Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Doğru "Scrabble"

Toplumları en derinlemesine incelemiş olan düşünürlerden birinin ünlü sözü: "İnsanın hiçbir özelliği bana yabancı değildir."
Belki aklınız keser bunu. Peki, caniliğin bile size yabancı olup olmadığı sorulursa, ne cevap verirsiniz?
"Bana yüzde yüz yabancıdır, içimde cinayete yatkınlığın zerresi yok"
diyenler aynaya tam cesaret ve dürüstlükle bakamayanlardır. Birini öldürmek istediğimiz anlarımız olmuştur hepimizin. Ama aynı anda fren yapmışızdır.
Yazık ki freni tutmayanlar var. Genlerin, ortamın, geçmişteki olayların etkisiyle bilinçlerinin içinde ya da altında karmakarışık dürtüler kaynaşan sayısız hemcinsimiz yaşıyor gezegende. Zaman zaman aralarından seri katiller de çıkıyor.
Önceki gün birinin duruşması ülkemizde başladı. Feci bir herif. Tanımadığı üç insanı takkadak vurmuş kafalarından. Cüzdanlarıyla telefonlarını alıp gitmiş. İnkar etmiyor. Pişmanlığı falan da yok. Kahkaha atarak anlatıyor marifetlerini. "Başka birini de astım" diye böbürleniyor.
Ne yapmalı şimdi bu yaratığı? Kenan Paşa'ya sorsak "Beslemeyelim, biz de onu asalım" der. Çoğu insan öneriye canla başla katılır. Ne yalan söyleyeyim, benim içimden de canavarın gırtlağını elimle sıkıvermek geliyor.
Ama öyle tepkiler çözüm değil. Çünkü aramızda dolaşan "canavar" sayısını bilen yok. Hadi birini astık, gömdük; ya da ömür boyu kodese tıktık, üstüne kilit vurduk, "Bu iş bitti" dedik. Bitmiyor ki. Ötekilerden biri her an sizi, beni, sevdiklerimizi ensesinden kurşunlanacak kurban diye gözüne kestirebilir.
O olasılığı kısıtlamak istiyorsak, lanetlemenin ötesine geçmek şart.

***

Söz konusu katili savunmakla görevlendirilen avukat istifa etmek niyetinde. "O cinayetleri savunamam" dedi.
Yanlış bu. Görevi cinayetleri savunmak değil. Caniyi savunmak.
Ne anlamda? Yaptığını tatlıya bağlamaya, merhamet dilemeye, yasalarda gedik bulmaya mı çalışmalı?
Hayır. Konunun tatlıya bağlanacak yanı yok. Suçun herhangi bir ölçüde hoşgörüyle, merhametle, bağışlayıcı tavırla karşılanması gündeme gelemez. Elbette cezalandırılacak.
Ancak, tekrarının ve yaygınlaşmasının önlenmesi amaçlanıyorsa, suçun "anlaşılarak" cezalandırılması doğru olur.
Cinayet gibi olağanüstü yoldan çıkmaları bırakın, çocuğunuzun küçük bir yalanını yakaladığınızı düşünün. Diyelim ders çalışmamışken çalıştığını söyledi. "Yalancı!" diye tokadı basabilirsiniz.
Ne olur? Ders çalışması kolaylaşır mı, zorlaşır mı? Yalancılığı azalır mı, artar mı?
Yine uygun bir ceza verir, ama önce ruhsal durumunu ve ders konusundaki sorunun niteliğini anlamaya çalışırsanız, çok daha olumlu sonuç alınabilir.

***

Söyleyeceğime kızabilirsiniz. Ne yapalım ki gerçek.
Bugün nüfusumuzun her kesimi farklı nedenlerle ve değişik ölçülerde kabahatli. Türkler de, Kürtler de, siviller de, askerler de, "laikçiler" de, "dinciler" de yanlışlar yaptılar. Zaman zaman iç ve dış fitne uzmanlarının oyunlarına geldiler.
Bereket versin, henüz onarılamayacak hasar yok toplumda. Zararın neresinden dönülse kârdır. Elverir ki hatalar tekrarlanmasın.
Bunun ilk şartı başkalarında eleştirdiğimiz özelliklerin kendi içimizde de az çok bulunduğunu fark edebilmek, "karşıdakileri" melun gibi görmekten kaçınmaktır. İşlenmiş suçlar varsa ve toplum yararı gerektiriyorsa cezalandırılır. Ama söve saya değil, nedenlerini anlaya anlaya. Ve gidere gidere.
Hekim yaklaşımının engizisyon yargıcı tavrından çok daha tedavi sağlayıcı olduğunu görelim artık.
"Scrabble"
denen, tahta harflerle çözülen sözcük bulmacası oyununu bilir misiniz? Şimdi dört harf geldi gözümün önüne. "E" "C" "Z" "A" diye de dizilebilirler, "C" "E" "Z" "A" diye de.
Toplumumuzun birincisini seçmesinde büyük yarar var.
Sonunda "A" "C" "Z" "E" düşmemek için.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA