Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

WhatsApp denen cebimizdeki “Korkunç Casus!..”

Önce şu fanteziyi okuyun, lütfen..

*

- Merhaba burası Google Pizza nasıl yardımcı olabilirim?
- Google Pizza mı? Yanlış çevirdim galiba.. Gordon Pizza'yı aramıştım.
- Hayır doğru çevirdiniz. Eskiden Gordon Pizza'ydı, Google satın alınca adı değişti.
- Tamam o zaman sipariş verebilir miyim?.
- Tabii ki. Her zamankinden mi istiyorsunuz?.
- Ne sipariş vereceğimi biliyor musunuz?
- Son yirmi aramanızdan büyük boy pastırmalı sucuklu pizza ve litrelik gazoz sipariş ettiğinizi görebiliyorum.
- Harika. Aynısından sipariş vermek istiyorum.
- Üzgünüm ama size pastırmalı sucuklu pizza yerine vejetaryen pizza gönderebilirim.
- Vejetaryen pizza mı?. Ne alakası var? Ben pastırmalı sucuklu pizza istiyorum.
- Ama gördüğüm kadarıyla kolesterolünüz çok yüksek.
- Kolesterolümü nerden biliyorsunuz?
- Şirketimiz dünyadaki en büyük veri tabanına sahip. Tüm tıbbi kayıtlarınıza erişebiliyoruz.
- Kolesterolüm için ilaç kullanıyorum. Bu yüzden istediğim her şeyi yiyebilirim.
- Üzgünüm ama ilaçlarınızı almıyorsunuz.
- Bunu nerden biliyorsunuz?. Beni takip mi ediyorsunuz?
- Kayıtlarımıza göre içinde 30 tablet olan kolesterol ilacınızı eczaneden 3 ay önce almışsınız.
- En son 3 ay önce aldığımı nerden biliyorsunuz?
- Kredi kartı kayıtlarınızdan. En son 3 ay önce kredi kartınızla eczaneden alışveriş yapmışsınız.
- İyi de ben ilacı kredi kartı ile ödemedim ki nakit aldım.
- İmkânsız. ATM'den nakit çekim işlemlerinizi görebiliyorum. Yakın zamanda nakit çekmemişsiniz.
- Parayı ATM'den çekmedim ki.. Başka gelirlerim de var benim.
- Vergi kayıtlarına göre başka gelirleriniz yok. Eğer başka gelirleriniz varsa vergi kaçırıyorsunuz demektir.
- Ee, yeter artık!. Bilgisayarlardan, veri tabanlarından ve internetten bıktım. Bu Google, Facebook, Twitter ve WhatsApp'ta da artık hiçbir gizlilik ve özel hayat kalmamış. Pizza falan da istemiyorum.
Ben yarın gidiyorum. Bu kadar saçmalıktan sonra uzaklara gidicem. Yurt dışında uzak bir adaya internet, bilgisayar, telefon ve beni gözetleyenlerin olmadığı bir diyara..
- Üzgünüm ama hiçbir yere gidemezsiniz.
- Niye gidemeyecekmişim? Size mi soracağım. Bal gibi giderim.
- Hiçbir yere gidemezsiniz, çünkü pasaportunuzun süresi geçen ay bitmiş.

*

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Güldünüz değil mi?. Benim gibi, ilk anda siz de acınacak halimize güldünüz değil mi?. Oysa bu "App" denilen şeyler yüzünden bütün özel, kurumsal bilgilerimiz ellerinde.. Kimlerin mi?.
İsteyen, bedelini ödeyen herkesin..
WhatsApp denen rezillik gündem olunca, konuya girmem artık farz oldu.
Hele de gazetesini sosyal medya eğilimlerine göre çıkaran, yazılarını sosyal medya odaklı yazan Ahmet Hakan'ın köşesindeki itiraflarını okuyunca..
Bakın hazret WhatsApp'tan neden çıkamazmış..
"- Tiryakisi olduğum bir şeyi hemen terk edemediğimden...
- Sanki ben orayı terk edince... Herkes orada kalacak ve arkamdan konuşacakmış gibi düşündüğümden..." Hürriyet Genel Yayın Müdürü ve köşe yazarı WhatsApp tiryakisi iyi mi?.

*

İlk "Akıllı" telefonumu aldığım gün, ekrana bir mesaj düştü. Beni bedava WhatsApp'a katılmaya davet ediyorlardı. Hemen.. Açtığımın daha ilk saatinde..
Ünal'ı aradım. Özüak.. O, elinden telefon düşmeyenler ve bilgisayar başında sabahlayanlardan.
"Nedir bu WhatsApp" dedim..
"Bedava mesaj atma" dedi.
Yani indirdin mi, sen herkese, herkes de sana bedava mesaj atacak. Ben ekrandan nefret ederim.
Sadece telefon etmek ve mesaj için kullanırım.
Şimdi "Bedava" olunca önüne gelen bana mesaj atacak, onlarca yüzlerce öyle mi?.
"Aman eksik olsun" dedim, indirmedim.
"Yalan"ı anında milyonlara ileten ve yutturan sosyal medya denen şeyden öyle nefret doluyum ki, Twitter, Facebook, Instagram, aklınıza ne gelirse hiçbirine girmedim.
Bizim salı yemekleri grubu için Ünal bir "Salı Haberleşme WhatsApp Grubu" kurunca, ona da katılmadım, tabii. Ama gördüm ki, WhatsApp'ın bir de grupları varmış..
Bu ne demek bilir misiniz?.
Bir gruba, mesela Salı Grubu'na girince, sanıyorsunuz ki, yazdıklarınız sadece o yirmi kişiye gidiyor öyle mi?.
O 20 kişinin her birinin ayrı başka WhatsApp grupları var. Yazıyorsunuz. 20 kişiye. O 20 kişi, kendi gruplarındaki 20'şer kişiye.. O 20'şer kişiler, kendi gruplarındaki 20'şer kişiye.. Zincirleme reaksiyon.
Atom bombası yahu..
Yani yazdığınız ve en yakınlarınıza özel sandığınız bilgiler, 24 saat geçmeden dünyayı dolaşıyor.
WhatsApp işte bu..
Niye bedava olduğunu anladınız mı şimdi?.
Ortaya konan beleş bal.. Ve bala koşan arılar..
İnsanların ve kurumların tüm özel bilgilerinden anında ve haberdar olmanın minnacık bedeli işte o.. "Bedava mesaj atın" tuzağı yani..
Bütün bilgilerimiz ellerinde, Facebook'çular, WhatsApp'çılar, Instagram ve her türlü karın ağrısı App'e dalanlar..
Devletin ve Devlet Bilişim Örgütü'nün, hazır WhatsApp başlamışken bu konu ile ciddi ciddi meşgul olmasında yarar var..

*

"Alo.. Alo!.. Ben Hıncal Uluç.. Yemek Sepeti mi?. Bugün yardımcım gelemedi..
Bana öğle yemeği yollayın lütfen.. Siz bilirsiniz nasılsa?."
"Tabii Hıncal Bey.. Derhal.. Yeğeniniz Zeynep ve eşi de gelirler mi acaba?. Damat geliyorsa, bifteğinin kanlı olması lazım da.."
(Yemek Sepeti yerli bir kuruluştu. Milyarlarca dolar bastırıp onu da yabancılar aldılar.. Niye dersiniz?.)

***


GAZETECİLER GÜNÜ!..

10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü'ydü.
Pek çok kutlama aldım. Teşekkürlerimle.. İçlerinden birkaçını nakletmek isterim.
Bu sabah gelen "Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay"dandı. İçerik tüm gazeteci odalarının duvarlarına asılmalı..
"Basının asli ve en asil işlevi olan halkın doğru bilgilendirilmesi vazifesini, mesai mefhumu olmaksızın, fedakarca yerine getiren tüm değerli basın mensuplarının Çalışan Gazeteciler Günü'nü tebrik ediyorum." İkincisi Viyana'dan, sevgili aile dostumuz Venüs Dalgıç'tan..
Atatürk'ün bir sözüyle kutlamış Venüs..
"En büyük hayalim, Ankara'da basılan bir gazetenin, Türkiye'den Uygurlar'a kadar tüm Türkler tarafından okunup anlaşılmasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk"
Üçüncüsü, uzun yılların ötesinden Sevgili Dost, kardeşi Milli Atlet, şimdi hoca, Nevzat Ayaz'dan..
"Toplumun bilmediği, görmediği olay ve haberleri bizlere duyuran ve gösterensiniz.
Ben de; 1976-1989 yılları arasında Atletizm Milli Takımı'nda elde ettiğim başarılar sayesinde bu hizmetinizden nasibimi almışlardan biriyim.
Bu nedenledir ki başta siz olmak üzere, layıkıyla görevini yapanlara minnet duyuyorum.
Bu nedenledir ki bu ulvi görevi layıkıyla yapmış ve yapanların gününü en içten duygularımla kutluyor, teşekkür ediyorum.
İyi ki varsınız saygıdeğer ağabeyim."

***


FUTBOLDAN NEFRET EDİYORUM... 3!..

Karantina döneminde eve kapanma ve yoğunlaşan futbol naklen yayınlarıyla baş başa kalma, pek çokları gibi bende de "Futbol Nefreti" doğurdu. Bana gelen tepkilerden anladığım kadarıyla "Pek çokları gibi" diyorum..
İlk iki yazımda, "Nefret" duyumu yaratanların dördünü sıralamıştım. Futbolcular, Teknik Direktörler, Hakemler ve Yayıncı Kuruluş.. Bugün sıra Beşinci Kurum'da..
Federasyon!. Türkiye Futbol Federasyonu, Üç Büyükler'in emrine girdi.
Ama Fener, Galatasaray, Beşiktaş sırasıyla..
Sıraya dikkat.. En canlı örneğini kupada yaşadık çünkü.. Geçen kış, Galatasaray, don yüzünden, Erzurum deplasmanını gündüz oynamayı istemişti. Nihat Özdemir Federasyonu reddetti. Ama ligde ayni teklifi, ayni Erzurum deplasmanı için Fener, daha doğrusu emir kulu olduğu Ali Koç yapınca "Başüstüne" dedi. Maçı gündüze aldı.
Bu sene ligler, Federasyon ve Yayıncı Kuruluşun işine gelir başlamadı. Üç Büyükler çok altlara düştüler. Reytingler de düştü. Kutular iade edilmeye başlandı.
O zaman Özdemir Federasyonu ligi hakemleriyle ve kararlarıyla dizayn etmeye başladı. Puan cetveline bakın bugün.
Beşiktaş Lider.. Fener ayni puanla ikinci..
Galatasaray 2 puan geriden üçüncü.. Bal dök yala durumları..
Yayıncı kuruluş, ödemeyi durdurduğu yayın ücreti taksitlerini federasyona teslime başlayıverdi. Eyyamcı kaşar hakemler, Üç Büyükler'in maçlarında ortada, ya da VAR'da görevlendirildiler ve tercih haklarını hep Büyükler'den yana kullanıp, küçükleri ezdiler. Küçükler de "Gık" demeden "Küçük"lüğü, yani figüranlığı kabul ettiler.
Nihat Özdemir, şimdi el altından "İstifa" edeceği haberini yayıyor. Yerine Göksel Gümüşdağ gelecekmiş.. Gidene de, gelene de şaşmam, ama futbolumuza acırım.
Avrupa maçlarında ezilen, tek tur geçemeyen kulüplerimize Nihat Efendi "Avrupa'da başarılı olsunlar" gerekçesi ile "Serbest Yabancı Transfer Hakkı" tanımış, Türk çocuklarını yok etmişti..
Öyle yok etmişti ki, İkinci Küme'den bu yıl gelenler bile, 9-10 yabancı ile sahaya çıkıyorlardı. Milli Takım için oyuncu bulunmuyor, Türkiye, Palavra Avrupa Ligi'nde üçüncü kümeye düşüyordu.
Türkiye Futbol Federasyonu milleti futboldan nefret ettirmek için her şeyi yaptı. Yapmaya da devam ediyor. Hakem, Disiplin, Tahkim Kurulları dahil, tüm yapısıyla adeta bir "Nefret Kulesi" oldular.

***


KUPA'DAN NOTLAR...

Önce fotoğrafa bakın..
Antalya- Bursa maçında, Antalyalı Jahovic gol atmış, santraya doğru yürürken, arkasından gelen hakem Yasin Kol, karantina usulü "Çak" yapmak için elini yumruk yapıp, kolunu uzatıyor.
Jahovic de boş çeviremiyor tabii.. Hakemle golcü çak yapıyorlar. Görüntü aSpor naklen yayınından.
Bugün saat 17.00'deki aSpor programımda videosunu da göreceksiniz.

*

Palavra maçı 6-0 kazanınca göklere çıkarılan Fatih Terim, Yeni Malatyaspor gibi ciddi bir rakip bulunca susuverdi.
Rezil, iğrenç bir maç izledik. Eski Galatasaraylı Umut'un muhteşem golü ile Malatya turu geçmişti ki, uzatmanın son dakikasında yaptığı inanılmaz hata ile Hamza Hoca (Hamzaoğlu) çeyrek finali adeta sattı.
On para etmez top oynayan Galatasaray işi doldur boşalta bindirmiş, stoperlerini bile ileri çıkarmışken, hızlı ve rakibi eksilten, çökerten Fofana'yı oyundan aldığı yetmezmiş gibi, tam 120'nci dakikada, Galatasaray korner noktasının iki metre önünde duran top kazanmışken, hemen bütün Galatasaray kornerlerinde kafayla ilk müdahaleyi yapan Umut'u sırf birkaç saniye kazanmak için oyundan aldı ve intihar etti. Ömer Bayram, Fatih'in nefret ettiği Ömer Bayram gene harika ortaladı ve Luyindama bu defa bomboş kafayı vurdu. 1-1 ve penaltılar..
"Eski Galatasaraylı Umut" dedik. Aslında dün Galatasaray'ın kendisi hariç Galatasaraylıların günüydü sanki.
Sivasspor- Adana Demirspor maçında ilk golü Adana sağ açığı, eski Galatasaraylı Yasin attı. Sivas beraberliği, sağ açığı eski Galatasaraylı genç Yunus'un muhteşem golü ile sağladı. İki eski Galatasaraylı sağ açıklar değil sadece tesadüfler.
İkisinin de adı "Y" ile başlıyor üstelik.. Sivas'a turu getiren golü atan da "Y", Yatabare!.

***


TEBESSÜM
Postaneye girdi ve elindeki kartı yazmak için duvarın dibindeki standa yürürken, ordaki orta yaşlı adam dikkatini çekti. Bir süre seyretti. Adam standa koyduğu bir yığın kartı teker teker alıyor, hepsinin üzerine "Kalp" çıkartmaları yapıştırıyor, sonra pembe zarfların içine koyuyor, zarfların üzerini de kalp çıkartmalarıyla dolduruyor, gönderici yerine de "Bil bakalım kimden" yazıyor, ardından cebinden çıkardığı parfüm şişesiyle her zarfa fıslıyordu.
Meraktan ölecek hale geldi. Adamın yanına gitti.
"- Kusura bakmayın ama çok merak ettim. Ne yapıyorsunuz siz" dedi.
"- 1000 tane imzasız Sevgililer Günü kartı yolluyorum.."
"- Peki ama neden?."
"- Ben boşanma avukatıyım da!."

SEVDİĞİM LAFLAR
"Normallik iyi döşenmiş yoldur. Çok rahat yürürsünüz. Ama üzerinde çiçek yetişmez.."
Vincent van Gogh

(En sevdiğim ressamdır.. Hele de Ayçiçekleri tablosu.. Ayçiçeği emojisini imza yerine kullanırım mesajlarımda, öylesi..)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA