Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir Çingene müzik gurubundan yaşam dersi..

MFÖ'nün F'si Fuat, yani Fuat Güner kardeşim, TRT 2'de "Aramızda Müzik Var" diye harika bir program yapıyor.. Gerçi şimdi, o da tekrarlardan ibaret ama, Fuat'ın programları tekrar tekrar izlenecek kadar güzel.. Önce bir ülkeye, oranın bir kentine gidiyor. O kenti bize gezdiriyor, sanat değeri taşıyan yerlerini, müzelerini falan gösteriyor. Sonra da o kentte yaşayan bir müzisyen veya müzik gurubu ile tanışıyoruz. Fuat onlarla meraklı bir sohbet yapıyor, finalde birlikte çalıyorlar..
Geçen pazar Barcelona civarında bir Katalon kasabasına gittiği bölüm yeniden yayınlandı.. Ben kaçırmıştım..
Orada "Barcelona Gypsy Balkan Orkestrası" elemanları yaşıyormuş..
"Çingene Balkan Orkestrası!."

İsme bakar mısınız?. Adamlar adlarını iftiharla "Çingene" koymuşlar.. Bizde Çingene lafını, en başta Çingeneler hakaret kabul ediyorlar ve kendilerine "Roman" denmesini istiyorlar..
Dünyaya yayılmış Çingeneler içinde kendilerine "Roman" diyen ve asıllarından, kanlarından utanan başka kavim yok..
Adları dikkatimi çekince, daha dikkatle dinlemeye başladım..
Fuat, hemen her biri bir başka Balkan ülkesinden gelen, sadece bir teki Katalan bölgesinden 7 Çingene'ye "Gurup olmanın zorlukları"nı sorunca, iyice kulak kesildim..
"Gurup olmanın zorlukları.." Modern Folk Üçlüsü, üç kişiydi işte..
O üç kişiyi bir arada tutabilmek ve sahneye çıkarmak için yıllarca neler çektiğimi bir ben bilirim..
İkincisi.. Karantina.. Bizi, hemen hepimizi guruplar haline getirdi. Evde okul, evde çalışma olunca, günde en fazla 4, 5 saat bir arada olabilen aile bireyleri, 7/24 birlikte yaşar oldular..
Sonuç mu?. Gazetelerin üçüncü sayfaları gösteriyor.. Tartışma, kavga, dayak, yaralama, hatta cinayetler artıyor..
Nehir, İstanbul'a gelmişti, Benim Adım Melek kampından, Antep'ten izinli, iki gün için.. Ona sormuştum.. "Kaç yıl oldu, ayni insanlar ayni yerdesiniz?.
Çeşitli patlamalar, duygusal yakınlaşma, uzaklaşmalar, kıskançlıklar, öfkeler, hatta nefretler olmuyor mu" diye..
"Bazı şeyler oluyor tabii" dedi..
"Oluyor ama, fazla büyümeden el birliğiyle önlüyoruz.." 180 dakikalık dizi.. Yani her hafta bir de değil, 2, yazı ile iki Yeşilçam filmi çekiyor bu ekip.. Yorgunluk, hatta bitkinlik de cabası yani.. Ve aralıksız 30'uncu haftayı geçiyorlar..
"Vallahi bravo" derken işte geldi, Fuat'ın sorusu..
Ayni kasabada kalıyor, ayni stüdyoda günlerini geçiriyor ve koskoca otobüsten yapılmış bir karavanla, İstanbul'a kadar, hemen tüm Avrupa kentlerine turneler yapıyorlar, senelerdir..
"Kayıt" düğmesini tıkladım.
Sonuna kadar izledim ve tam bu "Hayat" sorusu ile başlayan bölümü Yasemin'e yolladım. Hepiniz, hepimiz için, hele de Benim Adım Melek ekibi gibi yıllardır gurbette kamp kuranlar için çözdü, yolladı, Yaso, bir arada yaşamanın sırrını..

*

Fuat- Gurup olmanın zorluklarını bize anlatır mısınız?
- Bana göre mesela gençken içinde bulunduğum ilk müzik gurubunda 7 kafadan çıkan şeyle işbirliği yapmak zor oluyordu.
- Çünkü herkesin kendi deneyimi ve bakış açısı var. O yüzden bence orta yolu bulmak önemlidir.
- Bence bir grupta herkesin arasındaki sevgi, herkesin birbirini kardeş gibi görmesi çok önemlidir.
- Farklı kültürler, değerler, farklı düşünme ve çalışma tarzları bizim gücümüz ve aynı zamanda zayıf noktamız.
- Sesimiz çok zengin, çünkü her birimiz çok farklıyız. Ama ayrıca herkesin farklı olduğu bir aile olmak biraz karmaşık.
- Bu benim için bir hediye ama bir başkası bunu böyle görmeyebilir.
- Çünkü ortaklaşa çalışabilmek için herkesin ortaya koyduğu bireysel bir çalışma var.
- Çünkü Avrupa Parlamentosu gibiyiz. Onlar 300 kişi, ama bir şey yapamıyor. Biz en azından müzik yapıyoruz.
- Herkes egosunu bırakmalı.
- Sadece ego da değil. Aynı zamanda kültürünü, eğitimini de bir kenara bırakmalı belki de.
- Evet, kendi fikrinizi bir kenara koyunca ne kadar çok şey öğrenebildiğinizi fark ediyorsunuz.
- Ben burada, hepimizin farklı bakış açısından ne kadar çok şey öğrendiğini biliyorum.
Fuat- Öğrenebileceğiniz şeylerin, sevmediğiniz şeylerden daha büyük olması gerektiğinin farkına varmanız çok önemli.
- Elbette bir şeyi sevebilir ya da sevmeyebilirsiniz.
Ama bu ne kazandığınızla ilgili, ne kaybettiğinizle değil.
- Ortaklaşa bir iş yapıyoruz ve başımızda bir şef yok.
- Bazen birazcık anarşik olabiliyoruz.
Ama işe yarıyor.
- Evet zor olan kısım bir sorun yaşandığında oluyor.
- Çünkü çok seyahat ediyoruz. Bir şeyler üretirken sorunlar olabiliyor.
- Yoldayken, otobüs bozulduğunda, konser iptal edildiğinde, hiçliğin ortasında sorunlar başlayabiliyor.
Bu tarz şeyler yaşanarak öğreniliyor.
- Bence en önemli şey, başta kendine bakmak ve sonrasında başkalarına bakmak.
- Bence müzik piyasasına adapte olmak çok zor.
- Çünkü biz günümüzdeki toplumun empoze ettiğinden farklı bir şekilde seyahat etmeyi seviyoruz.
- Karavanımızla ve çok fazla uçağa binmeden gitmeyi isteriz. Ama günümüzde bu şekilde yaşamak çok karmaşık.
- Balkanlar'a gittiğimizde, her zaman kendi karavanımızla gideriz. Yol 30 saat sürer, ama bunu yapmayı tercih ediyoruz.
- O yüzden bir konser yapmak değil, hep turneye çıkmak isteriz. Çünkü konserde bir arada olmayı hissedemezsiniz.
- Sadece 2 saatte Avrupa'nın başka bir yerine gittiğinizde de hissedemezsiniz.
Fuat- Mesela bir şeye karar vereceğinizde hepiniz "Evet" mi diyor, yoksa mesela 4'e 3 mü çıkıyor karar?
- Kararın ne olduğuna bağlı.
Eğer uygulamalı bir şeyse farklı oluyor.
- Beraber olduğumuz süre içinde kimin, hangi konuda iyi olduğunu fark ettik diye düşünüyorum.
- Mesela onun iyi olduğu bir konuda karar alınıyorsa o karara saygı duyarım.
Çünkü onun daha iyi olduğunu biliyorumdur.
Fuat- O zaman birbirinize güveniyorsunuz.
- Elbette - O en önemli şey.
- Yanlış bir karar olduğunu biliyor bile olabilirim, ileride "Yanlış bir kararmış" diyebiliriz. Ancak biri bu kararı vermeli.
Fuat- Bu yüzden bu soruyu sordum. Benim de Türkiye'de MFÖ adında bir gurubum var. 50 yıldır beraberiz. Çok güzel günler de geçirdik. Çok zor günler de. Bir yıl boyunca konuşmadığımız zamanlar oldu. Bunlar oluyor. Ama siz daha gençsiniz. 8 yıl hiçbir şey, 20 yıl sonra görelim.
- Kesinlikle Fuat- Türkiye'ye birçok kez geldiniz diye biliyorum.
- Evet. Gerçekten gitmeyi en sevdiğimiz ülkelerden biri. Ve özellikle İstanbul elbette.

***


HAYAT ISKALAMAYI AFFETMEZ!.

Bu pazar köşemi değişik yapmaya, size bir armağan sunmaya karar verdim.. Pazar Neşeniz bu armağan olacak.. Eğer cebiniz ve tabletinizden Youtube'a girebiliyorsanız, rahat bir zamanınızda girin.. "Hayat Iskalamayı Affetmez/ Yıldız-Müşfik Kenter" yazın. Erol Onur'un dizelerini Türk sanat âleminin bu iki unutulmaz ismi, Kenter Kardeşler'den dinleyin.. Yok mu?. O zaman, buyurun size o dizeler.. Yıldız gibi, Müşfik gibi olmaz ama, siz okuyun.. Okuyun ve çevrenizdekiler de dinlesin.. Son zamanlarda bana gelen en güzel armağandı. Teşekkürler Can Çobanoğlu dostum..

*

Hep bir yerlere Bir şeylere yetişme telaşındasınız di mi?
Hiç vaktiniz yok Fast life..
Fast food..
Fast music..
Fast love..
Dikte ettirilen yükselen değerler In'ler..
Out'lar..

*

Buna benzer bir odada..
Şanslıysanız.
Gökyüzünü görebilen bir pencere altında Bitecek hepsi.

*

Eyyy, dostluğu klavyelerinde Yaşamı monitörlerinde arayanlar Size sesleniyorum..
Hangi tuş daha etkilidir?
Sıcacık bir gülüşten Ya da hangi program verebilir?
Bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini Copy-past yapabilir misiniz?
Dalgaların sahile vuruşunu İçinizi ısıtan güneşi Gönderebilir misiniz mail arkadaşınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yaşarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşa basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi;
Kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler Neden görmezsiniz;
Bir akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır;
Kitaplarınızın arasında?
Koklamak..
Duymak..
Dokunmak..
Yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, Duygu toplumu niye olmuyorsunuz?
Hayat ıskalamayı affetmez..
Keşkelerle..
Tüh'lerle..
Baş başa kalmadan önce....
Ayy ay..

***


ANNE, ANNELİĞİ SENDEN ÖĞRENDİĞİM İÇİN HER ŞEY...

Fuat'ın Balkan Çingene Orkestrası'yla konuşmalarını sizler için hazırlarken, aklıma nerdeyse "Yıllardır" diyeceğim bir sürede Gaziantep'te bir arada yaşayan ve yaş, cins, düşünce, davranışları birbirinden çok ayrı insanlar olarak bir arada yaşayan Nehir (Erdoğan) ve arkadaşları gelmişti.
Tesadüf.. Dün mailime Nehir'den satırlar düştü.. Kendisi yazmış.. Annesine ithafen yazmış.. Peki niye yazmış.. Önce onu anlatıyor..
Sosyal medyadan bir resim düşmüş mailine. Benim Adım Melek'te, kızı Defne'ye sarıldığı bir sahne.. Altında da şöyle yazıyormuş..
"Bir kıymetlisi olmalı insanın, en kıymetlisi, en huzur bulduğu. Derdini ona açacak, anneden, kızdan daha çok dost gibi, arkadaş gibi olacak annekız.
Annelerimizin kıymetini bilelim, annelerimizi üzmeyelim. Of bile demeyin, çünkü cennet annelerin ayaklarının altındadır ve bu duyguyu ekrana yansıtan başta Nehir Abla'ma ve tüm ekibe teşekkür ederiz."
Nehir diyor ki..
"Yazının sonundaki annelikle ilgili, özellikle 'Nehir Abla'ma teşekkürler' cümlesi bana esas teşekkürü annemin hak ettiğini hissettirdi ve o an içimden geçenleri iPad'ime döktüm, beş dakikada.." Buyurun size o satırlar..
Ne mutlu size Şükran Hocam..
(Nehir'in annesi.. Sevgili kardeşim..)

***

Merhametin, doğadaki tüm kalplere ayırmadan baktığın, doğayı insandan ayırmadığın, örümcekten gergedana, orkinostan hamile ineğe, ıhlamur ağacından kırlangıç bebeğine, top böcekten kediye, fareye, balinaya, ahtapottan köpeğe, yengece, mis kokulu sardunyalarından, güllerinden, bahçendeki yaban otlarına, öğrencilerinden çocuklarına, Selma Teyze'den Fatma Teyze'ye, Mehmet Amca'ya, Nesrin komşudan Ferzat komşuya, Ali Amcam'a, Konur Amca'dan Rukiye'ye, Dicle'ye... Her birinin kalplerine ayrı ayrı ve ayırmadan baktığın için...
Fırtınalardan sonbahar hüznüne, yaz neşenden ilkbahar telaşlarına, ayırmadan sevişlerin için...
Denizin, ayın, yıldızların her mevsimini, rengini ayrı ayrı ve ayırmadan sevdiğin için...
Sonsuz affedişlerin, hiç kimselere hiç küsmeyişlerin, küsemeyişlerin, sonsuz hoşgörün, dostluğun, Aşk'a saygın, hassasiyetinden aldığın dirayetin, dirayetinden gelen asiliğin...
Korkutmanın değil; sevginin dönüştüreceğini bildiğin, bize bunu dikte etmeden yaşayarak-yaşatarak öğrettiğin için...
Herkesin özgürlüğüne gösterdiğin özenin için...
Dans edişlerin, gülüşlerin, kadife devrimciliğin için...
Yaşamdan ve yaşatmaktan yana olduğun için...
Beni dedikodu yapılmayan bir evde büyüttüğün için ve tüm zayıf ve güçlü yanlarınla, yanımda benimle yürüdüğün için, beni bebeğin seçtiğin için sana çok teşekkür ederim...
Sayende, henüz anne olmadan, anne gibi hissedebiliyorum ve sayende gücümü hassasiyetimden alıyorum...
Kızın Nehir

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA