Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Pazarın şoku... Fatih’leşen Mustafa!..

Mustafa Denizli ile Fatih Terim, Galatasaray ve Milli Takım'daki oda arkadaşlıklarından beri yakın dostturlar.. Sevgili dostlar Dr. Ahmet Kurtaran ve Ünal Özüak'ın, Rasim Özkanca ile işbirliği yaparak düzenledikleri, "Meslekte 50. Yıl" sürpriz gecemde gönüllü sunuculuk yapan Öcal Ağabeyim, hatta Amerika, Almanyalardan kalkıp gelen dostları birer birer mikrofona davet ederken, Fatih ile Mustafa'yı en sona saklamış ve bu ikisi mikrofon başında, ortak anıları ile birbirlerine takılarak tüm salonu nasıl kırıp geçirmişlerdi, hâlâ hatırlarım..
İkisi de bu ülkenin en iyi iki teknik direktörü olarak rakipsizdi. İkisi de adlarını Avrupa'da duyurmuş, Almanya, İtalyalarda görev yapmışlardı.
İkisi de Galatasaray'ı Avrupa Kupalarında bir daha hiçbir kulüp hocasının ulaştıramadığı başarılara götürmüşlerdi..
Pazar akşamı ev hayli kalabalıktı, hem Fener'in, hem Galatasaray'ın maçı olduğu için.. Ve iki hocamı, dostumu arka arkaya izledim..
Euro 2016'daki bozgunun ardından bir türlü kendine gelemeyen Fatih Terim, oynattığı kötü futbol ve yanlış tercihleri yüzünden, 2-0 öndeyken Kasımpaşa'yı yenemedi..
Ardından Mustafa Denizli, bu ülkeye hücum futbolunu getiren, rakip kim olursa olsun, sahaya hep "kazanmak için" çıkan Mustafa Denizli'yi çok ama çok eksikli Fenerbahçe önünde, ilk defa, Fatih Terim kılığında gördüm..
Son yıllardaki Fatih Terim gibiydi, Mustafa Hoca.. Topu yana ve geriye oynayan, oyunu öldüren, asla hızlı çıkmayan, altın kıymetindeki dakikaları ziyan etmek için çırpınan, çünkü hesaplarını gol atmak değil, gol yememek üzerine yapan Fatih Terim'in Galatasaray'ı gibi oynuyordu ligde lider durumda olan Altay..
Futbolcuları en küçük temasta kendilerini yere atıyor, tam taç çizgisi üzerinde ölü gibi yatarak oyunu soğutuyor ve öldürüyordu. Hızlı çıkmak, gol aramak yoktu..



Şu istatistiğe bakar mısınız?.
Fenerbahçe'nin ikinci yarının hemen başında 5 dakikada attığı iki gole kadar, kendi saha ve seyircisi önünde oynayan Altay'ın isabetli şut sayısı 0.. Sıfır.. Bu ülkenin en iyi ve her yerden harika şutlar atan, mesela 40 metreden, mesela korner çizgisi üzerinden, sıfırdan gol atan Mustafa Hoca'nın Altay'ının Fener kalesine şutu yok.. Çünkü Mustafa Hoca, santranın ötesini düşünmeyen bir oyun ve bu oyuna göre takım çıkarmış sahaya.. Mesela, Altay tarihinde kendisinden sonra en fazla gol atan ikinci adam, geçen yılın gol kralı Paixao'yu, kaçıncı dakikada oyuna aldı bilir misiniz?.
Alay eder gibi 89'da.. (Aman beni geçmesin diye düşünüyor olmasın?.)
2-0 geriye düşünce, takımı da değiştirdi nihayet 58'de, oyun taktiğini de.. İlk yarıdaki ve son yarım saatteki Altay'ı birlikte izleyelim mi Hocam..
O Altay maçın başından beri sahada olsaydı?. Fener'in en zayıf yeri savunması.. Maçı onun üzerine oynasaydın Fener'i korkmadan, çekinmeden analiz edip bu maç böyle mi olurdu, ben söylemeyeyim, sen söyle?. Sen ki maçı kafasında en iyi oynayan adamsın..
Cesur olsan, diyelim 2-0 yerine 4-0 kaybetseydin, Altay 0 değil de eksi puan mı alırdı?. Ama benden iyi biliyorsun ki, o zaman kazanabilirdi de.. İzmir'de bu Fener'i yenerdi de.. Dün gazeteleri okudum.. Gene Fener destanları yazmışlar. İşleri bu, yazarlar.. Ama hiçbiri "Fener bu maçı Mustafa Denizli ve hakemler Yaşar Kemal Uğurlu ve Zorbay Küçük (VAR) sayesinde kazandı" dememiş. Demezler.. Çünkü gönüllü Fener sözcüsü onlar..
Şurası kesin.. Vitor Pereira bu ülkede görev yapan en iyi teknik direktör şu anda..
Ne yaptığını gayet iyi biliyor. Bildiği için, kimseyi işine karıştırmıyor. Medya dahil herkesi dinliyor. Ama ilkelerini asla değiştirmiyor. Her hafta rakibi iyi analiz ediyor ve her hafta garip şeyler oynatıp oyuncularının kafasını allak bullak etmiyor. Futbolcuları hocalarına güveniyor, inanıyor ve bu yüzden hakem son düdüğü çalana dek ölesiye savaşıyorlar, hocaları için..
Sahaya, hem de en üst düzey 5 oyuncusu sakat olduğundan, eksik kadro ile çıkan Fenerbahçe, gene Vitor'un sezon başından beri oynattığı, başlangıçtaki ağır eleştirilere rağmen, yılmadan inatla ısrar ettiği üçlü savunma, yani göze en hoş gelen hücum futbolu taktiği ile oynayarak, Fatih Terim gibi "Hele bir gol yemeyelim de gerisi Allah kerim" taktiği ile oynayan "SENİ" yendi Hocam..
Altay'ı değil, seni yendi, anladın mı?.

***

BU NE İŞTİR, FATİH HOCAM!..

Bu ne iştir Fatih Hocam?. Bu ne iştir?. Bitmez tükenmez transferlerin hâlâ bitmez, hâlâ sürer, Mustafa Cengiz'in çoğunlukla senin doymaz iştahının sebep olduğu borçları eksiltmek ve kalanı yapılandırmak için, bir yandan hastanelerde ölüm kalım savaşı yaparak, bir yandan da kulüpte hayatı pahasına çalışarak dengeler gibi olduğu mali yapıyı yeniden darmadağın ederken, bu yaptığın iş mi?.
Hangi yaptığın?.
Bunca yeni transfere rağmen, Kasımpaşa önünde sahaya kurtarıcı olarak sürdüğün Feghouli ve Babel, ki geçen hafta da öyleydi, Burak Elmas Başkanlığındaki yönetimin satış kararı aldığı ve açıkladığı adamlar değil mi?. Satılacak adamları kurtarıcı yapan bir transfer politikası sana ve Galatasaray'a mı yarar, Becali denen ve ne olduğu çok iyi bilinen tüccara mı?.
O zaman bunca transferi niye yaptırdın bu kulübe demezler mi adama?.
Ya da bunca para harcattın kulübe. Satıp para kazanacağın adamları da elinde tutuyor ve de "kurtarıcı" diye oynatıyorsun, hele bunun mantığını bir açıkla, demezler mi?.
Demezler Hocam.. Biliyorsun demezler.. Galatasaray muhabirlerinin ve yazarlarının çoğu demezler. Diyemezler.. Rahatlığın ve koca Galatasaray'ı oyuncağın haline getirmen ondan. Emir kullarını tanıyorsun. Ocak transferinde Belhanda'nı da geri alman için çalışmaya başladılar bile.. Samet Aybaba "takımın yıldızı Belhanda"yı oyundan aldığı için Adana Demirspor'dan yollanmış.. Adana kimin umurunda.. Amaç, Galatasaray'a pazarlamak, yeniden..
Seninle sözleşme uzatmayan Mustafa Cengiz'i, Galatasaray Başkanı'nı "Düşman" ilan ettin. O Mustafa Cengiz, bugünkü genç Başkan Burak Elmas'ın da başkanı idi ve o genç Burak, başkanına "Düşman" diyen seninle 3 yıllık ve yüzde 100 zamlı yeni sözleşme yaptı.
Sen de yeni transferlere başladın.. Hem de en sabıkalı Becali'den adamlar alarak..
Ne oldu?. Üstelik büyük hakem desteğine rağmen, 2-0 öndeyken Kasımpaşa önünde 2 puan kaptırdın.
Sen ki, güya "kapalı savunma"dan şikâyet eder ve her puan kaybedişinde "Erken gol bulsak böyle olmazdı" der ve isim vererek maç başında gol kaçıran adamını aç aslanların önüne atardın, lafa "Sorumlu benim" diye kahramanca(!) başlayıp, arka arkaya isim vererek adamlarını harcardın.
Ben de sorardım, "Bu futbolcular senin için niye oynasınlar?" diye..
İşte 2-0 galipsin.. İşte Kasımpaşa her türlü savunma güvenliğini kenara alıp saldırıyor, yani senin istediğin oyunu oynuyor.. Beşlesene..
Ama sen öyle korktun, öyle çektin ki takımı geriye, Dr. Erdoğan kardeşim Frankfurt'tan mesaj attı maç bitince.. Dr. Erdoğan, kombine biletli Galatasaraylıdır. Yıllardan beri iç sahadaki hemen her maç için ta Almanya'dan İstanbul'a gelir, anladın mı nasıl Galatasaraylıdır?. O Doktor'un mesajı işte..
"Kasımpaşa Teknik Direktörü hemen istifa etsin.. Bu Galatasaray'a 5 çekerlerdi.."
Devam etti mesajlar..
"Tebrikler Fatih Terim.. Hiç olmazsa bir puanı kurtardı."
"Allah'tan böyle Süper bir Hocamız var!."
2-0 öndesin.. Tüm yorum haklarını senden yana kullanan bir Fırat Aydınus da hakem.. Sen bu maçı alamıyorsan, hangi maçı alırsın Hocam?.
Hangi maçı, söyle bana?.

***

KEREM İLE FERDİ'YE...

Bir de herkes kendisine sorsun.. 8+3 kuralı konmasaydı, Ferdi, Kerem, Muhammed, Barış, Arda gibi gençler, hem de en büyük takımların ilk 11'lerinde hem de devamlı yer bulabilirler miydi?. Yoksa onların yerine, binbir cambaz menecerlerin getirdiği on para etmez yabancılar mı takımlarımızı doldururdu?.
8+3 bir mucize yaratmıştır, Ali Koç ve Fatih Terim başta birtakım kulüplerin ve adamların sözcüsü muhabirler ve köşe yazarları..
Aldığınız emirle, 8+3'e karşı çıkmaya başlayanlar!. Size soruyorum, bu gençlerin adını 8+3'ten önce duyduk mu? Hani şimdi haklarında destan yazıyoruz ya hemen her hafta..
Aslında benim lafım size değil, bu gençlere bugün..
Manşetlerde büyüdünüz, "Büyük futbolcu" diye adınız geçti diye, o büyüklerinize benzemeye kalktınız hemen Kerem ve Ferdi.. Ve de ötekiler.
Hakemle oynamayı ve sahtekârlıklar yapmayı hemen benimsediniz.. Durmadan hakeme bir şeyler yutturmaya çalışmalar.. Durmadan hakeme saldırmalar..
Kerem dün okudun mu?. "Belki de Marcao haklıydı" dedirttin iki haftada yaptıklarınla..
Gençler, size verilen fırsatı, yetenekleriniz kadar ahlakınızı da göstermek için kullanın.. "Ben de ağabeylerim kadar sahtekâr olabilirim" demek için değil..
Bu ülkede yeterince de değil, bol, çok bol miktarda sahtekâr var, anında alnına sarıyı dayamayan, dayayamayan hakemlerimiz yüzünden..
Yaptığınız ayıba anında kart çıkaracaklarına gelip yanınıza yarım saat ağlar gibi dil döküyor, izahat veriyor o hakem(!)ler ve sizlere şu nasihati veriyorlar adeta..
"Pisliğe devam.. Yutarsam sen ve takımın kazanırsınız. Yutmazsam, korkma. Gelir sana masal anlatırım, hepsi o!."

***

BURAK ELMAS'TAN HABER VAR!..

Telefonda "Merhaba Hıncal Ağbi" diyen ses, benim yıllardır tanıdığım, sevdiğim bir ailenin oğlunun sesiydi..
"Merhaba Burak" diye cevapladım..
Burak Elmas'tı arayan.. Sevgili dost Sezgin Elmas'ın oğlu..
"Ağbi sana kırgınım" dedi..
"Ben de sana" dedim.. "Sana Başkan seçildikten 5 dakika sonra mesaj attım. Kutladım, başarılar diledim.. Sonra göreve başladın. Bana göre büyük yanlışlar yaparak başladın. Ben de eleştirmeye başladım. Gene ses çıkmadı senden. Oysa bugüne dek an az on kere arardı benim Burak Kardeşim.. 'Şurda hatalısın ağbi.. Şunun sebebi buydu, falan filan' diye. İki eski ağabey-kardeş dertleşirdik. Sohbet ederdik.. Niye bu kadar geciktin aramak için?."
Burak olup bitenleri anlatmak istedi..
"Anlatma" dedim.. "Ben bütün eleştirilerimi yazdım. Senin de cevap hakkın var. Yaz. Yolla, aynen yayınlayayım. Galatasaray Başkanı ile işim öyle.. Ama Burak Kardeşimi, bana kahve içmeye bekliyorum. Dertleşmeye, sohbet etmeye, eski günleri anmaya.."
"Tamam ağbi" dedi.. "Cevabımı yazılı yollayacağım, kahveni içmeye de geleceğim.."
Hep derim ya..
Konuşa konuşa çözülür her şey.. Kavga ede ede değil..

***

TEBESSÜM

Müdür, odada tek başına çalışan memura sordu..
"Senin Ahmet bugün niye işe gelmedi acaba?."
"Hastanede de ondan.."
"Ne hastanesi?. Dün gece onu deniz kenarındaki kulüpte bir sarışın güzelle dans ederken gördüm."
"İyi ya işte!. Karısı da görmüş!."

***

SEVDİĞİM LAFLAR

"Mümkün olsaydı, her karış toprağa ekin eker gibi, kitap ekerdim.."
Horace

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA