Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Festival 'jüricilik'i

Bu yıl Altın Portakal Film Festivali'nin jürisinde kolayca etki altına girmeyecek Murathan Mungan, Atilla Dorsay, Merak, Okay gibi isimler de yer alıyor

Film yarışmalarını bir oyun gibi düşünmek lazım. Sinemayı kutlamak, sektörün farklı kesimlerinin iletişimini artırmak için bir bahane. Tabii işin ucunda şişman bir rant piyasası da olduğundan, tehlikeli bir oyun. Kolayca unutulup giden nice film ödüller alabildiğine göre, sonuçta kazanan her daim sinema falan olmuyor. (Dostluğun kazandığı tek yer de, Beşiktaş semtinin klasik birahanesi Kazan herhalde: "30 yıldır Hep Dostluk Kazandı") Film yarışmalarında eleştirmenlerden çıkacak ödülleri kestirmek, aşağı yukarı mümkündür (Genelliyorum tabii). Ana jürilerden ne çıkacağını, kolay kolay kestiremezsiniz. Üyelerin bir kısmı yıllardır film izlememiş olabilir veya bizzat kendisi film yapanlar, seyircinin ya da eleştirmenlerin aklına hayaline getiremeyeceği kriterlerle sonuca damgasını vurabilir. Jüri üyeliği, neresinden baksanız, envai çeşit kriterin öne çıkabildiği bir iş. Kimisi festivalin kimliğine uygun seçimlerden yanadır. Kimisi kendince 'sosyal sorumluluk'a dair bir duyarlılığı benimser. Böyle durumlarda, politik bir çatışmadan bahseden sıradan filmlerin şansı yüksek olur. Bazıları, kendini kanıtlamış ustaların es geçilmesini ayıp bulur ("Ne haddimize, biz kimiz ki beğenmeyeceğiz?"). Bazen de profesyonelliğin burnunu sürtüp, genç sinemayı destekleme arzusu ağır basar. Kanımca jüri toplantılarının en eğlenceli, ya da en komik kısmıysa, üyelerin, filmlerin hikâyelerini -ister istemez ve doğal olarak- kendi kişisel tarihleri açısından değerlendirdiği, ama bunu profesyonel görüş kılığına sokmaya çalıştığı anlardır. (Gerçi bazen ikisi aynı şeydir. Mesele fikrinizi ne kadar ustaca anlatabildiğinize bakar.) Katıldığım yabancı bir festivalde, çok ünlü bir film eleştirmeninin oğlu olan genç bir arkadaş, ana-oğul ilişkisinin sorunlu tarafları hakkındaki bir filmden şöyle bahsediyordu örneğin: "İnsanı kendisi hakkında düşündüren bir film". Diğerlerimiz, kısa bir sessizlikten sonra "Yooo..." diyebildik. Ben başka bir filmi heyecan içinde "Şöyle etkileyici, böyle etkileyici çünkü şunu çok iyi veriyor..." diye anlatırken ise, karşımdakiler boş gözlerle bana bakmaktaydı. Sonuçta kimsenin favorilerinin kesişmediği bu tip durumlarda, kimse için fazla ehemmiyet taşımayan, ama ödevini 'düzgün' biçimde yerine getirmiş, ortalama filmler kazanır.

SÜRPRİZLERE GEBE BİR YARIŞMA
Geçen hafta sona eren 17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nin ulusal yarışmasının sonuçları ise, bana kalırsa 'duygusal jüri' tipinin bir yansıması oldu. Filmlerin en berbatı bile, kabul, çok büyük bir emeğin ürünü. Ama nihayetinde bu bir yarışma ve bazen de, 'jürinin vicdani hesaplaşması'nı abartacak olursam, içiniz kan ağlayarak dahi olsa bir karar vermek durumundasınız. Rahmetli Barış Manço'nun çocuklara yaptığı gibi "10 puan, 10 puan, 10 puan!" deme şansınız yok maalesef. Jüri sadece bir değil, tam üç kategorinin ödülünü, ikişer film arasında paylaştırdı. Yan dalların herhangi birinde ödüle layık bulunmayan Bal ise, en iyi film seçildi. Mesaj şu muydu acaba: "Hepinizi seviyor, cesaretlendirmek istiyoruz. Ağır tempolu Bal'a o kadar kanımız kaynamadı ama Berlin Film Festivali'nden daha iyi bilecek de değiliz." 9-14 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek 47. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali'nin ödül gecesini izlemenizi tavsiye ederim. Son yılların en 'sürprizlere gebe' yarışması zira. Birbirine rakip 15 filmin dokuzu, ilk uzun metrajlısını çekmiş, kimselerin tanımadığı genç yönetmenlere ait. Jüri başkanı ise, film zevkini hiçbirimizin kolay kolay kestiremeyeceği Kadir İnanır. Öte yandan, İnanır'ın sonuçlara tek başına damga vuracağını da varsayamayız, çünkü jüride kolayca etki altında kalmayacak isimler var (Murathan Mungan, Atilla Dorsay, Meral Okay...). Her halükârda sonuçları bolca ve de zevkle tartışmamız yüksek ihtimal. Festivaller de bunun için, sinemayı tartışmak için zaten. Yeter ki, Berlusconi hükümetinin "Parayı biz veriyoruz, ödülleri İtalyan filmlerine vermiyorlar," diyerek jüri başkanı Tarantino'ya ateş püskürdüğü son Venedik Film Festivali'nde olduğu gibi, politikacılar tartışmaya katılmasın. Onlar bir zahmet festival bütçesini desteklesinler, jüri başkanının cemaatçilik yapıp yapmadığını sinema çevreleri tartışsın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA