Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

AB için AB'ye rağmen

WASHINGTON

Avrupa Birliği ile zor olanı başarıp 2005'te tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye'nin 7 yıldır Avrupa ile yaşadığı sorunlar ortada. Türkiye'de liberal ve demokrat çevreler AK Parti'nin 2003-2005 dönemindeki demokrasi performansını haklı olarak nostalji içinde hatırlıyorlar. Bunda şüphesiz AB yönünde atılan reformcu adımların payı büyüktü. Eğer bugün AK Parti Avrupa konusunda heyecan ve ilgisini kaybetmekle suçlanıyorsa bu suçlamayı biraz daha dengeli ve hakkaniyet içinde dile getirmekte yarar var. Zira en azından AK Parti kadar Avrupa içindeki dinamikler de yaşanan krizden sorumlu.
Her şeyden önce Kıbrıs'ın bölünmüş şekilde AB'ye alınması tarihi bir stratejik hata oldu. Ama keşke AB ile sorun sadece Kıbrıs'la sınırlı kalsaydı. Asıl sorun Fransa'da Sarkozy, Almanya'da da Merkel göreve gelince başladı. Burada bir parantez açarak Avrupa genelinde solun ve yeşillerin Türkiye'nin AB üyeliğine sağcı ve Hıristiyan Demokrat partilere oranla çok daha sıcak baktıklarını hatırlatalım. Ayrıca Fransa ve Almanya sıradan ülkeler değil. AB'nin siyasi ve ekonomik merkez üssü Paris- Berlin hattıdır. AB içindeki siyasi dengelerde İtalya ve İngiltere, hep Fransa ve Almanya'dan sonra gelir. Ankara AB ile müzakerelere başladıktan kısa süre sonra, Fransa ve Almanya'daki Sarkozy- Merkel hattı, Türkiye için tam üyelik yerine "imtiyazlı ortaklık" gibi ucube bir kavram ortaya attı. Sonuçta sadece AK Parti değil bütün Türkiye kamuoyu kuralların maç ortasında değiştiğini gördü. Fransa ve Almanya'nın bu tavrı haklı olarak ırkçılık ve İslamofobi olarak algılandı. Bütün bunlara 2008 sonrasında Avrupa'da baş gösteren ekonomik krizi ve Türkiye'nin Batı'ya oranla daha başarılı ekonomik performansını ekleyin. Böylece AB artık Türkiye'de ilgi ve heyecan yaratmayan bir konu haline geldi.
Burada insanı üzen mesele şu: Türkiye'nin tam anlamıyla başarılı bir demokrasi haline gelmesi için AB ve Batı çizgisinde kalmaya kesinlikle ihtiyacı var. En önemli sorunlarımızın bir listesini yapın. Kürt meselesinden diğer bütün diğer çetrefil sosyal, siyasi ve ekonomik dinamiklere kadar (yeni anayasa, yargı bağımsızlığı, Ergenekon davası, asker- sivil ilişkileri, darbe kültürü, mahalle baskısı, laiklik ve İslamcılık, gelir dağılımı bozukluğu, rüşvet ve yolsuzluklar) her konuda Türkiye'nin daha sağlam ve şeffaf bir demokrasiye ihtiyacı var. Peki sağlam demokrasiler nerede? Şanghay'da değil maalesef. Parçası olduğumuz Batı ve Transatlantik ittifak dünyasında. Keşke AK Parti Almanya ve Fransa ile sorunlar başladığında AB'ye kızmak yerine Batı çizgisinde demokratik reformlara "AB için AB'ye rağmen" diyerek devam etseydi.
Geç sayılmaz. Şimdi önümüzde 2023 yeni bir hedef olarak duruyor. 10 yıl sonra AB içinde yerimizi almak için "AB için AB'ye rağmen" ruhuyla hareket etmeliyiz. Fransa'dan iyi sinyaller geliyor. Kıbrıs konusunda yaratıcı formüller düşünülmeli. İngiltere'nin Avrupa ile kuracağı yeni ilişki uzun dönemde Türkiye-AB ilişkileri için de bir model haline gelebilir. Yeter ki AB konusundaki siyasi irade ve toplumsal heyecan devam etsin. Avrupa heyecanı AB'ye rağmen Türkiye'de daha iyi bir demokrasi için devam etsin...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA