Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Erkekler endişeli varlıklardır!

Son yazılarımda kadınların, erkek iktidarından şikayet ederken düştükleri üç 'hâl'den söz ettim.
- Kadınların, 'güçlü erkek algısı' erkek egemen yapının yeniden üretimine katkı sağlıyor.
- Kadınların 'aşk' dedikleri şeyin bir kısmı, aslında iktidar aşkıdır.
- Erkekler dünyasında ayakta kalabilmek için 'ince yöntemlerle' iktidarı ele geçirmek gerektiğini düşünüyorlar. Sonuçta birer Hürrem Sultan'a dönüşüyorlar.
Yani özetlersek kadın; belirsizlik ve güvensizlik ortamında korunma ve şefkat ihtiyacını 'güçlü erkek' üzerinden sağlayarak; güç ve otoriteyi ideolojik olarak besliyor. Veya gizli ya da açık şekilde iktidar olmaya, iktidarı ele geçirmeye çalışıyor. Bazen de ikisini birlikte yapıyor.

***
Bunları kadınlara 'düşman' olduğum için yazmadım. Tersine, kadınların olmadığı bir dünyanın çekilmez olacağına inananlardanım!
Derdim şu: Sadece erkekleri günah keçisi yapıp, iğneli fıçılara basarak bu dünyayı iyi yönde değiştiremeyiz. Hem kendi evimizi temizlerken, hem de öteki tarafta ne olup bittiğine iyi bakmalıyız.
Çünkü erkeklerin en azından bir kısmı, artık mevcut iktidar olma halinden pek hoşnut değil.
Erkeklere benzemek yerine bu erkeklik halini anlamak işe yarayabilir. Derdimiz bağcıyı dövmek değilse.
***
Gelelim, erkeklerin o haline.
İnsan iktidarla doğmaz, iktidara doğar. Kadın da, erkek de.
İktidarsa bir kabuktur.
Ana rahminden başımızı uzattıktan bir dönem sonra ağır ağır oluşmaya başlayan bir kabuk. Annedir, babadır, ailedir, öğretmendir, cinsiyettir, okuldur, devlettir. Ve sürekli sertleşir, kalınlaşır. Erkeklik de bu 'kabuk' içinde inşa edilen bir şeydir. Toplumsal bir roldür. Erkek de, rolünü ezberlemek zorundadır. Unuttuğu yerde, durumdan vazife çıkaran birisi mutlaka suflörlük yapar!
Erkek, verili rollerin dışına çıkmanın bedelinin aşağılanma olduğunu deneyimleriyle bilir.
İktidarın sürek avında geride kalırsa, yakınındaki kadın tarafından parçalanabileceği ihtimalini de hiç unutmaz. Yüzyıllardır devam eden bir hikayedir bu. Dışarı çıkar avlar, kavga eder, çatışır, rolünü oynar ve eve gelir. Ama oyun burada da bitmez. Bu kez sahne evdir.
Yani erkek iyi veya kötü hep 'savaşın' içinde kalmak zorundadır. Yaralansa bile. Bu yüzden yenilgilerini küçümser, zaferlerini abartır. Zayıf olduğunu bildiği için egosu bu kadar şişkindir!
Her zaman 'sert' olmak zorunluluğu yorucu bir çabadır.
Hayatta, yüzlerce irili ufaklı savaşa girip çıkar.
Kaybetme korkusunu hep içinde taşır.
Yüzlerce kez sevişir. Ama mübarek TSE patentli değil. Başarılı olamama tedirginliği her daim keskin bir bıçak gibi ensesindedir. Bu nedenle erkek endişeli bir varlıktır!
Yorgun ve endişeli.
***
Derdim 'erkekliğe' ağıt yakmak veya acımak değil.
Ama dediğim gibi erkeklik iktidarı, erkeği de yıpratan, yoran bir şeydir. 'İktidardan soyunmak' için bu yorgunluk bir imkan olabilir.
Kadınların meseleye bir de buradan bakmasında fayda var. 'Ne yapmalı, nasıl yapmalı?' kısmı haftaya kaldı.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA