Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Ikea, 46 milyon dolar tazminat ödedi!..

Yanlış okumadınız.. Tam 46 milyon dolar tazminat ödedi Ikea..
Yani bizim para ile yaklaşık 280 milyon lira.. Tabii bizde değil..
Bizde olsa, davası bile olmaz, olsa da o Allahın belası "Tazminat alanı zengin etmez" maddesi yüzünden, o da davayı kaybederse, 2 bin 800 lira öderdi en fazla hepsi o..
Önce anlatayım..
Haberi dünkü gazetemin arka kapağının tepesinde sol üst köşeden vermişler..
Yanında çok şirin bir çocuğun resmi ile. O şirin çocuk 2 yaşındaymış..
Annesi, İsveç'in mobilya devi Ikea'dan bir şifonyer almış.. Hani içine iç çamaşır falan filan koyduğunuz çekmeli dolap.. Bu şifonyer, o bebeğin üzerine devrilmiş.. Hayır, dava falan yok. İki tarafın avukatları, mahkemeye gitmeden, Ikea'nın aileye 46 milyon dolar ödemesi üzerinde anlaşmışlar.
Amerika'da tazminat davaları genelde karşılıklı anlaşma ile biter. Çünkü kusurlu taraf davayı nasıl kaybedeceğini, mahkemenin çok büyük bir tazimata hükmedeceğini, üstüne gene çok büyük mahkeme masraflarını da ödemeye mahkum edeceğini bilir ve anlaşmaya yanaşır. Tazminat talep eden de işin bir an önce bitmesi için pazarlığı kabul eder.
Yani iş uzamaz, pek..
Ayni arka kapakta, bu defa tam çapraz, sağ alt köşede bizden bir haber var.
Büyükdere Caddesi'nin Zincirlikuyu bölgesinde akşam 19.00 sularında metrobüs durağına gitmek üzere kaldırımda yürüyen Hasan Aydın, yandaki inşaatın duvarına asılı reklam panosunun üstüne devrilmesi sonucu ölmüş.
Sonra.. İki vinç gelmiş. Reklam panosu sabitlenmiş.
Sonra..
Hepsi o.. Hepsi o.. Ne bekliyordunuz ki?.
Bizde en ucuz şeydir insan canı, yasalarımız yüzünden..
Bu kaza (Ya da cinayet tabii) Ikea'nın 46 milyon dolar ödediği Amerika'da olsaydı eğer, Aydın ailesi, bugün değilse de yarın dolar milyoneriydi..
Hem de, hem inşaat, hem de o reklam panosunu asan reklam şirketlerinden alacağı çifte tazminatla.. Hatta, o reklam yerlerini kiralama hakkını elinde bulunduran İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden de bir minik servet alırlardı..
Çünkü o ölümde, üçünün de dereceli, göreceli kusurları vardı ve ödemeliydiler.
Ödemeliydiler ki bir daha hiç ama hiç kimse, işini ihmal etmesin, baştan savma yapmasın ve kontrol etsin.. Hele İstanbul'da yüzlerce ağaç ve çatı uçuran fırtınadan sonra, ortada çürük çarık, hemen düşecek, can alacak bir şeyler kaldı mı, gitsin baksın, denetlesin.
Denetlesin ki, insanlar pisi pisine ölmesin..
Bizde tazminat davaları seneler sürdüğünden, kaybedilse de üç otuz paradan fazlası kesilmediğinden ve o üç otuz parayı kırk yılda bir ödemek, kazayı önleyecek kontrol ekibini devamlı iş başında tutmaktan çok ama çok daha ucuz olduğundan, böylesine pisi pisi ölüm haberlerini okumaya, daha kötüsü, kanıksamaya alıştık.
Öyle alıştık ki, son sayfa editörlerimiz bu iki haberi manşette yan yana koyup "Onlarda ve bizde" demeyi bile aklına getirmemiş..
Hem getirse ne olacaktı ki?.
Gene oturup ben bu yazıyı yazacaktım. Yazdığımla da kalacaktım, o kadar..
Yahu işte, saldırmak için bahane aradığınız Ekrem İmamoğlu var işin içinde..
Algı operasyonu yazıları yerine "Her şey çok güzel olacak" diyen başkanın hem de nasıl ihmali var bu ölümde, sivriltsenize kalemlerinizin ucunu....
Hiç saat 19.00 sularında, Zincirlikuyu'dan geçtin mi, Ekrem Başkan?. Benimle geçmek ister misin bir gün?. Laf ola soruyorum. Yüzümü görmek istemezsin, eski dostum, kardeşim.
Beylikdüzü'ndeyken öyleydik. Sonra makamınla beraber burnun da büyüdü. Seni tanıyamaz oldum.
Mezarlık kapısı hemen orda.. Üzerinde "Her canlı ölümü tadacaktır" ayeti yazılı kapı hani.
..Ve o kapının önündeki yolda, her an ölümü tatma ihtimalimiz var, bilir misin Başkan?.
Bir gününü ayır (Aldırma laf ola söylüyorum işte) 19.00 sularında benimle gel sana manzarayı göstereyim..
Orada Büyükdere Caddesi 6 şerit.. Yazı ile altı.. 40- 50 metre içinde sağa üç çıkış var.. Önce şehir içine, Taksim'e kadar giden cadde.. Hemen ardından E-5 çıkışı.. Onun da hemen ardında Boğaziçi Köprüsü çıkışı.. İlk üç şeridi bu çıkışları alacak olanlar, hem de nasıl denetimsiz, keyfi işgal ederler ki, en sağdaki otobüs ve minibüs duraklarına araç yanaşması, yanaşsa, çıkıp tekrar Barbaros Bulvarı'na inmek için en sol şeritlere geçmesi, nerdeyse yarım saat sürer, o saatlerde..
Bu yüzden İmamoğlu Başkan, bu yüzden, senin belediye otobüslerin de, senin ruhsat verdiğin minibüsler de, yolcularını üçüncü, hatta dördüncü şeritte indirir bindirirler.. Yani yolun ortasına..
O saatte hem de nasıl tıklım tıklım akan trafiğin ortasına bırakırlar insanları..
Durakta bekleyenler de, üç şerit ötede duran otobüs, minibüse binmek için kendilerini o müthiş trafiğin içine atarlar, koşarak.. Her ama her gece..
Her sabah.. Her saat.. Her gün ve yıllardan beri..
Bir Belediye Başkanı gelip de "Ne oluyor" demedi.. Bir vali çıkıp da "Bu ne rezillik" diye Emniyet ve Trafik müdürlerini fırçalamadı..
Bin defa yazdım bu köşede.. Bin defa.. Cevap vermeye bile tenezzül etmediler..
Sonra "Her şey çok güzel olacak" diye sen geldin İmamoğlu Başkan..
Oldu.. Her şey, eski tas, eski hamam, yalnız tellaklar değişti. O oldu, sadece..
İki vinç gelip, sakat reklam panosunu sağlamlaştırdı.
Ne zaman?. O umurunda olmayan pano adam öldürünce..
Zincirlikuyu trafiği de, kendi şehidini bekliyor ki, Vali Valiliğini, Belediye Başkanı, Belediye Başkanlığını hatırlasın..
Evet "Şehit" dedim.. Bu ülkede ölümleri ile, ihmalcileri dürtenler ve başka ölümleri önleyenler niye şehit olmasın ki?.
Biz İstanbullular, hep "Niyazi" mi olacağız, yani?.

***


Taksicilerin derdi!..

Günlerden beri, Taksicilerin çığlıklarını yansıtan haber ve yorumlarla dolu gazeteler..
"Ubercilere yanlış yaptık. Onlardan ders alacağımıza, kovaladık. Şimdi korsan taksilere teslim olduk" diyorlar, en tepelerindeki başkanlarından başlayarak.
Ubercilere yanlış yaptıkları gerçek de, bilmedikleri bir şey var..
Korsan taksi, Uberciler gidince çıkmadı.
Ben bildim bileli varlar İstanbul'da.
Benim evime 20 yıldır korsanla gelip giden dostlarımı biliyorum, hem de evlerinin önünde taksi durağı varken..
Neden korsanı tercih ediyorlar?.
Sürücü iyi giyiniyor, mis kokuyor falan filan değil, ciddi derecede daha az para alıyor korsanlar da ondan..
Nasıl başarıyor bunu?.
Çünkü onun binlerce lirayla ödediği plaka kirası yok. Aldığı bütün para cebine kalıyor.
Taksici, aslında kendine ve ailesine değil, plaka mafyasına çalıştığı için hatta fırsat bulursa, kazık da atıyor ki, çocuğun ekstra kitap defter parasını çıkarsın..
Kısa mesafeye, yoğun trafiğe "Hayır" demeleri hep üç kuruş daha fazla kazanmak için. Çünkü o kuruşa muhtaçlar, eve fasulye parası götürmek için.
Bu ülkede, bu devlet Taksi Plakası Mafyasını ortadan kaldırmadığı sürece, taksicilerin şansı yok..
Hele korsana karşı hiç yok.. Hadi Uber mücadelesinde durmadan siyah Mercedes minibüsleri çeviriyordu polis (Beni günde ortalama üç defa), korsan taksi mücadelesi nasıl yapılacak?. Taksi plakası olmayan her marka, model, renk arabayı çevirecek halleri yok ya!.
Taksiciler, Gücünüz yetiyorsa, Taksi Plaka Mafyasına savaş açın!.
Gidin Ankara'ya..
İçişleri Bakanlığı'nın kapısında yatın, bugünden tezi yok!.
Ama yetmez..
O zaman, çekeceksiniz..
Boşuna ağlamayın, çekeceksiniz!.

***


Palavra!..

"Palavra" dediğim, ligin devre arasında yapılan Hakem Semineri ve o seminerde Federasyon ve Merkez Hakem Komitesi Başkanları'nın yaptıkları konuşmalar..
Hani vakti zamanında Ajda Pekkan söylerdi..
"Palavra!. Palavra!..
Palavra.. Hepsi palavra" diye..
Aynen o nakarat tekrarlanmış işte..
Zekeriya Alp'in konuşmasını Ahmet Çakar "Sen bizi enayi yerine mi koyuyorsun" başlığı ile özetlemişti, Ziya Paşa'dan esinlenerek..
"Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?." Nihat Özdemir de "Saygısızlığa izin vermeyin" demiş..
Yahu başkan sen maçları ekranda bile izlemiyorsun herhalde..
Rakibin ayağını kırana ses etmeyen hakemlerin kendilerine el kaldırana anında kart çıkartıyorlar. "Rakibe her şeyi yap, hakem ses etme" kuralı var ülkemizde, yıllardır.. Tabii sadece küçük takım futbolcuları için geçerli kural bu..
Mesela Fenerli Emre'ye dokunmak Zorlu!. Pardon, nerden çıktı Zorlu.
"Zor" demek istedim Başkan..
Kolaysa ikinci yarıda görelim!.
Hakemleri de, zat-ı alinizi de!.

***


Burası İstanbul ha!..

Yeni yıl mesajları içinde bayıldıklarımdan birisi, sevgili kardeşim Dilara Gönder'den geldi. NTV'nin unutulmaz spiker ve sunucularındandı. Tam bir televizyon starı.. Ama Ferit Şahenk'in kanalı, kimin, neyin kıymetini bildi ki, Dilara'nın farkında olsun?.
Evlenip gözlerden kaybolmuştu Dilara.. Yolladığı mesajda harika bir bebek fotoğrafı vardı. Hani "Yemelik" dersiniz ya, onlardan..
O da beni o "Yemeğe" davet ediyorlardı zaten..
Zekeriyaköy'ün mahallelerinden birinde oturuyor. Konum attı.
Yola çıktık, salı öğleden sonra..
Sarıyer'e doğru Kilyos yoluna saptık gidiyoruz..
Nereye?. İstanbul'un en gözde, en pahalı sitelerinden birine..
Hava kapalı.. Öğleden sonra üç, ortalık zifiri karanlık.. Daracık iki şeritli, kaldırımsız yol da karanlık. Günün ortasında açık farlara rağmen, yolu görmek zor..
Gittiğimizin "Yol" olduğunu söylemek zor.. Karanlık, ışıksız ve çizgisiz bir İstanbul yolu..
Ne kenar çizgileri var, ne orta şerit.. Gittiğimiz sağ taraf öyle bozuk ki.. Yol boyu ne için kazmışlarsa artık.. Sonra üzerine kürekle asfalt atmışlar her halde, çakıl çukul.. Bu yüzden Ercan hafif sola kayıp gidiyor, bu defa da kapalı virajı hızla alan birinin üstümüze çıkma tehlikesi var.
Ben çocukken Bandırma'dan Manyas'a değil, Manyas'tan Çavuşköy'e daha medeni yoldan giderdim.
Yahu Sarıyer- Zekeriyaköy Yolu böyle rezalet böyle felaket, böyle kaza davetiyecisi olur mu?.
Bu yoldan bu şehrin sahibi, atanmış, seçilmiş sahibi bir kişi geçmez mi?. Yahu Hakkari'deki operasyon haberlerini izliyorum.
Ordaki dağ yollarına bakıyorum, bir de Sarıyer- Zekeriyaköy yoluna..
Ayıptır yahu!.
Sizde hiç utanma yok mu?.

*

Nihayet varabildim, o dünya şekeri (Maaşallah) Demiralp'i kucakladım. Dilara'yı uzun zaman sonra gördüm, kocası Selim'i tanıyıp çok sevdim de, keyfim yerine geldi..
Evleri bir cennet..
Cennetin yolu cehennem, iyi mi?.
İftihar etsin, Valimiz.. İftihar etsin, Belediye Başkanımız!.

***


SEVDİĞİM LAFLAR
Dünyada hiçbir şey, karşısındakini kandırdığını sanan bir budalanın sevinci kadar komik değildir. Haldun Taner

TEBESSÜM
Kapitalist toplumda insan insanı soyar. Sosyalizm, bunun tam tersidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA