Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Zaman şeridinde festival anıları

İstanbul Film Festivali seyircisi, festivali romantize etmeyi de nostaljisini yapmayı da her zaman sevdi. İKSV'nin açtığı 30. yılblogunda (www.filmgibi30yil.com), beklendik ve beklenmedik hikayeler biraraya gelmiş: Bir sinema yazarının her festival zamanı 'terk edilen' çocuğu olmanın travmatik etkileri, Emek Sineması'na özlem, dünya starlarıyla saçma karşılaşmalar, sahte basın kartıyla yakalanan öğrenciler... Ve tüm bunların, insanı üç-beş anı yazmaya fena halde teşvik etmesi:
- Fassbinder'in 15 saatlik TV dizisi Berlin Alexanderplatz'ı birkaç saat izleyip çıkanlar oldu. Ama geriye kalan 10-15 kişi (bunlardan biri de şair küçük iskender'di), o hafta sonunun tamamını Fitaş 5'te geçirdi. Sonlara doğru bacaklarım benden ayrılmış gibiydi; hareket hakkı için isyan edişlerini yok sayıp filmden keyif almaya devam edebiliyordum. ('O kadar' iyiydi...) Film bittiğinde salondan çıkmamızla girmemiz bir oldu: Bunuel'in kısa filmlerine de biletimiz vardı. Hepsi bittiğinde sarhoş gibiydik. Çıkışta bizi kameralı muhabirler ve ambulans bekliyor sandım. (1997)
- Rezervasyon kartlarını on kişi bir arada verdiğimiz yıllarda, sahada daimi olarak bulunan ekibe çok fazla son dakikada 'bilet alıp-satma' işi düşüyordu. Bu nedenle, piyasayı yükselten karaborsacılar en büyük düşmanlarımızdı. Saygın bir imaj uğruna daima takım elbise giyen bu arkadaşlarla çatıştığımız çok oldu. Yıllar içinde, onların da festivalin bir parçası olduğunu kabul etmek durumunda kaldık.
- O zamanlar sınıf arkadaşım, şimdilerde meslektaşım olan (Sinema dergisi Yazıişleri Müdürü) Engin Ertan'la Angelopoulos'un Leyleğin Geciken Adımı filminin Emek'teki gösteriminden çıkmış, Han Cafe'de goralılarımızı yerken filmdeki bir sahneyi acımasızca 'ti'ye alarak turşulu / ketçaplı bir gülme krizine kapılmıştık. Bu manzaraya, yan masamızda oturan, o zamanlar sadece yazılarından tanıdığımız film eleştirmeni Tunca Arslan da şahit oldu. Ertesi günkü festival yazısında, duyarsız gençlere ayrılmış bir bölüm vardı. (1996)
- Filmlerinin büyük kısmında rol aldığı için, Udo Kier'i bir Fassbinder paneline davet etmek son derece makul görünüyor. Şu var ki, Kier'in olduğu yerde, şov içermeyen herhangi bir muhabbete konsantre olmak biraz zor. Çevirmen kadına Türkçe "meme" vs. dedirtmeye çalışarak sabote ettiği panelin ne zaman biteceğine karar veren de o oldu zaten: Hadi bir şeyler içmeye gidelim! (2006)
- Sabahın 4'üne kadar süren Geceyarısı Sineması gösterimlerini başarıyla tamamlayan 6-7 kişilik ekip içinde, birkaç saat sonra ÖSS'ye girecek arkadaşlar da vardı. Bir kahvede sabahlandı; sınav beklendi ve çıkışında Fellini'nin 8.5'una gidildi. ÖSS mağdurlarından biri, filmde Claudia Cardinale'i hiç görmediğini söyledi. (1998)
- John Waters toplu gösteriminin yapıldığı yıl, Bay Waters'la telefon söyleşisiyapmak nasip oldu. Baltimore'daki bir otel odasına ait telefon numarasını bana ayrılan saatte defalarca aradıysam da düşüremedim ve 12 dakikalık zamanımın çoğu böylece harcandı. Nihayet 'kavuştuğumuzda', telefon dakikalardır çalmakta olduğu için Waters'ın sinirleri bozulmuştu. Ama kibar davranarak şöyle dedi: Hani Çığlık'ta Drew Barrymore'un telefonda çığlık attığı bir sahne vardır; bu söyleşide görsel olarak onu kullan lütfen. (2004)
- 'Geceyarısı Sineması' filmleri seyirciyi şoke edeceği düşünülen filmlerden seçilir ama şerbetli festivalciler kolay kolay teslim olmaz. Bu özel seansın etkilerinin çok açıkça görülebildiği bir yıl olmuştu. Gaspar Noe'nin (Dönüş Yok) ilk filmi Herkese Karşı Tek Başına'da o kadar saldırgan bir dil vardı ki, perdedeki yazılar hassas olanların 10 saniye içinde salonu terk etmesini isteyince, hakikaten de çıkanlar oldu. Hasta: Süpermazoşist Bob Flanagan'ın Yaşamı ve Ölümü belgeselinde Flanagan kendi penisine çivi çaktığında ise, yanımdaki oğlan -ve daha niceleri- acı içinde dizlerine sarılmaktaydı. (1999)
- Türk-Yunan dostluğu namına Atina'ya düzenlenecek okul gezisinde görevli olduğuma sevinememiştim; Peter Greenaway festival için İstanbul'a gelip konuşma yapacaktı. Kardak krizi çıktı; gezi iptal oldu. Greenaway de çok güzel konuştu gerçekten. (1996)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA