Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Çarşamba’yı sel alır, tamam da, ya Almanya’yı...

Çarşamba'yı sel almış, tamam.. Üzerine türküler yakılmış, o da tamam.. Ama uygarlık deyince en başta yer alan Almanya'yı, o koca Alamanya'yı sel alır mı?. Aldı işte.. Hem de nasıl aldı ki, dünya onu konuşuyor, hafta geçti.. Türkiye de konuşuyor tabii..
Konuşulanları bir yana bıraktım.. Sel basan ülkede yaşayan Doktor Erdoğan'ı aradım..
"Anlat bize" dedim.. "Anlat bize ne oldu?." Anlattı.. Dehşetle ve merakla dinlerken "Yaz" dedim.. "Yaz Doktor, okurlarım da dinlesin.."
Yazdı.. Almanya'yı alan seli ve bizde çıkarılması gereken dersleri yazdı..

***

Dünya, geçen çarşambadan beri Almanya'da yaşanan sel felaketini konuşuyor, bu arada Belçika ve Avusturya'yı da kısmen etkisi altına alan sel felaketini.
Sadece Almanya'da 150'den fazla can kaybı yaşandı, bu sayının artması olası. Basında ve sosyal medyada inanılmaz görüntüler dolaşıyor.
"Nasıl olur, Almanya gibi altyapının neredeyse kusursuz olduğu düşünülen bir ülkede böyle bir felaket nasıl yaşanır?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Önce bu sel felaketiyle ilgili bazı bilgiler vereyim:
Geçtiğimiz çarşamba gecesi başlayan son derece şiddetli yağmur sonucu, özellikle Kuzey Ren-Vestfalya ve Rheinland Pfalz eyaletlerinde kendini gösteren doğal afet, insanların çoğunu uykusunda yakaladı.
Çok kısa sürede bazı bölgelerdeki bütün evlerin bodrum ve giriş katları su altında kaldı. Caddeler, sokaklar su yollarına döndü. Bu müthiş sel, önüne çıkan her şeyi, dolayısıyla insanları da beraberinde sürükledi. Şu anda yüzlerce insan hâlâ kayıp.
Şimdiye kadar 1962 Hamburg (30'dan fazla insan hayatını kaybetmişti) ve 1927 Almanya'nın Çekya sınırındaki (160 insan hayatını kaybetmişti) olaylardan sonraki en büyük can kaybının yaşandığı doğal afet oluyordu çarşamba günü başlayan sel felaketi.
Peki neden böyle oldu?
Yağmurun görülmemiş şiddeti elbette en büyük etken, onun dışında toprağın artık suyu ememeyecek durumda olması da büyük rol oynadı. Çünkü Almanya'nın bütün bölgeleri haftalardır, kısmen şiddetli olmak üzere yağmur altındaydı. Ayrıca, felaketin yaşandığı bölgelerde eğim çoktu, bu selin hızını ve şiddetini inanılmaz seviyelere taşıdı.
Almanya'da şehir planlaması, dolayısıyla altyapı, örneğin kanalizasyon çok ileri derecededir. Ancak ülkenin hiçbir bölgesindeki kanalizasyon sistemi bu derece şiddetli bir yağışta, suyu tehlikesiz hale getirecek yeterliliğe sahip değildir; çünkü şehirler oluşturulur ve daha sonra yenileme çalışmaları yapılırken bu şiddette sellerin olacağı hayal bile edilememiştir.
Önceki yıllarda olduğu gibi yapısal bazı önlemler artırılmış, suyun birikebileceği büyük alanlar, seli engelleyecek duvarlar ve nehirlerde hemen devreye sokulabilecek engeller inşa edilmiştir.
Yine de yıllarca, nehirlere ve derelere yakın evlere bir önlem alınmamış, burada yaşayan insanlara, nasıl bir riziko içinde yaşadıklarıyla ve tehlike durumunda acil durum planıyla ilgili yeterince eğitim verilmemiştir. İnsanların büyük bir bölümü halen böyle bir durumda ne yapacağını bilemiyor.
Ancak son yıllarda hızla artan çevre kirliliği, iklim değişikliği ve tabii küresel ısınmanın sonucu olarak, çevre bilinci yavaş yavaş da olsa değişmeye başladığından, üstüne üstlük 2002 ve 2013'te yaşanan nehir taşmaları ve sellerden de ders alan Almanya'da değişimler kendini göstermiş.
Bütün Almanya'nın sel felaketi tehlike haritası çıkarılmış ve bazı bölgelerin hiç akla gelmeyecek kadar tehlikede oldukları ortaya çıkmış ve önlemler bu doğrultuda artırılmış. Son zamanlarda hiç olmadığı kadar sıklıkta şiddetli yağışlar da gözlemlenmiş.

*

Bugüne dönersek yeniden, son yıllarda daha önce hiç rastlamadığımız şiddette ve sıklıkta yağışlara maruz kalıyor Almanya. Bu, her bölgede ortaya çıkabileceği ve en ufak dereden büyük nehirlere kadar bütün su yollarını etkileyeceği için büyük felaketlere yol açabiliyor.
Eskiden yaşanan sel felaketlerinde -ikisi hariç- çok sayıda can kaybı olmaması, erken uyarı sistemlerinin iyi çalışmasına bağlanmıştı. Bir saat önceden insanların uyarılması yeterli olmuş, bölgedeki insanlar güvenli bölgelere gidebilmişlerdi.
Son yaşanan felaketle ilgili yapılacak analizlerde, en önemli cevap kuşkusuz, neden erken uyarı sistemlerinin devreye girmediği veya giremediği, bu modern dünyada hava tahminlerinin nasıl bu kadar yanılabildiği sorularına verilmeye çalışılacaktır.

*

Belki inanamayacaksınız ama, Almanya'da hiçbir gazete veya TV'de bu felaketin yaşandığı beldelerin, şehirlerin belediyesinin şu veya bu partili olduğundan bahsedilmedi.
B-A-H-S-E-D-İ-L-M-E-D-İ!.
Evet, ne iktidar yanlısı basında muhalefet tarafından yönetilen belediyelerden, ne de tam tersi, muhalefet yanlısı basında iktidar partileri tarafından yönetilen belediyelerden, bu belediyelerin nasıl beceriksiz olduğundan tek kelime söz edilmedi..
Türkiye'deki basının kulakları çınlasın!
Her bölgede, yani her belediyenin yönetimindeki bölgede olabilecek böyle bir doğal felaketi kimse kullanmaya kalkmadı. Almanya'daki basın, son derece sağduyulu davranarak, zarar gören insanlara nasıl daha çabuk yardım ulaştırılabilir ve problemin bir daha yaşanmaması için neler yapılabilir sorularının peşinden gitti!
Darısı Türkiye'deki basının başına.
Yazımı, sevgili dostum Volkan Karsan'ın sözleriyle bitiriyorum:
"Unutmayın!. Bu dünyayı torunlarımızdan ödünç aldık. Bugün çevre için bir şeyler yapmış olmanızı diliyorum.."

***

Ne kadar haklı Doktor!. Bu satırları sizin için hazırlarken, karşımda bir vantilatör var.. 40 yıl önce geldim bu kente.. Ben böyle bir sıcak yaşamadım.. Bahçem bile dayanılmaz. İçerisi gölge, bütün kapı ve pencereler açık ama yaprak kıpırdamadığı için cereyan yapmıyor, hafif bir esinti bile yok.. Alt kattaki kilerde unuttuğumuz vantilatörü Fatoş hatırladı da, nefes alacak hale geldik..
Doğanın gücü bu işte.. Bir minik deprem, yani şarküteri rafından birkaç kutu düşürecek kadar küçük bir deprem kaç atom bombası gücünde biliyor musunuz?.
Bu doğa ile barışık yaşamak lazım.. Onun çaresini işte sevgili meslektaş, bir zamanlar birlikte çalıştığımız Atilla Karsan'ın oğlu Volkan söylemiş, o da Almanya'da yaşıyor galiba..
Söyleyin bakalım, "Bugün çevre için bir şeyler yaptınız mı?."
Her şeyi yönetimlerden beklemeye alışmış, alıştırılmış size soruyorum..
"Siz ne yaptınız, çevre için!. Siz.. Şu an bu satırları okuyan siz, ne yaptınız?."

***

EN BAYILDIĞIM BAYRAM KUTLAMASI...


Uğur'un yolladığı bu "eski bayramlar" resmi bana Bandırma'daki bir bayramda ağbimi hatırlattı. 50 kuruş haftalık alan ağbim, Paşa Dayımızın bayram harçlığı diye uzattığı 10 lirayı görünce aynen böyle şaşmış ve ailede hâlâ efsane olan lafı etmişti.. "Hiç değilse yarısını verin.."


Bu bayram aldığım en güzel, en anlamlı, en duygusal kutlama, dünyanın öbür ucunda Kaliforniya'da yaşayan dostum Uğur Uludağ'dan geldi.. Şair, yazar, oyuncu, yönetmen, yapımcı, ne derseniz hepsi var olan Uğur'dan..
İstanbul'da senelerce oynayan "Üçüncü Türden Yakın İlişkiler" dersem.. Yazan, sahneye koyan ve başrolü oynayan oydu.. Dizilerde oynadı, filmler de çekti ama Türkiye'de yapamadı. Kalktı Kaliforniya'ya gitti. Ünlü Silikon Vadisi'nde yaşıyor.
Uğur, bayram kutlaması olarak dizeler yollamış..
Girişte bir ithaf cümlesi var..
"Zaman, hatıraların, kulaklarımıza fısıldadıklarıydı."
Aynen öyle Uğur, aynen öyle.. Ve işte dizeleri..

***

çok çok uzun bi aradan sonra
bu bayram büyüdüğüm
ilklerini sevdiğim
tıpkı tüm yaş alanlar gibi
kendimi yavaştan sildiğim
anbean inceden inceden
tükenme nedir bildiğim
maallemdeyim
bi bakındım çevreme
bi gülümseme yayıldı koca yüzüme
terziye diktirilmiş bayramlıklarıyla
grup halinde kapı kapı koşturan çocuklar,
zengin amcayı ziyaret için, içinde tevazu olan bi kutu şekerle
yola düşmüş genç bir aile evlatlarına sesleniyolar
"bak amcaya tutturmak yok tamam mı?"
çocuk "olur" veriyor efendi bir baş sallamasıyla
o da biliyor uzatılan harçlık önce kabul edilmeyecek
hafiften karışık nazlanmayla, sonra amcanın
"al la şunu kerhanacı" zorlamasıyla e sonra da tabii
ancak kabul edilecek anneden babadan alınacak onayla,
derken yanlarından yaşça biraz daha büyük çocuklar
belli ki sinemaya koşturuyorlar bayram harçlıklarıyla
belli ki on dakka arada gazoz da alacaklar,
minibüse binmek üzere dört beş tane genç kız
hava da güzeli bahane edip
sahilde çay içerler
belki belki hoşlandıkları oğlanı görürler
oğlan kimi seçerse okeyler
ne var ki... "kader" deyip geçerler
hem belki bi arkadaşı vardır
selimpaşadaki yazlıkta alevlerin arasından
kaçamak bir şekilde bakışılacak
uyuyan ebeveynlerin ardından ıslıkla haberleşilecek
e uygun bi zamanda da istenilmeye gelinecek
daha iyi bi başlangıç mı var ki bunun için bayramdan
bunlar düşünülüyor elbette yola koyulmadan,
uzaktan sesleri geliyor o sırada
tanıdık bu sesler bu nidalar
arka arsada top koşturan çocuklar,
hepsi farkındalar
bağırarak konuşmak, komşuya rahatsızlık vermek
sümme haşa hele ki küfür etmek en büyük yasaklar.
hepsi aslan gibi farkındalar.
sokağa taşıyor yüzlerinden belli
insanlardaki heyecanlar,
o mis kokan mimozalar,
hevesli koşuşturmalar,
puantiyeli elbiseleriyle bir örnek giyinmiş
ablalarının ardından uygun adım yürüyen küçücük kadınlar,
elinde vefat etmiş eşinden yadigâr cam kâse ile
sokakta şeker dağıtan emekli albay tahsin amca,
tezgâhının önüne kutularca bedava çikolata koyan
Mehtap pastanesi,
bayram sebebiyle indirim yapan Murat Hamamı
herkese gülümseyerek bakan cami imamı
yolda yürüyen sevgililerin el ele, sessiz, saygılı kelamı
ve insanlığımızın, özümüzün aleni ilamı
maalesef artık yoklar!
Bayram artık bu sokakta oturmuyor

***

VE KADIN VOLEYBOL TAKIMIMIZ!..

Barbaros Talı kardeşim, Tokyo'daki Türk kafilesini ve Olimpiyat şanslarını analiz etmişti, ama bireysel sporlarda.. Bugün tamamladı analizini..

***

Kadın voleybol takımımız olimpiyatlarda ikinci kez yer alıyor.
2012 Londra Olimpiyatları'na tecrübeli oyunculardan kurulu takımla gitmiştik.
Bayrağımızı Neslihan (Darnel) Demir'e taşıtmak için voleybolcularımızı 27 Temmuz akşamı yapılan Açılış Töreni'ne götürdük.
Olimpiyat stadının dışında uzun süre beklenen, stat dışında ve içinde uzun mesafeler yürünen, meşalenin yakılmasından sonra aynı yoldan otobüslere dönülen yorucu törenin bitiminden 24 saat bile geçmeden (28 Temmuz akşamı) ilk maçlarına çıktılar; Brezilya'ya 3-2 kaybettiler.
Yorgun argın takım iki set aldı, dünya takımı Brezilya'dan..
Çin Halk Cumhuriyeti'ne 3-1, Amerika Birleşik Devletleri'ne 3-0 yenildiler. Sırbistan'ı 3-0 yenip B gurubunu beşinci sırada tamamladılar.
Bu kez, Tokyo 2020 Avrupa elemelerinde Almanya, Hırvatistan ve Belçika'nın yer aldığı guruptan ikinci sırada çıktılar. Yarı finalde Polonya'yı 3-2, finalde ise ilk maçta yenildikleri Almanya'yı 3-0 yenerek oyunlara katılma hakkını elde ettiler.
Ardından, Milletler Ligi'nin dörtlü finaline yükseldiler.
İlk maçta Amerika Birleşik Devletleri'ne 3-0 yenildiler.
Japonya'yı 3-0 yenip üçüncü oldular.
Tokyo'da B gurubunda yer alıyoruz.
25 Temmuz'da Çin Halk Cumhuriyeti, 27 Temmuz'da İtalya, 29 Temmuz'da Amerika Birleşik Devletleri, 31 Temmuz'da Arjantin ve 2 Ağustos'ta Rusya ile oynayacağız.
Rus takımı, Rusya'nın doping cezası nedeni ile oyunlara "ROC/Rusya Olimpiyat Komitesi" kısaltması ile katılıyor.
Yeni yeni olgunlaşmaya başlayan genç bir takıma sahibiz. Sporcularımız, olimpiyat oyunlarında olmanın baskısını kaldırabilirler mi bilemiyoruz.
Arzumuz, eleme gurubunda ilk dört içinde yer alıp çeyrek final şansını elde etmek.
Sonrasında, muhtemel rakipler; dünya sıralamasında ilk dörtte yer alan Çin Halk Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya ve Japonya'nın yanı sıra yükselişte olan Sırbistan ve Rusya karşısında zorlanırız gibi gözüküyor.
Kısaca, kadınlar voleybolda madalya şansımız düşük.

***

TEBESSÜM

Kalabalık asansörler, çocuklar ve cüceler için farklı kokarlar..

***

SEVDİĞİM LAFLAR

Yaşamın amacı hoşa gitmeyen şeylerden kaçmak değil, onları yenmektir.
F. W. Foerster

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA