Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Ve ağladığım, ağladığımız gece

"Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin
yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : 'Üç,' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı."


Kocatepe'de Mustafa Kemal'i anlatıyordu Nazım.. Sonra taarruz emrini bekleyenlerden bir mangayı..
"Saat 3.30.
Halimur - Ayvalı hattı üzerinde
manga mevziindedir.
İzmirli Ali Onbaşı
(kendisi tornacıdır)
karanlıkta göz yordamıyla
sanki onları bir daha görmiyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer :
Sağda birinci nefer
sarışındı.
İkinci esmer.
Üçüncü kekemeydi
fakat bölükte
yoktu onun üstüne şarkı söyliyen.
Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu
canı.
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı
tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam.
Altıncı,
inanılmıyacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için
kardeşleri onu mahkemeye verdiler
ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete
kalktığı için
ona 'Deli Erzurumlu' derdiler.
Yedinci, Mehmet oğlu Osman'dı.
Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı
ve gözünü kırpmadan
daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
Sekizinci,
İbrahim,
korkmıyacaktı bu kadar
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp
birbirine böyle vurmasalar.
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki :
tavşan korktuğu için kaçmaz
kaçtığı için korkar."


O mangayı dinlerken, yutkunmaya başladım işte..
Beylikdüzü Klasik Müzik Günleri' 5'inci yılının kapanış gecesinde, muhteşem bir ekipten Kuvayi Milliye'yi izleyerek, 8'inci Bab'a kadar iyi gelmiştim.
Arkada, Cem'i Can Deliorman yönetiminde harika bir orkestra vardı, Avrasya Filarmoni ve Korosu.. Onları daha evvel dinlememiştim, ama davulda kırk yıllık dost Orhan Topçuoğlu'nu görünce "Tamam" dedim, "Bunlar iyi orkestradır.." Orhan herhangi bir gurupta çalmaz çünkü..
..Ve önlerinde Nazım'ı okuyan, muhteşem okuyan, o gece orda, Kocatepe'de imiş gibi okuyan dört sanatçı vardı., Serap Sağlar, Gaye Alacacı, Olcay Kavuzlu ve Okan Şenozan..
Bandırma gecelerimizde, ağbimle ben ilkokul öğrencisiyken ezberlemiştik, bu "Sekizinci Bab"ı..
Babam, Aslan Amca (Türkeş), ve Ahmet Amca (Ellezoğlu), o müthiş üç Türk Milliyetçisi ezberden okurlardı, komünist Nazım'ın "Saatler"ini..
Annemin kurduğu sofrada rakı olduğu için, biz çocukların oturması yasaktı. Ama ertesi gün tatil olduğu için, gece yarılarına dek oturmamıza izin verilirdi. Yandaki sedire oturur, dinlerdik.. Her cumartesi.. Ezberledik sonunda..
O Bandırma gecelerini de yaşamaya başlayınca..
Orda koptum işte.. Gözlerim sırılsıklam oldu..
İçeri aksın gözyaşlarım da etrafa görünmesin diye, dişlerimi de sıkıyorum..
Sonra Ali Onbaşı'nın ağzından, Kuvayi Milliye'nin sadece Yunan'dan kurtulmak değil, çok başka kutsal gayeler için de savaştığını anlatan satırlar geldi.
"Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu :
'Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...' Sonra.

Sonra,
9 Eylül'de İzmir'e girdik." Ve orada orkestra hafiften bir de "İzmir'in dağlarında çiçekler açar"a girmez mi?.
Orda yıkıldı işte dayanma gücüm.. Orda saldım gözyaşlarımı yanaklarıma.. Yana baktım, ıslak gözlerimin arasından..
Kemal de ağlıyordu.
Sonra Kuvayi Milliye bitti.. Orkestra, Volkan Akkoç'un korosu ve soprano Görkem Ezgi Yıldırım'la İzmir Marşı'na girdi. Sonra biz, sahne önündekiler, sonra Yaşam Vadisi'ni dolduran piknikçiler, hep beraber girdik, Sırmalar saçan altın, gümüş ordu ile, dağlarında çiçekler açan İzmir'e..
Muhteşem gece bitti.. Biz de bittik.. Mutluluktan bittik.. Coşkudan, duygudan bittik..
Mustafa Kemallere, Nazım Hikmetlere sahip bir ülkenin evlatları olduğumuz için gururdan bittik..
Eve dönene kadar, arabanın içinde bağıra çağıra İzmir Marşı'nı söyleyerek bittik.

***
Gerisi ve pazar gecesi, yarın!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA