Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Aşkın üç duyusu!..

Geçen akşam Niş'e gittim.. Bir aydır keçi gribi milleti yerden yere vuruyor da, Sağlık Bakanlığı hâlâ ve hâlâ "Yok bir şey" diye geçiştiriyor ya.. Yahu çevremde herkes hasta..
Ankara, İzmir, Antalya, Mardin, kiminle konuşsam hasta..
Nasıl bir şey yok.. Bu keçi gribi. Kedi pisliği değil, saklanmaz..
Bu lanet, bir haftada geçmiyor. Geçer gibi oluyor, tekrar.. Geçer gibi oluyor tekrar.. Ondan halk "Keçi" koymuş adını ya.. Vatandaşın sağ duyusu, Sağlık Bakanlığı'nın önünde..
Neyse.. Pazartesi iyi hissettim kendimi.. Salı da iyi hissettim. Çarşamba.. Aaa.. Hâlâ nüksetme yok. Demek bizimkinin keçi inadı, dört hafta sonra bitmiş..
Bitince doğru Niş.. Niye?..
Adam gibi müziği, adam gibi bir saatte dinleme şansım başka yerde yok da ondan..
Aşkın Arsunan Yedilisi, yeniliyor beni her defasında.. Ve de milli marşım gibi oldu, Duygu, Veysel okurken, Uzun İnce Bir Yoldayım okurken ölüyorum.. Bu nasıl bir düzenlemedir Aşkın.. Bu nasıl bir düzenlemedir?.
Duygu ile Ceyda, Ajda'nın üne kavuşturduğu, o zamanki dille araçmanlardan da bir demet sundular, Aşkın'ın düzenlemeleriyle..
Yahu ne müthiş şarkı olmuş hepsi.. Düzenleme bir şarkıyı "Yeniden" yapar mı?. Yapıyor işte.. O trompet (Şenova), o saksofon (Anıl) o baslarla (Aycan) yepyeni oluyor, eski şarkılar..
Aşkın, Ajda ile çalışıyordu.. Ayrılmışlar.. Çağdaş düzenlemeler yapan Aşkın'ı terkedip, arabeskçilere gitmiş Ajda..
Bu yüzden mi acep sesi soluğu çıkmıyor?.
Single yaptı.. Boş.. Enbe'nin karma CD'sinde tek şarkı okudu.. Boş..
Bir ara, davulcu Gonzales geldi mikrofona gene.. Beni aldı üniversite yıllarıma götürdü, Historia de un Amor'la..
O zaman kızlar gece çıkmaz. Bütün flörtün, aşkın cumartesi, pazar "Çay" denen partilerde yaşanır.. Kız evden "Çaya gidiyorum" diye çıkarsa çıkar çünkü.. Kulübe, bara gidebilir mi?. Mümkün mü?. Disko diye bir şey de yok o devirde.. Çaylarda canlı orkestra çalar genelde..
Ben öyle şıp sevdi değilim.. Bir ara baktım.. Her çaydan birine "Aşık" ayrılıyorum.. "Bre aman.. Bana neler oluyor" derken, üç ayda çözdüm.. O çaylara hep birlikte gittiğimiz Ahmet'e (Kışlalı tabii.. Kim olacak..) "Bak beni uyar.. Bu Historia de un Amor çalarken kimle dans ediyorsam, ona âşık olduğumu sanıyorum. Artık etmem. Unutur etmeye kalkarsam engelle" dedim..
Bir de koku var, o devirde.. Paris yeni yeni geliyor Türkiye'ye.. Je Reviens diye.. Kız hele onu sürmüşse..
Historia de un Amor ile kollarımda dönerken, yüzümü yanaştırdığım saçlarından Je Reviens geliyorsa, burnuma buram buram, hiçbir kalkan durduramaz Eros'un oklarını..
O zaman anladım ki işte, aşkın üç, en önemli üç duyusu, dokunma, koklama ve duymadır..
O zaman anladım ki, gözün beğenmesi, tadın dudaklarda hissedilmesi o kadar önemli, o kadar kalıcı değildir..
O zaman anladım ki, Historia de un Amor ile dönerken, Je Reviens kokan bir kulağa Nahit Ulvi Akgün fısıldıyorsan, yandı gülüm keten helva..

"Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda.."

Senin kulağına şiir fısıldayan oldu mu Ayşe?. Gözlerinde ışıldadı mı?. Dilinin ucuna geldi mi, Aşk!.
Bulursan kaybetme e mi?. Ben kaybettim bak.. Yıllardır bulamıyorum.. Bulamam da.. Biliyorum..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA