Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Parayı veren düdüğü çalar, kenti..

Yıllardan beri Zincirlikuyu girişinde iki gökdelen öyle bomboş duruyor..
Efendim, depreme dayanıklı değillermiş, bu yüzden imar izni verilmiyormuş..
Peki verilmiyor da ne oluyor?.
Allah göstermesin.. Deprem olsa, o iki boş gökdelen çökse, nereye, kimlerin, kaç insanın üzerine çökecek?.
Öyle durmasına nasıl izin verir, İstanbul Anakent Belediyesi, yıllardır?.
O anakent ki, Ortaköy Meydanında, semt ahalisi ev kadınları, hafta sonlarında el işlerini satar, üç beş kuruş kazanırlardı, çocuklarının eğitimine katkıda bulunmak için.. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da tente yaptırmıştı onlara.. Kışın yağmurdan, yazın güneşten korumak için..
Kadir Topbaş'ın askerleri, bir gece yarısı 3.5'ta bastılar orayı ve tenteyi, seyyar, basit, kimseye zarar vermeyen tenteyi yıkma zaferini gerçekleştirdiler..
O Topbaş işte, bu tenteleri "Gören" ama Zincirlikuyu'daki gökdelenleri ve Ortaköy'de saldırıya uğrayan el işi pazarının hemen karşısında duran Suada'daki rezil, iğrenç, utanç verici kaçak inşatlara, çirkinliklere gözlerini sımsıkı yuman.. O Topbaş işte, belediyesinin vurduğu 53 (Elli üç) mührü kırarak orada İstanbul'un zenginlerini eğlendirmeye devam eden adama yıkım ekibi göndermeyen..
53 mühür kırma ne demek?. Danışıklı döğüş mü?.
"Ben mührü basayım, sen aldırma, devam et" demek değilse bu, Sevgili Topbaş dostum, kendisi, bizzat beni arayıp açıklar mı, Ortaköy'deki fakirlerin el işi pazarının tentesi gece yarısı baskını ile kaldırılıp yıkılıyor da, Suada iğrençliğine yıkım ekibi değil de "Ben mühürleyeyim, sen kır" oyunu oynayan komedyenler yollanıyor?. Farklı uygulamanın sebebi ne?.
Ortaköy fakir, Ada zengin mekanı da ondan değilse, ne?.


***

Atiye Sokak'ı İstanbul halkına Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül kazandırdı. O da dostum, arkadaşım..
Her pazar o sokağa kahvaltıya giderim arkadaşlarımla.. Bahar geldi şimdi sokak, kaldırımlara atılmış masa ve sandalyelerle İstanbul'un en doyulmaz güzelliği..
Öyle sanın..
Geçen pazar gittim ki, sokakta bir beton dökme kamyonu.. Arkasında da iki tane sırada bekliyor. Beton kamyonu durmaz.. Devamlı çalışır ki, beton karışsın, donmasın.. Üç beton kamyonu kaç desibel gürültü yapar, halkın istirahat gününde tahmin edersiniz.. Dayanmak mümkün değil.
Hem de, mevsimin nerdeyse ilk "Sokak" pazarında, trafiğe kapalı bulvar kafeleri sokağında üç beton kamyonu.. Ne oturmak mümkün, ne yürümek..
Hemen Sarıgül'ü aradım..
"Öyle şey olur mu" dedi.. "Şimdi zabıta ekiplerini yolluyorum.."
Ekip mekip gelmedi. Biz Abdi İpekçi Caddesi'ne taşınmak zorunda kaldık.
Salı yemeğinde, Sarıgül'e rezilliği anlattım. "Hafta sonları, bizim Alkent'te çivi çaktırmazlar adama.. Uygarlık bunu gerektirir. Kendi yarattığın Atiye Sokak'ı öldürüyorlar. Senin zabıtan ortada yok" dedim..
Dedim de ne oldu?.
Bu pazar gene Atiye Sokak'a gittim, saat 12.00'de.. Ve gördüğüm manzara.. Bir beton kamyonu döküyor. Arkasında iki kamyon sırada bekliyor.. Alay eder gibi..
Uygarlıkla alay eder gibi.. İnsanlıkla alay eder gibi.. Şehircilikle, belediyecilikle, bu halka sahip olmakla alay eder gibi..
Şişli Belediye Zabıtası gene ortada yok?. Niye yok?. Niye kayıp?. İşi ne bunların?. Fakir seyyar satıcı, köşede kır çiçeği satan zavallı kadın kovalamak mı?:.
Sarıgül'ü aradım gene, "Başkan, bizimle alay mı ediyorsunuz" demek için..
Bu defa telefonu da kapalı..
"Ulaşılamıyor" diyor ses.. Niye bu hafta "Ulaşılmaz" oldu dersiniz?. Gözünden sonra kulağını da yummak için mi?.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA