Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Yüzyıllık çınara veda

ABD'nin Usame Bin Ladin operasyonu, Yunanistan'da daha da derinleşen kriz, Arap isyanları derken, "Bir çınara son selam" yazısına bir türlü sıra gelmedi.
Bugün o görevi yerine getiriyorum.

***

Neden büyücüler, büyüleyiciler hep Latin Amerika'dan çıkar?
Neden o büyücüler ve büyüleyiciler bile Maya tapınakları kadar çok basamaklı merdivenlerle ulaşılan tahtlarında güçleriyle gururlanacakları yerde, sıkıntıyla gerinip dururlar?
Ve o büyücüler ve büyüleyiciler, tahtlarının kurulduğu zirvenin yüzlerce basamak altında toplanan müritlerinin bağlılıklarını sergiledikleri, biatlarını ilan ettikleri törenlerden, gösterilerden, ayinlerden hoşnutluk duyacakları, gücün bitmeyen, bitirilemeyen, sınırsız bedeni ve ruhi hazzıyla sarhoş olacakları yerde, neden yüz yıllık yalnızlıklarının dayanılmaz ağırlığının ve tekdüzeliğinin dışa vurumunun ifadesi olarak esneyip dururlar?
Farkındayım; uzun, zor ve dolambaçlı bir cümle oldu.
İyi ama Kolombiyalı ölümsüz ve yapayalnız yazar Gabriel Garcia Marquez'in "Yüzyıllık Yalnızlık" başyapıtının cümleleri ve paragrafları, benim yukardaki cümlemden çok mu kısa sanki?
Marquez'in kahramanları sanal yüz yıllık yalnızlığın prangalı mahkûmlarıydı. Ve yüz yıllık yalnızlığı üç kuşağa paylaştırmışlardı.
Yazımızın kahramanı ise gerçekten yüz yıl yaşadı ve yüz yıl boyunca yalnızlıktan yakınıp durdu.
Daha doğrusu, anlaşılamamaktan.
Daha doğrusu, derdini anlatamamaktan.
Daha daha doğrusu yüz yıllık yalnızlığının dayanılmaz, katlanılmaz ağırlığını bir türlü ifade edememekten.
Ve sonunda pes edip, anlatmaya çalışmaya boş vermekten.
O yalnız, yapayalnız adam Ernesto Sabato'ydu.
Geçmiş zaman kullandım; çünkü önceki hafta sonunda öldü.
Türkiye saati ile pazar sabahı.
Arjantin saati ile cumartesi gecesi.
Jorge Luis Borges, Julio Cortazar ve Adolfo Bioy Casares ile birlikte Arjantin edebiyatının 20'nci yüzyıl çınarlarındandı.
"Yazıyorum, yoksa ölürüm. Yazıyorum, çünkü varoluşun anlamını arıyorum" derdi.
Zaten onu dünyaya tanıtanlar da "Varoluşçular" oldu. En başta Albert Camus.
Özgeçmişinde "Denemeler"i uzun bir liste oluşturdu. Tam 18 deneme kitabı.
Sadece Arjantin'in değil, sadece Latin Amerika'nın da değil, dünyanın 20'nci yüzyıldaki en büyük yazarları arasına girmesi için ise 3 romanı, daha doğrusu bir üçlemesi yetti: "Tünel", "Kahramanlar ve Mezarlar", "Karanlıklar Meleği".
Hayatının sonbahardan kışa doğru kayan yıllarında Arjantin'e ve Arjantinliler'e olağanüstü bir hizmeti daha oldu. Yalnızca Arjantin'e değil insanlığa da, tarihe de: 1983'te askeri diktatörlüğün çökmesinden sonra kayıpları araştırma komisyonunun başkanlığını üstlendi. Askeri cuntanın kaçırdığı, işkence ettiği, öldürdüğü binlerce, binlerce Arjantinli'nin izini sürdü. Komisyon 50 bin sayfa tutan raporunda "Kirli savaş"ı yürüten askerlerin yargılanması ve cezalandırılması tavsiyesinde bulundu.
O raporun sonuç ve öneriler bölümü daha sonra kitap olarak yayınlandı. Adı neydi dersiniz? "Nunca Mas". Yani, "Bir daha asla".
Ernesto Sabato, Arjantin'in kanayan vicdanıydı. Yaşlı ve yorgun bedeni sonunda pes etti ama vicdanı bir yerlerde hep kanamaya devam edecek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA