Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Müzeyyen Senar ve Hıncal..

"Sevgili Hıncal,
Müzeyyen Senar'la olan yakınlığının en büyük şahitlerinden biriyim. Karşılıklı sevginizin ne kadar güçlü olduğunu o kadar iyi biliyorum ki...
İlk taş plak CD'sini hazırladığım zaman, bana söylediğini hiç unutmuyorum. 'Bunun kopyasını Hıncal'la Mehmet Barlas'a göndermelisin. Değerini en iyi onlar bilirler.' Aşağıda metin olarak birazcık uzun, ama anlatılması gerekenin belki yüzde birini ifade eden 'Müzeyyen Senar ve Hıncal' başlıklı yazımı gönderiyorum" demiş, Üstad Radi Dikici ve benim köşeme beni yazmış bu hafta iyi mi?..

***

Müzeyyen Senar'ın biyografisi için 2001 yılında çalışmaya başladım. 3.5 yıl sonra kitap "Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar" adıyla yayınlandı.
Kitabı yazarken, araştırmalarım sırasında iki yorum beni çok etkilemiş, duygulandırmıştı.
İlki 25.11.1950 tarihinde Radyo Magazin dergisinde yazan Selahattin Işık adlı yazara aitti: "... Sonra hükmü ezelden kurtuluş olmadığını acı acı idrakle Müzeyyen Senar'a gıpta ile baktım. Çünkü o öyle bahtiyarlardandı ki. Ebedi kalacaktı. Billur sesi, enfes nağmeleri, gönüllere, nesillerden nesillere, hatıralardan hatıralara intikal edecekti. Ve hiç şüphesiz onunla beraber, onun çevresinde bulunmuş olan bahtiyar müzik kuşakları:
- Ben Müzeyyen'in zamanında yaşadım. Onu gördüm. Onu dinledim, diye iftihar edeceklerdir.
Ne mutlu onlara!"
İkincisi 20 Ekim 1998 Salı günü Sabah Gazetesi'nde yayınlanmıştı:
"Bir Muhteşem Müzeyyen.." başlığı ile..
"Babam acaba, bu anı yaşamak için hayatının kaç yılını verirdi?" dedim, yanımda oturan Sacit Arslan'a... Babamın en favori şarkıcılarındandı Müzeyyen... Anlatırdı, dinlerdik, teğmenlik günlerini. En ala gazinoda 125 kuruşa donattıkları çilingir sofralarını. Mikrofon filan hak getire o devirde. Doğrudan sineden gelen sesleri dinlerlermiş..
Babamın teğmenliğinin çıtırı da Müzeyyen... Onu bir başka anlatırdı. O Müzeyyen işte, sahneden inen ve kucağıma oturan. Neler vermezdi babam neler vermezdi, o sahneye? Ve ben neler vermezdim bu konseri babamla yan yana izlemek için?...
Mutluluk dediğin nedir ki?
İşte size tarif.
"Binlerce kişinin tıklım tıklım doldurduğu bir salonda, seksen yaşında verdiğin konseri coşku ile izleyenler arasında, kızının, torununun ve torununun kızının olduğunu görmektir."
"Mutluluk nedir?" diye bir kez daha sordum kendime.
Torununun kızına şarkı söyleyen Müzeyyen'i dinleme talihine ulaşan o salon dolusu insan içinde olmaktır, diye yanıtladım."
Yazarı ise Hıncal Uluç'tu.
Gönül Yazar, Müzeyyen Senar hakkında konuşmak için bana Ertekin'de randevu vermişti. Hıncal Uluç da o gün oradaydı. Gönül Hanım biraz geç kalınca, Hıncal bana, "Ben sana Müzeyyen Senar'la nasıl tanıştığımı anlattım mı?" diye sordu ve anlattı: "Sene 1970. Ben o sırada Modern Folk Üçlüsü'nün menajerliğini yapıyorum. İlk profesyonel çalışmamız için İzmir Fuarı'ndayız. Biz de bütün sanatçılar gibi Efes Oteli'ne yerleştik. Bir sabah arkadaşlarla havuz kenarındayız. Bir baktım Müzeyyen Abla içeri girdi. Babamın en sevdiği sanatçı. 'Biz,' derdi 'Kuleli öğrencisiyken karşı sahilde gazinoda o zaman Müzeyyen program yapardı. Rüzgâr bu tarafa estiğinde ses bize kadar ulaşırdı. Pencereleri açar dinlerdik.' Bize Müzeyyen'i anlatır dururdu. Ben Müzeyyen Abla'yı o kadar iyi tanıyordum ki. Onu görür görmez fırladım, gittim ve hoş geldiniz dedim. 'Ben,' dedim, 'Hıncal Uluç. Modern Folk Üçlüsü'nün menajeri ve aynı zamanda gazeteciyim. Babam sizin en büyük hayranınızdı. Masamıza oturdu. Çok kısa zamanda kaynaştık. Müzeyyen Abla'yı bilirsiniz, candan kişileri görünce hemen ısınır. Sonra şezlonglara uzandık ve sohbete başladık. O zaman malum cep telefonu filan yok. Arayan otelin telefonundan arayacak. Sohbetimiz devam ederken, havuzun köşesindeki danışma masasından anons edildi: 'Sayın Müzeyyen Senar sizi arıyorlar. Lütfen danışma masasına geliniz.' O kalktı gitti ve biraz sonra döndü. Yanlış hatırlamıyorsam en az beş-altı kere bu anons yapıldı. Gitti ve geri döndü. Ben, 'Abla,' dedim, 'Ne kadar seni arayan var?' Bana döndü 'Ulan, sen de menajer ve gazeteci olacaksın güya, öğrenemedin mi hâlâ? Havuzun karşısına bak,' dedi 'Karşıya baksana kim oturuyor orada. Fahrettin Aslan. O müzikten filan fazla anlamaz. Kim aranıyorsa onunla anlaşma yapar. Şimdi senin duyduğun gibi o da duyuyor. 'Vay be Müzeyyen Hanım'ı ne kadar arıyorlar' diye düşünür ve bana iş teklif eder. Bu işin sırrı bu,' dedi. 'Derhal buna başlayacaksın. On dakikada bir Modern Folk Üçlüsü'nden Ahmet Kurtaran aranıyor diye anons ettireceksin.'
Biz kahkahayı bastık. Aynısını yaptık. Çok gariptir ertesi gün yine havuz başında oturuyoruz. Fahri Bey yanıma geldi. Bana, 'Siz Modern Folk Üçlüsü'nün menajeri misiniz?' diye sordu. 'Evet' dedim. 'Ben bu işten anlamam arkadaş ama, burada herkes sizden bahsediyor, ben sizinle anlaşmak istiyorum,' dedi. Kalktım gittim, Müzeyyen Abla'nın yanaklarından öptüm. Aynen böyle oldu. Esasında Müzeyyen Abla bize yol göstermek için o minik oyunu oynamıştı. Kendisi ise zaten çok önceden Boğaz'da bir gazinoyla anlaşmasını yapmıştı. Böylece menajerlikte ilk dersimi ondan almış oldum."

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA