Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EROL GÖKA

Neden hep kazanıyor?

M. SELİM BAĞLI A.Ü. KAMU EKONOMİSİ DOKTORA ÖĞRENCİSİ

PROF. DR. EROL GÖKA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ

12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra Erdoğan'ın neden hep seçim kazandığı sorgulanmaya başlandı. Yıllardır sürekli oylarını yükselterek kazanmak sadece Türkiye'nin değil tüm dünya siyasal tarihinin en önemli olaylarındandır. Japonya, İngiltere ve Hindistan gibi bazı ülkelerde bir partinin birkaç on yıl sürekli bir şekilde iktidarını koruduğu görülmüştür. Fakat Türkiye'nin özgül durumu dikkate alındığında AK Parti'nin çok istisnai bir örnek teşkil ettiği görülmektedir. Her seçimde yaklaşık olarak 5 milyon yeni seçmenin oluştuğu, gençlerin ağırlıklı olduğu, köylülüğün hızla tasfiye edilerek kentleşmenin doyum noktasına geldiği, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin hızla yayıldığı, işsizliğin sürekli olarak ortalama % 10 gibi yüksek bir düzeyde seyrettiği, daimi bir şekilde düşük yoğunluklu çatışmanın yaşandığı, iki cihan arasında etrafının yangın yerine döndüğü, asırda bir görülen olayların hemen yanı başında gerçekleştiği, yarım asırdır bekleyen altyapı ve üstyapıdaki reformların hızla gerçekleştirildiği, postmodern kültüre uygun olarak her şeyin anlık olarak üretilip tüketildiği, bir ülkede üst üste bu kadar seçim nasıl kazanılabilir? Hindistan'da Kongre Partisi, daha çok bir genişletilmiş-sıkı koalisyon olarak köylü/statik bir toplumda on yıllarca iktidarını koruyabildi. Japonya ve İngiltere'de ise statik ve doymuş toplumlarda depolitizasyon sayesinde uzun vadeli iktidarlar mümkün oldu. AK Parti'nin niçin hep kazandığı Erdoğan'dan soyutlanarak izah edilemez. Evet, AK Parti, zamanın ruhunu kavradığı ve bu ruha uygun davrandığı için, toplumdaki değişim ve dönüşüm talebini iyi okuyup buna uygun siyaset ürettiği için, refah ve adalet vaat ettiği ve buna ilişkin umutları diri tutmayı başardığı için hep kazanmaktadır. Liberal dostlarımızın sıraladığı bu nedenlere biz de katılmaktayız ama şunu da soramadan edemeyiz. Tüm bu sayılanları yıllar önce Cem Boyner, Türkiye'nin önde gelen aydın ve akademisyenlerinden oluşan bir kadroyla ortaya koyduğu halde neden % 1'in çok altında bir oy aldı? Boyner'in başaramadığı ve Erdoğan'ın başardığı nedir? Bunun nedeni elbette Erdoğan'ın kişiliğinde, tarz-ı siyasetinde, eyleyiş tarzında, şahsi ilişkilerinde aranmalıdır. Yani bir Erdoğan analizi yapılmadan AK Parti'nin başarısını değerlendirmek mümkün değildir. Yanında "sünnet-i seniye" diye sürekli çakı taşıyan, mitingden ayrılırken kendisine pencereden seslenen modern bir bayanın "Çay koydum buyurun" diye seslenmesi karşılığında "Kaçıncı kat, tamam geliyorum" diyebilen, "Tayyip Amca ne olur bize gel" diyen çocuk için TV programını iptal eden, ahde vefayı lafta bırakmayıp her daim fiiliyata geçiren bir liderden bahsediyoruz. Başarının sırrı bu ve bu da şu anlama geliyor; Erdoğan halkın ta kendisidir. İdris Küçükömer, yaygın kanaatin aksine, DP için "halka dayanan" diyordu, yani DP halkın temsilcisi bile değildi. DP ile başlayıp ANAP'a kadar gelen geleneksel sağ halka en fazla dayanır, gücünü ondan alır ve en iyi ihtimalle onu temsile çalışır. AK Parti, Erdoğan kişiliği ile özdeşleştiği halde halkın bizzat kendisidir. AK Parti'nin başarısının bir diğer önemli sırrı da, siyasal katılımı her daim açık tutması ve siyasete yeni aktörleri taşıyabilme başarısıdır. Diğer partiler gibi dar bir kadro ile yıllarca yola devam etmek yerine, ana akım ve temel aktörleri korumakla birlikte, her dönem yeni aktörleri bünyesine taşımakta ve toplumdaki dinamizmi aynen partiye yansıtabilmektedir. TBMM'nin ilk açılışındaki tabloyu düşünün; en yaşlı üye CHP'den, en genç üye ise 26 yaşla AK Parti'den çıkmaktadır. Bu güne kadar bırakın % 50 oy almış bir partide, marjinal-ideolojik partiler de bile bu kadar genç yaşta genel başkan yardımcısı atandığı görülmemiştir. AK Parti, her dönem meclis grubunun % 60'ını yenilemekte ve her kongrede MKYK'nın yarısını değiştirebilmektedir. En fazla genç bu partide siyaset yapabilmekte ve siyasete ilişkin umudunu burada diri tutabilmektedir. Çünkü her seçimde bunu açıkça ortaya koyabilmektedir. Başarının bir diğer sırrı da Türkiye'de bir şekilde artı-değer üreten, bir şeyler başaran ve kendini gerçekleştirmiş isteyen herkesi AK Parti bir şekilde bünyesine taşımayı veya bir şekilde değerlendirmeyi başarabilmektedir. Yani ülkenin var olan her değerini bir şekilde değerlendirmektedir. Sporda, sanatta, bilimde, edebiyat ve felsefede kendi alanında başarılı olup ta, istediği halde AK Parti'de yer alamamış bir tek şahıs gösteremezsiniz. Muhalefet çok zayıf olduğu için AK Parti sürekli kazanmaktadır tezi de çok fazla inandırıcı olmadığı gibi siyaseti Ankara merkezli ve parti odaklı okumanın yani üst yapısal değerlendirmenin miyopik bir takıntısından başka bir şey değildir. Eğer gerçekten muhalefet boşluğu olsaydı yani toplum bir arayışın içinde olsaydı mevcut muhalefet partilerine rağmen bu toplum kendine uygun bir muhalefeti mutlaka ama mutlaka ortaya çıkarırdı. Sevilen bir aktör olan Numan Kurtulmuş çok düzeyli bir muhalefet üslubuna ve zamanın ruhuna uygun bir söyleme rağmen başarılı olamadıysa, bu durum, sosyolojik anlamda bir muhalefet açığının/ihtiyacının olmadığını göstermektedir. Tüm bunlardan sonra, "Peki, ne olacak ilanihaye AK Parti ve Erdoğan devam mı edecek?" diye sorulabilir. Her kemalin bir zevali olduğu gibi, her iktidar da geçicidir. Ama öyle görünüyor ki, Erdoğan sonrasının liderleri de yine Erdoğan'ın dizinin dibinde yetişmekte ve AK Parti'nin bünyesinden çıkacaktır. Yani Erdoğan sonrasını da Erdoğan kurgulayacaktır gibi görünmektedir. Bizim ki sadece bir tespit vesselam.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA