Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Türk sinemasının bitmeyen KIŞ UYKUSU

Ne zaman Türk sinemasıyla ilgili bir etkinlik bir festival olsa gezici sloganlar, ulusalcı bağırışlar, nefretengiz sözler havada uçuşur.
Geçenlerde SİYAD ödüllerinde de aynı şey oldu.
Ödül törenlerinin organizasyonu açısından sıfır estetik-nakıs profesyonellik hali bir kenara, sunucuların özensizliği diğer kenara...*
Biz bu kaba sabalıkla değil ama sinema eleştirmenlerinin, yani SİYAD'ın bütün ödüllerini toplayan Kış Uykusu filmiyle alakalıyız. Naçizane neyi ifade ettiğine bakıyoruz. Okumaya çalışıyoruz...
Nuri Bilge Ceylan bir kere gerçek bir sinemacı. Hakkını veriyor. İltifata haiz bir sanat formu üretiyor.
Yaptığı işler onun bir tarzı, bir görsel zevki ve bir oyuncu yönetimi olduğunu imlemekte.
Mekan seçimleri, atmosfer kurmaktaki başarısı, sui generis bir sanatçıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor...
Yani?
Yanisi işine âşık bir 'yazar-yönetmen' Ceylan.
Bu, onun ideolojisini, felsefesini, filmlerindeki alt metni onaylamamız anlamına gelmiyor elbette...
Ceylan'ın sinematografisini izlediğimizde, Üç Maymun ile başlayan ve Bir Zamanlar Anadolu'da ile devam eden ve de Kış Uykusu'yla sonuçlanan görece büyük prodüksiyonlara yöneldiğini ve bu atılımların Batı tarafından ödüllendirildiğini görürüz.
İlk filmlerindeki varoluşçu, 'midesi bulanan aydın' kimliğini serpip geliştirdiğini fark ederiz.
Mesela Kış Uykusu'nun konusu şöyle:
Olay, vasat bir tiyatro oyuncusu olan Aydın'ın (İsme dikkat!) Kapadokya'ya dönmüş, baba servetine konmuş nekes rantiyenin işlettiği otelde geçiyor. Aydın, memnuniyetsizdir. Ama yönetmenin kamerayı koyduğu yerden dolayı anlarız ki şikâyetçi olmakta ne kadar da haklıdır. (Her yer Taksim!)
Aydın (Haluk Bilginer) bölgenin sayılı zenginlerindendir. Tipik 1. Cumhuriyet soyu olan adam, şato-evini otele çevirmiştir.
Günlerini özel ofisinde yerel gazeteye 'halkı eğitici' yazılar yazmakla geçirmektedir.
Kendisinden daha genç olan eşi Nihal (Tirajik, iç karartıcı oyunuyla Melisa Sözen) hayır işleriyle uğraşmaktadır. Aydın'ın kız kardeşi, dul ve genel olarak yatay durumda görüntülenen tenkitçi Necla (Demet Akbağ) ise ekibe uzun tiratlarıyla katılmaktadır.
Sarhoş ve bitik kiracının kardeşi, Kur'an hocası Hamdi, elbette ki riyakâr ve yalakadır!
Diğer yandan Aydın ve genç eşi, iki yıldır aynı çatı altında sahte bir evlilik sürdürmektedirler.
Fakir kiracı, vicdanı şey eden zengin karısı Nihal'in getirdiği bir tomar parayı sobada yakar! Atatürkçüler, bizimkinin salonunda çevre için parti yapar. Sarhoş bir köy öğretmeni Şekspir'den şiir söyler. Falan filan...
E? E si koca bir hiç. Filmden bize bir bedbinlik, bir 'boşluk' hissi kalır.
Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'nin ihtimamlı resimleri, 'kafa gidik' öğretmen rolündeki Nadir Sarıbacak performansı alkışlanarak geçilirse...
Film bize her şeyi eleştiren ama hiçbir şey söylemeyen mızmız bir aydının tipik örneğini verir.
Ceylan, tıpkı Bir Zamanlar Anadolu'da da bıraktığı yerden yürümektedir çünkü.
O filmde de: Karanlık, kasvetli bir Anadolu. Kederli insanlar. Ya çocuğu özürlü, ya karısı intihar etmiş, ya birileri canlı canlı gömülmüş durumlar vardı. Suratlar bir karış, gülüşler mutlaka psikozluydu.
Köy muhtarı Müslüman morg istiyordu! Otopsici elektrikli testere...
Filmin son yarım saati şakur şukur cesetlerden bağırsak, kalp, beyin çıkarmakla geçiyordu...Her iki filmin de kadınları sinir krizinin eşiğindedirler. Ya geceleri başörtüsünü çıkartıp dolaşırlar ya da boynuzlamanın eşiğinde surat asarlar...
Ülkesini, insanlarını böyle bir zaviyeden seyreden N. B. Ceylan; karakafaların, zencilerin karşısında, Beyaz Türklerin saflarında bıkkın bir entel olarak durmaktadır.
O, yenik züppelerin, eski Türkiye'nin tarafındadır.
Ama o taraf içine kapanmış, yapay, acıklı bir tiyatroya dönüşmüş ve fena kaybetmiştir.
İşte Kış Uykusu'nun da, yönetmeninin de, Türk sinemasının da depresyonu, sıkıntısı, demodeliği oradandır.
Başından beri Türk entelektüelleri halka bir sömürge valisi mesafesinde, Ecinni-Sartre-Nietzsche bunaltısında, ecnebi bir durumdadırlar. Foyaları ortaya çıktığından beri de psikiyatrik olaraktan endişelidirler.
Şüphesiz ki inançsız, bezgin ve nihilist.
Ama finalde daima turist...
Gönül başka türlü ister tabii. Şunu demek ister mesela:
Bulunduğun yer tükenik. Orada bi'şey yok. Zıpla gel, koy kamerayı aramıza. Erkekler hamamına girip toplu masaj isteyen ve taciz edildiği için medya eskiten Fransız turistlerin arasından çık!
Senin vehmettiğin gibi yalnız değil bu ülke artık. Hem güzel, hem de gökkuşağı renginde muhteşem bir kalabalık...
*Meraklısı için: Hıncal Uluç. http://www. sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2015/03/13/kis-uykusuna- yatmis-siyad

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA