Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Ezeli ve ebedi yasalar

Adrıen Brody'nin çıplak gövdesinden ibaret afişine bakıyorum da, Deney filmi kendisi olmak yerine The Beach'in devamı olsaymış keşke. Brody'nin canlandırdığı Travis, asıl macerayı kız arkadaşıyla buluşmayı hayal ettiği Hindistan'da yaşasa ve Goa plajında üç kişilik bir aşk ilişkisiyle kişisel sınırlarını deneseymiş. (Herhalde o da çok iyi bir film olmazdı ama daha eğlenceli olacağı kesin.) Halbuki Travis, seyahat parasını acilen çıkarabilmek için, davranış psikolojisiyle ilgili bir deneye katılıp oradaki sınırlarda zorlanıyor: İki hafta boyunca, bir hapishane simülasyonunda mahkum rolünü oynaması lazım. Bir de gardiyan rolündeki denekler var. 1971'de Stanford Üniversitesi'nde yapılan deneyi duymadıysanız veya Alman yapımı Das Experiment'i (2001) izlemediyseniz de, olayların gidişatını tahmin edersiniz: Her iki taraf da otoritenin sindirim sistemine teslim olur ve gardiyanlar zalimleştikçe gerilim artar vs. Olayların beklemeyeceğimiz kadar ileri gideceğini bekleyip durduğumuz senaryolardan biri. Deneyin birinci günü, ikinci günü, üçüncü... Tabii sonucu belli diye, bu sürecin ille de sıkıcı olması gerekmiyor. Ama senarist-yönetmen (Prison Break dizisinin yaratıcısı) Paul Scheuring'in deneyi yorumlama biçimi, filmde şiddetin giderek artacağı vaadinden başka bir yere denk düşmüyor.

ZORBALIK HEP VAR
Filmin çıkış ve aynı zamanda varış noktası şu: Zaten doğaya da bakacak olursak zorbalık hep var; hem güçlü güçsüzü hep yemiştir. Durumu buradan ele alınca, hikaye herhangi bir hapishane geriliminden fazlasına dönüşemiyor. Gardiyanların ve mahkumların tepkileri, deneyin iyikötü beklendik tarafı. Olaylar çığrından çıkmaya başladığı halde deneyi durdurmayan bilim adamları, toplumsal hayatta otoriter ve itaatkâr rollerin gelişimi hakkında deneyin kendisinden bile daha ilginç veriler sunmaya aday aslında. Ama bu Deney, hikâyeyi evrim yasasının güçlü-güçsüz maddesinde kabaca toparlayıveriyor. Alman versiyonunda, 'aslen hepimiz vahşiyiz' deyivermek yerine, en azından karakterlerin davranışlarının duruma bağlı değişimleri hakkında ipuçları vardı. Burada herkesin rolü baştan belli: Boynuna eşarp takıp sivil toplum yürüyüşlerine katılan adam mümkün mertebe adil birisi; Latin kökenli olan eski bir hapishane kuşu; en efendi görünümlü olan potansiyel 'en zalim'; şişman ve gözlüklü çocuk beceriksiz, ürkek bir karakter; gay oğlan eksantrik görünümlü (ve tabii ki mahkumlar arasında); çok kadınla yatmak dışında bir amacı olmayan delikanlının (tecavüz suretinde) homoseksüel fantezileri var; 'Emocu' gencin ne yaptığından haberi yok, sadece biraz hareket, bir enteresanlık olsun istiyor... Filmi izlerken kimsenin psikolojik süreciyle ilgilenmemize lüzum kalmıyor; senaryo her tiplemeyi en yaygın önyargılara sıkı sıkı bağlamış. 'Stanford Hapishane Deneyi'nin dayatılan sosyal rollerle ilgili kısmı, Hollywood yapımcılarını pek etkilememiş anlaşılan. Gerçi seyirciler üzerinde yaptıkları deneylerden de çok parlak sonuçlar almamış olmalılar ki, film ABD'de vizyonu es geçip doğrudan DVD dükkanlarına paslandı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA