Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Esad'la mı, Esad'sız mı?

Türkiye'ye sığınan Suriyeliler'in sayısı neredeyse geometrik artış düzlemine geçmek üzere. Son verilere göre, sadece bir günde (Önceki gün) bini aşkın (1.050) Suriyeli sınırı geçti ve Yayladağı'ndaki çadırkente yerleştirildi. Bu satırları yazarken en az 20 otobüs dolusu Suriyeli'nin daha sınıra dayandığı haberleri geliyordu.
Aşiretler halka bugün cuma namazından sonra kitlesel protesto eylemi çağrısı yaptılar. Bu, muhalifler ile "Ne pahasına olursa olsun" eylemleri bastırmaya kararlı Beşşar Esad yönetimi arasında yeni çatışmaların, yeni kanlı olayların, yeni ölümlerin patlak vereceği anlamına geliyor. Ve de Türkiye'ye göçün daha da hızlanacağı.
Ve Libya'ya bomba yağdıran NATO, yani Batı, Suriye'ye karşı sözlü protestodan öteye geçemiyor. BM Güvenlik Konseyi'nde İngiltere ve Fransa'nın hazırladığı, ABD, Almanya ve Portekiz'in de desteklediği Suriye'yi kınamaya yönelik karar tasarısı da göz boyamaktan başka bir işe yaramayacak. Çünkü;
Güvenlik Konseyi'nin veto yetkisine sahip üyesi Rusya, "Hiçbir işe yaramaz" bulduğu tasarıyı engellemeye kararlı.
Aynı şekilde, veto hakkı bulunan Çin ile, veto hakkı bulunmayan Hindistan tasarıya karşı çıkıyorlar.
Arap Birliği'ni temsilen Güvenlik Konseyi'nde yer alan Lübnan da tasarıya ret oyu vereceğini açıkladı.
(Not: Yeri gelmişken tarihe not düşelim; Libya krizinde hemen zirve düzenleyen Arap Birliği, Suriye'deki olaylar 3.5 ayını doldurmasına rağmen Esad yönetimini hedef alan en küçük bir eleştiride bile bulunmuyor.)
(Bir not daha: Karar tasarısı Suriye rejimine karşı hiçbir yaptırım öngörmüyor. Ne Suriyeli sivillerin korunmasına yönelik önlemlerden söz ediliyor, ne Libya'daki gibi uçuşa yasak bölge ilanı, ne de operasyona kapı aralayabilecek muğlak cümleler yer alıyor...)
Esad'ın kanlı bilançosu Kaddafi'ninkini neredeyse geçmek üzere olmasına rağmen, Batılı güçler, neden cılız mızmızlanmalardan öteye geçemiyorlar? Neden Libya'da olduğu gibi, "İnsan haklarını savunmak", "Demokrasi yolunun taşlarını döşemek" gibi "Soylu" gerekçelerle Esad'a karşı da güç kullanmaya cesaret edemiyorlar? Birçok nedeni var:
Öncelikle Suriye, Libya gibi bir aşiret devleti değil. Güçlü, disiplinli bir ordusu, saldırılara misliyle cevap verebilecek bir istihbarat örgütü (El Muhaberat) var.
İkinci olarak, Suriye'nin sadece sözlü değil, sahada da el verebilecek sağlam dostları var: Rusya, Çin, özellikle de İran.
Üçüncüsü, BM Güvenlik Konseyi'nde NATO'ya Libya'da operasyon için verilen yetkinin nasıl açıkça ve pervasızca kötüye kullanıldığını gören Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi Konsey'in ağır topları Suriye'ye de benzer bir müdahaleye asla izin vermezler.
Dördüncüsü, NATO'nun Libya operasyonunda "Meşru gerekçeler"in en başında sayılan Arap Birliği'nin "Kaddafi'ye karşı harekete geçin" çağrısını Esad için de yapması düşünülemez bile. Hiçbir Arap ülkesi böyle bir şeyi aklından bile geçiremez.
Beşincisi, onca yoğun bombardımana rağmen üç aydır Kaddafi'yi deviremeyenler, Suriye'nin "NATO'nun Vietnam'ı" olmasından çekiniyorlar.
Altıncısı, Batı ve İsrail başta olmak üzere tüm dünya Esad yönetiminin devrilmesinden ya da Baas rejiminin çökmesinden sonra nasıl bir Suriye'nin ortaya çıkacağını kestiremiyorlar. Esad'ın boşluğunun nasıl ve kimler tarafından doldurulacağı sorusunun yanıtı bulunamıyor. Geçen hafta sonunda Antalya'da toplanan muhalifler ne güven verebildiler, ne de belirsizlik sislerini dağıtabildiler.
Yedincisi, Esad'ın ve Baas'ın son kurşuna kadar direnmeye kesin kararlı olduğu biliniyor. Bu da iç savaş, hatta Suriye'nin parçalanması tehlikesiyle karşılaşma anlamına geliyor. Özetle onca kanlı olaylara rağmen Esad'sız ve Baas'sız bir çözüm en azından şimdilik ufukta görünmüyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA