Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MERYEM GAYBERİ

Türkiye iki yıldır bu iftirayla meşgul ediliyor

AK Parti iktidara geldiğinden bu yana inanç ve din kavramları üzerinden ciddi tartışmalar yürütülüyor. Bazılarıini; 'sosyolojik', bazıları 'kültürel', bazıları da 'inançlar bütünü' olarak görüyor.

Dinin, ahlaki öğretilerle toplumu düzenleyen, kültürel anlamda toplumun gelenek ve göreneklerini sonraki nesillere aktaran, psikolojik olarak da modern dünyada bireyin yalnız hissetmesini önleyen bir kurum olarak görülmesi bu tartışmaların merkezinde yer alıyor.

Evet dinin, etkileri bakımından bu katkıları yadsınamaz ancak kitabımız Kuran'ı Kerim'de toplumsal hayata düzenleyen kurallar da hayli fazladır.

***

Oysa inanan insanlar için din, her şeyden önce İman ve amel-eylem üzerinden şekillenir. Bu iman ve eylem birlikteliği dini, sadece kalplerde yaşanan 'inanç' olarak değil aynı zamanda görünür de kılar.

Bir dönem devlette hâkim olan Kemalist düşüncede dinin, sadece "İnanç-amel " kavramı etrafında tanımlanması noktasında ciddi bir dayatma vardı. Bu zihniyet de devletin, kendi toplumuyla bağını koparmasına, arada uçurum oluşmasına neden olmuştu. Devletin 'batılılaşma' hamlesi olarak gördüğü bu 'Aman din görünür olmasın" engellemesi, jakobenceydi.

Başörtülünün kamuda 'görünür' olmasından memurun Cuma namazına, dindar erkeğin sakalından dervişin zikir toplantısına kadar dinin kamusal yüzü devleti rahatsız ettikçe, millet de çile çekiyordu.

***

Demokrasilerin ve hukuk devletlerinin olmazsa olmazı olan din ve inanç hürriyeti, birçok hak ve özgürlükler gibi 13 yıllık AK Parti iktidarında daha da genişledi. 'Yeni Türkiye' dediğimiz devletin yeni zihin dünyasında artık dinin görünür olması bir 'suç' değil aksine özgürlük ve hak teslimi olarak görülüyor.

Toplumun ana omurgasını oluşturan dindar sosyoloji de inancının devlet tarafından önemsendiğini ve bu özgürlüğün çiğnenmemesi noktasında devletin hassasiyetini gördükçe sevindi, güveni arttı. Devlet milletin 'hukukunu' gözettikçe, toplumla devlet arasındaki makas da kapanmaya başladı.

Toplumda belli bir azınlık dışında çoğu insan için dinin görünürlüğü, "İnanca saygı" olarak çok normal karşılanıyor. Ki doğrusu da bu zaten.

***

'Muhafazakar' denilen dindar insanlar bugün, dinin gereklerini yerine getirme noktasında gelişmiş demokrasilerde olması gerektiği gibi herhangi bir sıkıntı yaşamıyor artık.

Örneğin; Erkekler sünnet olarak gördükleri sakal uzatma konusunda eskisine nazaran daha özgür hissediyor kendini. Daha önce sakal uzatmaya hoş bakılmazken şimdi dindar olsun olmasın erkekler arasında sakal uzatanların sayısının hayli fazla olduğu görülüyor.

Bırakın başörtülü üniversite öğrencisini, eski Türkiye'yi çıldırtacak başörtülü milletvekili, başörtülü kamu çalışanı, başörtülü hâkim görüntüsü bile normalleşti. Çünkü büyük çoğunluğu Müslüman olan bir toplumda bunların yasak olması saçmaydı zaten.

Toplumun farklı kesimlerinden de dinin görünür olmasına karşı en küçük bir tepki yok.

***

Devletin ve toplumun omurgasını teşkil eden dindar kitlenin bu dönüşümü ne yazık ki bazı öfke dolu kesimlerde karşılık bulmadı.

Milletin kendileriyle "eşit" olmasını hazmedemeyen ve kendini 'azınlık' olarak gören bu kesimler, bilinçlerini kör eden öfke ve kinleri yüzünden kimi zaman Esed'çi, kimi zaman Sisi'ci, kimi zaman da Putin'ci olmaktan sakınca görmedi.

Bizim Gezici medyanın ardından İran medyasının aylarca gündemde tuttuğu "Bilal Erdoğan ve Ciğerci kardeşler fotosunu" şimdi de Rus medyası ve bizdeki yeni Putin sevdalıları gündemde tutuyor.

***

Yalan olduğunu bile bile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın İstanbul'un meşhur ciğerci dükkânının sahibi kardeşlerle fotoğraf çektirmesini ısıtıp ısıtıp servis ediyorlar.

"DAEŞ'çi" dedikleri bu ciğerci kardeşlere ve Bilal Erdoğan'a iftira atmalarının tek sebebi ise ciğerci kardeşlerin sakallarının uzun, dolayısıyla dindarlıklarının "görünür" olması.

İşte İsmailağa Cemaatine mensup bu ciğerci kardeşler, artık küresel bir iftiraya dönüşen bu yalana son vermek için önceki gün uluslararası medyanın temsilcilerini kendi lokantasında ağırladı.

Türkiye iki yıldır bu iftirayla meşgul ediliyor.

Devletin ve milletin normalleşmesi, bile bile yalanı ve iftirayı köpürten bu insanlara da uğraması lazım.

Artık gördükleri her sakallıya 'DAEŞ'çi' demekten vaz geçmeliler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA