Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Benim "Aydınlık" Boğaziçim!..

Bu ülke böyle bir üniversiteye sahip olduğu için gurur duymalı.. Geçen hafta Boğaziçi'nde iki harika gün geçirdim. İlki bir öğle yemeği ve sonrası buluşması.. Sevgili Hocam Alpar Sevgen'le.. Biz lisede kuantum fiziği falan okumadık. Bizim okuduklarımız nerdeyse tarih oldu. Yenileri Alpar Hocam'dan öğreniyorum işte.. Gidiyorum anlatıyor.. Bu defa da hani şu geçenlerde açıklanan ve fizik alemini altüst eden, geçmişten gelen dalgalar var ya.. Hani bizde "Artık zaman içinde seyahatin yolları açıldı" falan diye yorumlar yapıldı..
Onları sormaya gittim..
Nasıl keyifle anlattı, nasıl tatlı bir sohbet oldu.. "Çağımızın en büyük keşiflerinden biri ama, öyle spekülasyonlar yapmak için daha çok erken" dedi, özetle..
İkincisi, beni Boğaziçi Üniversitesi'nin içine sokan, fahri Boğaziçili yapan Albert Long Hall'deki geceydi. Alpar Hocamla da bu konserlerde tanıştık zaten.. O da benim gibi tiryaki..
Bu konserler asıl, Boğaziçi Aydınlığı'nın yansıması.. Evin Hocam, yıllardır harika bir çalışma ile çarşamba konserlerini yerleştirdi. Şimdi her konser dolu.. Bunca yıl boyunca gelen bütün Rektörler de desteklediler, onlara da teşekkür..
Bu çarşambanın konseri Çellİsstanbul'du.. Başta Çağ, hepsi sevgili dostlarım.. Murat, Melih ve Ediz.. Maç yüzünden ilk yarıyı kaçırdım. İkinci yarıda sahneye 9 kişi geldiler. Çelist dostları Şafak, Yılmaz, Hakkı ve İdil'le 8 Çello olacaktı sahnede.. Dokuzu Murat anlattı.. En fazla ortaokul öğrencisi Yunus Altıkanat'ı tanıştırdı bize.. Barış İçin Müzik adlı gençlik gurubunun parçasıymış Edirnekapı'da..
"O da bizimle çalacak bu bölümde" dedi. Harika bir genç Yunus. Nasıl şirin, ama nasıl heyecanlı.. Oturuş düzenine göre tam karşısında Melih var. Melih konser boyu Yunus'a nasıl sahiplendi, onu nasıl rahatlattı, seyrettim.. Salon tıklım tıklım dolu ama sahnedeki dokuz kişi, sanki bizim evde toplanmış eğleniyorlar.. Öyle çaldılar hep, bakışarak, gülerek, işaretleşerek.. O keyfin salona bulaşmaması mümkün mü?.
Sonra birden sahneye şairin "O gülendam bir al çale bürünsün, yürüsün" dediği enfes bir al tuvalet içinde, gecenin sopranosu geldi.. İlk defa görüyorum, ilk defa duyuyorum..
Deniz Yetim..
Astor Piazzola'nın Oblivion adlı enfes, ama zor şarkısını bir söyledi, olmaz böyle şey.. Yani adı Astor değil de Eva olsa, oturur yemin ederim, üstat bu şarkıyı ona yazmış diye.. Böyle içten bir yorum ve böyle olağanüstü bir ses..
Sonra finalde bir Brazil söylemek için geldi bu defa.. Nasıl muhteşem.. Kimse gitmek istemiyor.. Alkış.. Kıyamet..
Tekrar geldiler ve sekiz, pardon dokuz çello Gershwin'e girdi.. Porgy and Bess ve SummerTime.. "İşte bunu yapmayın" diye bağırmak geldi içimden..
Deniz, bugüne dek dinlediğim en güzel SummerTime yorumunu, üstelik operadaki gibi oynayarak yaparken "Tamam" dedim, "Artık sabaha kadar burdayız.. Bu seyirci bu salondan çıkmaz.."
Muhteşem Summertime biterken yer yerinden oynadı tabii.. Ama Evin salon ışıklarını yaktırdı hemen.. "Bitti" işareti.. Söylendiğimi görünce de yanıma geldi, kulağıma "Burası devlet dairesi.. Saat onda kapanır" dedi..
Kulis'te, Çağ'a, Murat'a, Melih ve Ediz'e sarılırken "Bu Deniz'i nerden buldunuz" dedim..
"İstanbul Devlet Operası'ndan" dedi. Yani Devlet Operası'nda sesi, fiziği, yorumu ve oyunculuğu bu kadar güzel bir genç soprano var, ama ben tanımıyorum..
Olacak şey değil..
"Nerde söylüyorsunuz" dedim.. Bizde söylemiyormuş.. Ulusal, uluslararası yarışmalarda almadık ödül bırakmayan Deniz, Sovyet geleneğinden gelen o müthiş Bau Operası'nda Tosca ve Aida oynamış. İtalya'da, Almanya'da oynamış.. Ama Türkiye'de yok.. Bakar mısınız?.
Dünyayı fethetmek için her şeyi var..
Kısacık yazayım mı?.
Konservatuarı okul birincisi olarak bitirmiş. Salzburg Mozart Akademisi'nin bursunu kazanmış. İçerde dışarda en değerli hocalarla çalışmış. Hans Belveder Şan yarışmasında iki jüri özel ödülü, 2010 Rotary Genç Solistler Yarışması'nda ve Uluslararası Siemens Yarışması'nda ikincilik, 2011 Sedat Güzin Gürel Vakfı Uluslararası Yarışması'nda birincilik. 2012 İstanbul Devlet Senfoni Uluslararası Yarışması'nda birincilik, Monserrat Caballe Yarışması'nda (ki, dünyanın en önemli yarışmalarının başında gelir) finalist, Baku Uluslararası Şan Yarışması'nda birincilik..
Ve biz İstanbul'da yaşayan Opera meraklıları, sahneye bu kadar yakışan bu muhteşem sesi, hem de desteklenmesi, teşvik edilmesi gereken bir "Genç Yeteneği" Boğaziçi Albert Long Hall konserleri olmasa, tanıyamayacağız bile..
Teşekkürler Boğaziçi.. Teşekkürler ülkemin gururu.. Teşekkürler benim gururum!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA