Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Mısır, Necib Mahfuz ve Kahire Üçlemesi

Yakın geçmişe kadar aynı çatı altında yaklaşık beş asır birlikte olan ve aynı kaderi paylaşan, bugünse iki ayrı ülke olan Mısır ve Türkiye... 3 Temmuz askeri darbesi vesilesiyle Mısır'a dair Türk medyasındaki yorumları okuyorum, dinliyorum... Tamamen Batı medyasından ithal, buram buram çeviri kokan, hiçbir sahiciliği olmayan yüzlerce "uzman" yorumu dinlemekten usandım. Hangi görüşten olursa olsun "Türk aydını" denilen kategorinin "Dünyanın en sefil aydını" olduğu noktasındaki tespitim her geçen gün netleşiyor. Bu durumun niye böyle olduğunun teşhis ve tahlil edilmesi ayrı bir yazının konusu...

***

Mısır konusunda Türkiye kamuoyunda artan merak verimli bir mecraya çekilebilirse yararlı olabilir... Bu iki ülkenin sosyal, kültürel ve edebî yönden karşılaştırılması, hem çalışmaya değer konuların bolluğu, hem de her iki ülke insanın önünde yeni bir ufuk açması bakımından çok önemli bence...

Mısır'da Napolyon'un Mısır'ı işgaliyle biz de ise Tanzimat'la başlayan Modernleşme ya da Batılılaşma sürecinde, çeşitli sebeplerden dolayı aşınan geleneksel İslami değerlerle evrensel çapta yükselen Batılı ve seküler değerler arasında bocalayan Mısır ve Türkiye aydını, farklı oranlarda bir değişim yaşadı... Bu değişimin en çok görülebileceği edebî türlerden biri de romanlar...

1798 yılında Fransızların Mısır'ı işgali Arap entelektüel tarihi bakımından da bir dönüm noktası... Bundan dolayı işgal tarihi, daha sonraları modern Arap Edebiyatı'nın başlangıcı kabul edilmiştir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından Fransa'ya gönderilen Rıfâ'a et-Tahtavî ve arkadaşlarının Batı kültürünü ülkelerine taşımaları, dediğim gibi Arap dünyası için bir dönüm noktası olmuştur. Öncelikle çevirilerle başlayan bu süreç, aynı zamanda modern Arap romanının temelini de oluşturmuştur.
***

Şüphesiz hem ülkemizde hem de dünyada en çok bilinen Mısırlı romancı Necib Mahfuz'dur... Yukarıda anlattığım bu dönüşüm sürecini en iyi anlatan romanlardan biri de Mahfuz'un Es-Sülâsiyye (Kahire üçlemesi) dir... Beyne'l-Kasrayn, Kasru'ş-Şevk ve es-Sükkeriyye... Esasen Kahire'de birer cadde ismi olan Beyne'l-Kasrayn, Kasru'ş-Şevk ve Es-Sükkeriyye adlarında üç eserden oluşan Es-Sülâsiyye'de caddeler, birer semboldür. Mahfuz bu caddelerde yaşanan olayları ve kültürel farklılaşmaları okuyucusuna aktarır. Romanda, ferdî meselelerin ön plânda olduğu görüntüsüne rağmen aslında bir medeniyet hesaplaşması vardır. Bugün bu üçlemenin üç eseri de -Saray Gezisi, Şevk Sarayı ve Şeker Sokağı ismiyle- Türkçeye çevrilmiş durumda... Değerli akademisyen Kazım Ürün'ün de bu konuda güzel bir inceleme çalışması var...

Yazar bu üçlemesinde, tam elli beş karakteri bütün yönleriyle ele alıyor... Gerçekten toplam 1500 sayfasıyla destansı ve etkileyici bir dev roman bu... Es-Sülâsiyye'de geçen karakterlerin yüzde doksanına yakın kısmını gerçek hayattan aldığını belirten Mahfuz, eserdeki konuşmaların, sohbetlerin, gece toplantıların, aile, komşu ve akraba ilişkilerinin bütünüyle yaşanmış hayattan kesintiler olduğunu ifade ediyor.

Mahfuz'un romanında, bizim edebiyatımızın da temel temalarından biri Mısır ve Arap dünyası bağlamında işleniyor... Doğu-Batı, Gelenek- Modernlik ikilemi masaya yatırılıyor. Batı'da bulunanların aslında Doğu'da mevcut olduğunu savunuyor Mahfuz. Mısır insanının ruhundaki ve aklındaki değişim ve dönüşümü anlatmaya soyunuyor. Necib Mahfuz'un kendisi eserinde orta kuşağın temsilcisi (Fehmi) olarak çıkıyor karşımıza. Fehmi'nin çektiği sıkıntıların hepsini bizzat yaşayan yazar, bundan dolayı da Es-Sülâsiyye'yi diğer eserlerinden daha çok sevdiğini hayatı boyu söyledi...

Kahire Üçlemesi, 1917-1944 döneminin Kahire'sindeki kronikleşmiş ve toplumu temelinden sarsan rüşvet ve kapkaççılığı, şehirli seçkinlerin bencilliğini ve korkusunu, aşağı sınıflardaki boş inançları ve gerçekten kaçışı, bütün bu kötülüklere karşı tedavi edici çözümleri bulamamanın çaresizliğini kötümser bir tonda tasvir ediyor. Bir şehirli ailenin üç kuşak boyunca içinden geçtiği ve giderek kaçınılmaz sona varacak olan sarsıntıları anlatıyor. Bu bağlamda roman üçlüsü, Mısır'ın toplumsal dönüşümlerini yansıtan tarihsel boyutunun yanı sıra, geleneksel toplumun can çekişmesini resimleyen titiz bir sosyolojik çalışmayı ve aynı anda zaman, ölüm ve kader gibi konuları irdeleyen klasik roman sanatını içeriyor.

Batı edebiyatını iyi bilen okurlarım Mahfuz'un bu ünlü eserinin Thomas Mann'ın Buddenbrooks'unu anımsattığını ya da roman plânı açısından Galsworthy'nin The Forsyte Saga adlı eserine benzediğini anlayacaklardır. Bizden de eskilerden Yakup Kadri'nin Kiralık Konak'ı çağdaş yazarlardan da Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları akla gelebilir...
***

Necib Mahfuz tam 102 sene önce doğdu. 2006 yılında vefat etti... Mübarek'in devrilişini, ilk kez Mısır toplumunun hür ve adil seçimlerle kendi Başkanını seçişini ve yeniden bir askeri darbeyle bu meşru liderin devrilişini göremedi... Görseydi ne tavır alırdı tam bilemiyorum... Ama şunu biliyorum ki Mahfuz hangi görüşten yana tavır koyarsa koysun büyük bir edebiyat adamıydı... Mısır'ı çok konuştuğumuz bugünlerde Mısır'ı daha iyi anlamak için bu edebi başyapıtı okumanızı hepinize tavsiye ederim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA