"Sinemamızda pek görmediğimiz post apokaliptik atmosfer kurup, kimi zaman Kafkaesk bir yapıyla flört etmesi sayesinde de son derece dinamik bir sinemasal dil yaratmayı başarıyor."
Şimdi bu cümleden zerre bir şey anlamadığımı hiç de utanmadan itiraf ederim.
Ben, Siyasal Bilgiler Fakültesi Mezunu, 60 yıllık gazeteci ve 70 yıllık sinema hobisi olan, bol Kafka okumuş Hıncal hiçbir şey anlamıyorsa, Sabah okuyan 1 milyon kişiden ki, (bu ülkede gazete okurunun ortalama eğitim düzeyi orta 2 falandır), kaç anlayan çıkar?.
Bu Sabah gazetesinde yayınlanan bir sinema eleştirisinden alındı. İmza, bu gazetenin en değerli elemanlarından, yakından tanıdığım ve çok sevdiğim Olkan Özyurt'a ait..
Ama Özyurt da, eleştirmenlerin o felaket tuzağına düşmüş
"Bu hafta sonu hangi filme gideyim" diye merak eden okur için kaleme alınan bir tavsiye yazısı yerine, öteki gazetelerdeki "Bilgiç" eleştirmen arkadaşlarına "Mektup" yazmış.. Özenti.. Gösteri.. Onların da kaçı anlar, o da soru ya?.
Kızmasın, darılmasın. Ama bunun başka izahı yok.. Ben hemen bütün İngilizce film eleştirilerini okurum. Evde kitapları var, kendime örnek aldığım Paulin Kael başta... Böyle cümleler hiç birinde yok.. İlle bilinmez bir şey yazıyorlarsa, parantez içinde izah ediyorlar. Çünkü onlar, gazete okuruna hitap ettiklerini biliyorlar. Okurun anlamadığı "Hava atma" cümlesine rastlarsa, gazeteyi ellerinden fırlatacağını biliyorlar.
Olkan'ın yazısı, "Sinema" dergisi için bile ağır. Ancak "Sinematek" dergisinde olabilir.. Okurun da yazan kadar sinemayı bildiği o çok küçük çevreye hitap eden, bilimsel, ahkam kesme özgürlüklü dergiler onlardır..
En çok satan gazetede, herkesin anlayabileceği dil zorunludur Olkan kardeşim..
Mektup yazmaktan vazgeç. Sıradan bir okur olan bana yaz..