şayialar dolanır.
İlgili kişiler bunu inkâr eder.
Tamamen asimile bir insan bile olsa, o kişinin kökeninden ötürü potansiyel suçlu ilan edilip işinden olduğuna da şahit olunur bazı zamanlar. Ama her zaman öyle değildir. Zaten her zaman ve sistematik olarak öyle olsa, bu devlet çoktan yıkılmış olurdu...

MÜBAŞİR BİLE OLAMAZLAR
Temel kural 'Bu ülkede her şey ama her şey olabilirsin ama Kürt, Alevi ya da Sünni-dindar olamazsın' kuralıdır. Gayrimüslimler noktasında bu kural dahi geçerli değildir. İşte o noktada gerçek anlamda ırkçı bir devlet rejimi vardır bu ülkede... Sabah akşam inkâr da etsen gayrimüslim bir ailede doğmuşsan bu devletin valisi, emniyetçisi, diplomatı, subayı hatta astsubayı dahi olamazsın.
Gayrimüslim yurttaşlarımız da Aleviler, Kürtler ya da Sünni-dindarlar gibi 10 milyonları aşan nüfusta olsalardı, böyle ahlaksız bir politikayı bu kadar pervasızca uygulamak amiyane tabirle 'yemez'di tabii. Ama zaten o iş hemen devletin kuruluş dönemlerinde 'halledildi'.
Sünni-dindarlar noktasında ise ilginç bir durum var. Bu kimlik Kürtlük ya da Alevilik gibi değil. Bir yaşam tarzına ilişkin bir kimlik. İslami kimliğin yaşam tarzına yansıyan bazı net tezahürleri var. Aslen Kürt olan Abdurrahman Yalçınkaya kimliğini inkâr eder, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na kadar gelir hatta LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) egemenlerin kahramanı bile oluverir. Ama İslami yaşam tarzınızla oralara zaten gelemezsiniz.
Erkek olarak da bir yere kadar kıvırmak mümkün ama hele kadınların bu anlamda hiç şansları yoktur. Savcıyı ve yargıcı bırakın kâtip hatta mübaşir bile olamazlar. Zaten hukuk fakültesine de gidemezler. Bu bağlamda türbanlı kadınlar mecazi değil, gerçek anlamda bu ülkenin zencilerini temsil eder. Kaçamayıp, inkâr edemeyecekleri sabit bir kimlik formudur bu... Çünkü türbanlı kadınlar direkt bir görünürlüğe sahip... Siyah deri gibi kaçılıp, inkâr edilemeyecek bir dışlanma damgası bu ülkede türban...
Bu meseleler içinde en çok türbanı konuşmamız, türbanlı kadınların bu derece tartışılıyor olması bu sebeptendir. Mesela hiç beklenmeyecek yer ve ortamlarda İslami kimlikli erkeklerle karşılaşabilirsiniz. Görünüşünden belli değildir, sohbet edince sizi kendine yakın hissetmişse söyler.
Kürtler ve Aleviler bazında da cinsiyet fark etmeksin bu durum böyledir.
Bu 'zenci' kimlikler birçok yerde bu şekilde araya sızma yapabilirler.
Fakat türbanlı kadınlar yapamaz...
Yaptığı an 'kara derileri' sebebiyle fark edilirler, gözler onlara döner...
Plajda rahat edemezler, gözde bir mekanda, işyerinde rahat edemezler. 'Bak türbanlılar buraya da gelmiş' olur. 'Bak türbanlılar en lüks arabaları kullanıyor' olur.
İşte o sebeple, türbanlı kadınlar bu anlamda 'kara derileri'ni üzerlerinde taşıdıkları için LAST egemenlerin bilinçaltındaki ırkçılıkla özdeş o hastalıklı duyguyu varlıklarıyla sürekli kaşıdıkları için, bu ülkede en çok türban meselesini konuşuyoruz.
LAST egemenlerin gözünde türbanlı kadınlar sadece görünürlükleriyle bile sürekli bir nefret edilme objesidir. O manevi işkenceyi sürekli üzerlerinde hissederler. Bu devlet düzeni zencinin zenciye kırdırtılmasıyla ayakta durdu hep. Bunu da hep başardı...
Bu bayramda kendimize sormamız gereken şey 'Bu daha ne kadar böyle sürecek,' sorusudur bence...
Bu ülkenin zencileri öbür 'zenci'lerden bahsederken egemen beyazların diliyle konuşmaya daha ne kadar devam edecek? Bilin ki bu kepaze durum devam ettikçe bu ülke zencileri asla gönüllerince bayram edemeyecek. Herkesin gönülden bayram edebildiği günleri, bu ülkenin de görmesi dileğiyle bayramınızı kutlarım

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA