Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Davutoğlu söylemi ve ABD

WASHINGTON

Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun TBMM konuşması Amerika'da nasıl algılandı? Bu soruya kısa cevap "meşru müdafaa" şeklinde olabilir. Son yıllarda izlenen politikaların mimarı olan Davutoğlu, bu politikalara getirilen eleştirilerin dozu artınca, herhangi bir taviz vermeden stratejisini savundu. Davutoğlu'nun hem Suriye krizinden önce, hem de krizden sonraki politikaları hata kabul etmeden savunması fazla sürpriz yaratmadı. Konuşmanın nispeten daha çok göze çarpan özelliği fazlasıyla iddialı olan liderlik söylemiydi. "Ortadoğu'da değişim dalgasını yöneteceğiz ve bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz" söylemi hiçbir tevazu göstermeyen bir söylem. Bu sözler, özellikle de değişimi "yönetme" boyutu fazla gerçekçi olmadığı için, daha çok içerde CHP ve MHP'den gelen eleştirilere cevap ve tribünlere oynayan bir retorik olarak algılandı.
Daha derine inilirse, bu iddialı söylem aslında biraz da yaşanmakta olan hayal kırıklığını örtmeye çalışıyor. Gerçek şu ki Suriye krizi Türk dış politikası üzerinde birçok olumsuz etki bıraktı. Bunlardan belki de en önemlisi Türkiye'nin Şam üzerinde fazla bir siyasi etkisinin olmadığının ortaya çıkması oldu. Oysa krizden önce, hem söylem düzeyinde, hem de gerçek anlamda, Türkiye Suriye üzerinde çok etkili gözüküyordu. Ekonomik, diplomatik ve kültürel ilişkiler öyle bir noktaya gelmişti ki Ankara'nın Şam üzerindeki ağırlığı Batılı çevrelerde bile Tahran ile kıyaslanır haldeydi.
AK Parti bu durumdan çok memnundu. Zira ne zaman ABD "neden Suriye ile bu kadar yakınsınız" diye soracak olsa Türkiye'nin cevabı: "Suriye'yi İran'dan uzaklaştırarak Batı cephesine yaklaştırıyoruz" oluyordu. Suriye üzerinde Ankara ve Tahran arasında stratejik rekabet söz konusuydu ve Ankara bu rekabette kendini İran'a göre daha etkili görüyordu. Gerçek sınav Suriye'deki ayaklanma ile başladı. Ankara etkisini göstermek ve Esad rejiminin tavrını değiştirmek için çok uğraştı. Ama sonuçta Şam Ankara'yı dinlemedi. Mısır, Tunus ve Libya sonrasında bir ölüm kalım savaşı ile karşı karşıya kaldığını anlayan Esad, tabii ki demokratik değişimden yana olmadı. Tam aksine İran, Rusya ve Çin gibi benzer otoriter rejimlerin reflekslerine uygun bir şekilde hareket ederek ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırmayı tercih etti.
Bugün gelinen noktada Suriye konusunda hem Türkiye hem de küresel demokratik cephe çaresiz durumda. Türkiye, Suriye üzerinde İran'ın çok daha etkili olduğunun farkına varmış durumda. Bu durum Ankara'nın son on yıldır Suriye'ye yaptığı bütün siyasi, diplomatik ve ekonomik yatırımların rejimi Türkiye'ye yaklaştırmak konusunda başarısız olduğunu gösteriyor. Böylece geriye pek de yabana atılmaması gereken "rejim bize uzak, ama halk bizi seviyor" söylemi kalıyor. Zaten Davutoğlu'nun "Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Bu Ortadoğu'nun sahibi, öncüsü, hizmetkârı olmaya devam edeceğiz... Türkiye bu sesin her yerde savunucusu olacak" sözleri de Türkiye'nin kendine moral vermeye çalışan bir ruh hali içinde olduğunun en açık belirtisi. Her şeye rağmen şurası kesin: uzun dönemde bölgede demokratikleşme Türkiye'nin gücünü artıracaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA