Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Atatürk'le konuştum!..

Dün gece, Atatürk'le konuştum.. Çınar Ağacı'nda Atatürk kuşağının öğretmeni Adviye Hoca, nasıl konuşuyorsa öyle konuştum. Cumhuriyet'in ilk kadın öğretmenleri Resmiye Teyzem, Lütfiye Yengem nasıl konuşuyorsa, öyle konuştum..
Duvarda Atatürk'ün harika bir büstü asılıydı.. Atatürk salona bakıyordu.. Ben ona bakıyordum.. Sahnede, beş muhteşem Cumhuriyet Çocuğu vardı ve bir başka Cumhuriyet Çocuğu Ulvi Cemal Erkin'in buram buram Anadolu, Piyanolu beşlisini seslendiriyordu..
Yazanı da, çalanları da, bu salonda onları dinlemek için toplanmış yüzlerce genci de Atatürk'e borçlu olduğumuzu biliyordum..
"Teşekkür ederim Atam" diye fısıldadım..
Büstün o çakmak bakışlı ifadesi salondan bana kaydı sanki.. Yumuşadı..
"Mutlu musun" dedi..
"Hem de nasıl" dedim..
"Gururlu musun" dedi..
"Hem de nasıl" dedim..
Bu Ulvi Cemal'le, bu Fazıl Say, Olgu Kızılay, Esen Kıvrak, Efdal Altun ve Çağ Erçağ'la ayni ulustan olmak, "Bunlar benim vatandaşım. Ben onlardan biriyim.. Ne mutlu bana" demek, diyebilmek nasıl harika bir duyguydu..
Salona baktım.. 7 yaşında gençler vardı.. 90 yaşında gençler vardı, Kültür Üniversitesi'nin koltukları dolduran kalabalığı içinde.. Herkes mutluydu. Herkes gururluydu..
Bu Piyanolu Beşli, enfes bir şey.. Anadolu kapılarını aralayan bir hafif girişle başlıyor. Sonra insanı koltukta fıkır fıkır eden, ayağa fırlatmak isteyen horon ritmi.. Sonra o muhteşem üçüncü bölüm.. Bir tasavvuf.. Bir ilahi.. Cumhuriyet çocuklarının evrenselleştirdiği bir Salat-ı Ümmiye sanki.. "Allah ve Muhammed" seslerini duyuyorum resmen.. Atatürk'e ve onun kuşağına sövenleri arıyor gözlerim dinlerken.. Gelseler, dinleseler, anlasalar, anlayabilselerdi..
Kültür Üniversitesi, harika geceler düzenlemeye devam ediyor.. Folklorama'nın ardından, bu defa Fazıl Say ve Borusan beşlisi için koştum, Ataköy'ün ucuna..
Mesut İktu Hocam, üniversitenin kurucusu Fahamettin Akıngüç'le tanıştırdı beni. Cumhuriyet'ten üç yaş küçük.. 85 yaşında.. Benden genç.. Çakı gibi.. İstanbul Teknik Üniversiteli..
Konser, Fazıl'ın Busoni uyarlaması Bach'ı ile başladı.. Chaconne de la Partita.. Bach mı sihirli, parmaklar mı?.. Ardından Borusan Yaylı Sazlar dörtlüsü geldi sahneye.. Piyanolu beşli oldular, gene Bach..
Bu nasıl bir müziktir?.. Erzurum'a gitmiştik, Borusan'la.. Bir yemek sohbetinde Gürer Aykal'a sormuştum.. "Bu Mozart 35 yaşında değil de Verdi gibi 88'inde ölseydi ne olurdu" diye.. Hiç düşünmeden cevap vermişti.. "Bach hariç geri kalanların hiç biri olmazdı. Belki Beethoven aradan sıyrılırdı.."
Gürer'in ne demek istediğini bu iki Bach'ı arka arkaya dinlerken çok daha iyi anlıyorum.. Bach gerçekten başka bir şey..
Lise yıllarımda müthiş bir roman okumuştum. Felix Mendelssohn'un, Bach'ın Passion'unu bir bakkalın eşine yaptığı paket kağıdı üzerinde nasıl tesadüfen bulduğunu ve onu dünyaya tanıtmayı nasıl yaşam amacı haline getirdiğini anlatıyordu..
Şimdi beş harika Türk, dünyanın paylaşamadığı Fazıl Say, geçen sene New York Carnegie Hall'da 88 ülkenin katıldığı Dörtlüler yarışmasından Altın Madalya ile dönen Borusan Dörtlüsü, bu Bach'ı seslendiriyor işte ve ben, onlardan biri olarak ordayım..
Salon alkıştan yıkılırken, bir daha baktım Atatürk'e.. Bir daha "Teşekkürler" dedim..
"Teşekkürler Atam!.."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA