Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

İzmir notları

Bugün sayfamı bambaşka hazırladım. İlk defa, 30 yıldan beri ilk defa "ana yazı" yok.. İzmir gezimi, resimler ve resimaltları ile "Fotoroman" gibi düşündüm. Az okuyacak, çok bakacaksınız. Mutlu, keyifli pazarlar, sevgili okurlar.. Pardon bakarlar..

***

İZMİR'DE BİR MUCİZE...

Shopping Mall, yani bizdeki adı ile Alışveriş Merkezi ya da artık herkesin bildiği kısa adı ile AVM'leri Amerikalılar icat etmişlerdi. Nasıl imrenmiştim, yaz-kış fark etmez, iklimden etkilenmeden, o klimalı, kat kat kapalı çarşıları gezerken.. Los Angeles ve New York dönüşleri çok anlatmış, kendimi öyle kaptırmıştım ki, ülkemizin ilk AVM'si Galleria, Florya sahil yolunda, Ataköy sahilinde yapılırken, inşaatı, patron Hüseyin Bayraktar ile giderek adeta adım adım izlemiş ve şöyle de bir şaka yapmıştım.. "Artık Amerika'ya gitmek için Florya'dan uçağa gitmenize gerek yok. Ataköy'de inin, sahile yürüyün, kendinizi Amerika'da bulacaksınız.."
Kadir Topbaş, nasıl İstanbul'un ilk gökdeleni, ikonik binası o siyah yapıyı, karayolları binasını, Zorlu Center denen nefret ettiğim ve kapısından içeri adım atmadığım, izinleri netameli, trafik katili binayı yaptırmak için yıktırdı ise ülkenin ilk AVM'sini yıktırmak da Ekrem İmamoğlu'na nasip oldu.. Neyse.. Konum o değil.. Konum İzmir'in yeni ikonu, bana sorarsanız yeni mucizesi, yeni güzelliğinden söz etmek..
İzmir deyince aklıma Külebi gelirdi hep..

"İzmir'in sokakları
Denize bakar,
İzmir'in denizi kız
Kızı deniz,
Sokakları hem kız
Hem deniz kokar!."

Pandemi yüzünden iki yıl ara verdikten sonra İzmir'e ilk gidişimde, Külebi'ye hayatta olsa yeni dizeler yazdıracak bir mucize ile karşılaştım..
Cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra sevgili Ünal Ersözlü dost, "Hıncal Ağbi yepyeni bir yere gidiyoruz. Bayılacaksın" dedi.. Ekip bindik arabalara.. Alsancak'tan Karşıyaka'ya.. Sahili boydan boya geçtik, yukarı döndük.. Yokuş yukarı.. Külebi'ye ters, denize değil, tepeye bakan bir yolda gidiyoruz..



Mekteb-i Mülkiye'den sınıf arkadaşım Burhan Özfatura bildiğim, yaşadığım en müthiş İzmir Belediye Başkanı'ydı. Unuttuğum yıllar evvel, yapılmakta olan bir yoldu burası, kenti gezdirirken, toz duman tırmanırken, "Tepede Mavi Şehir yapacağız" demişti.. İşte o Mavi Şehir'e gidiyoruz sandım ve Hilltown'ı gördüm.. İşte Amerika'nın en ünlü Shopping Mall'ları ile boy ölçüşecek ve de geçecek bir alışveriş merkezi.. Hayır!. Bir tek dükkâna, bir tek vitrine bile bakmadan bütün günü geçirebileceğiniz bir park, bir eğlence, dinlence merkezi.. Yemyeşil çimenler, ağaçlar.. Rengârenk çiçekler arasında restoranlar, kafeler, barlar..
Bu nasıl bir tepedir?. Bu nasıl İzmir'e, körfeze, karşıya, Kordon'a tepeden bakmadır?.
İlk gördüğümüz kafeye oturduk.. Yüzde 100'müş adı.. Yüzde 100 değil ama yüzde 80 dolu.. Zaten o yol boyu iki taraf, açık kapalı bar, kafe, restoran dolu.. Barlar Sokağı gibi.. Ve hepsi dolu, iyi mi?.
Hızla koştu garson ve önümüze menüler koydu.. Yemek yiyecek halimiz yok. Hem de nasıl kahvaltıdan yeni kalkmışız..
Soğuk-sıcak içkiler sayfalarını çevirdim. Bakıyorum, neler var diye.. Hilltown beni öyle neşelendirdi ki, bir kokteyl içmeye karar verdim. Genelde bloody mary içerim. Baktım.. Listede yok.. Ama en altta mojito yazmıyor mu?.



Yıl 1994.. İçki içmez Hıncal, Ünal kardeşi ile (Özüak) Küba'da dolaşıyor. Ernest Hemingway'in yaşadığı yere, her gün oturup yazılarını yazdıkları bara gelmezler mi?. Barın adı zaten Hemingway.. Üstat orda mojito içermiş durmadan.
Ünal bana sormadan ısmarladı, "Sen içmezsen ben içerim" diyerek.. İçmesem bile tadarım, dünyanın en ünlü gazeteci yazarının içkisini.. Geldi.. Tattım.. Bir yudum daha.. Bir daha.. Bu içki falan değil. Bir başka şey.. Bir Osmanlı şerbeti sanki.. 15 gün kaldık Küba'da.. 15 gün, gittiğimiz her yerde mojito içtim.. Gelirken de, 5 litrelik Küba romu ile döndüm ki, evde yapalım.. Tarifini de aldım.. Bizim maç gurubunda içmeyen yok. Hepsi denedi. Beceremediler. Gittiğim her gece kulübünde mojito istedim. Palavra.. Şef Garson Oktay'a bunları özetledim. "Git barmene söyle.. '1994'ten beri Küba'daki tadı bulamayan biri var. Mojito istiyor, ama iddialıysan. Yoksa diyet kola içecek' de" dedim.. Az sonra şef elinde mojito bardağıyla geldi.. Tattım ve aklıma "Evreka!.. Evreka" diye sokağa fırlayan Arşimed geldi.. Bulmuştum sonunda.. Küba'ya gitmeden, İzmir'in dağlarında bulmuştum.. Oktay'a "Git barmen'e teşekkür et" dedim. Yanında Mutlu'yla geldi.. Barmen oymuş.. Oktay'la ve Mutlu'yla pandemi usulü yumruk tokuşturduk..
Aynen ilk savaşları kaybedip Filipinler'den geri çekilirken "Geri döneceğim" diye haykıran General MacArthur gibi bağırmak geldi içimden..
"Geri döneceğim Hilltown!. Bütün bir günü burada geçirmek için geri döneceğim.."
Dönüş yolunda, Karşıyaka sahilinden karşıya bakarken "Artık Karşıyaka orası" dedim, arabadakilere.. İtiraz eden de çıkmadı.. Öyle gelişmiş, güzelleşmiş, 35.5 plaka numaralı semt..

***

KORDONBOYU SEYRİNE ÇIKMIŞ...

İzmir'e gittim mi, mutlak ama mutlak Kordon'da güneşi batırırım. Bizim İzmirli gelin Begüm'e nispet yapmak için. Sevgili dostum, maç gurubunun resmen hasta Galatasaraylısı Özcan'ın eşi.. Niye "Bizim gelin" derseniz, kızı gidip ailesinden ben istedim Özcan'a da ondan. Alsancak'ta doğup büyüyen Begüm'e her defasında Kordon'da batan güneş resmini ben atmayayım da kim atsın?.



Bu resmi de Caner çekti.. Bizim ekip Kordon'da.. İlk yerimiz Baryum'du. Meyhane oldu. Sunset'çi olduk. Baktık bu defa dolu.. Yürürken Shamrock adını gördüm. İrlanda dilinde, Yonca demek. Ama 4 yapraklısı. İrlanda'nın simgesi. Burası da İrish Pub.. Oturduk. Solda Ünal ve eşi.. Abimle ben. Sağda Muzo..



Tanıdığım en iyi otel yöneticilerinden biri. İzmir'e gittim mi, Muzo nerde, ben o otelde.. Şimdi Genel Müdür değil, patron.. Tarihi Atlas Oteli'ni almış. Yenisini yapmak daha ucuzken, İzmir tarihine ihanet etmemiş, yıllardır boş duran Atlas Oteli'ni yeniden yaratmışlar. Arkada Kaya Termal'de iken Muzo'nun sağ kolu, sevgili kardeşimiz Seda. Onun arkasında Alsancak'ın en ünlü barıydı Miko.. Onun patronu, kardeşimiz Cenap ve eşi Elçin.. Pandemi Miko'yu da ezmiş geçmiş.. Artık yok.. Daha geride Muzo'nun eşi, Bircan ve sevgili yengem Özay!.
Caner çekiyor, ben mırıldanıyorum.. "Kordonboyu seyrine çıkmış / Titret efem vur dizin üzre.."
Kordon başka bir şey.. İzmir'e gittin mi, Kordon şart.. Güneş ille orda batacak!.

***

REYHAN!.. REYHAN!.. REYHAN!..

Reyhan diye bir türkü söylerdi bizim zamanımızda Zaliha diye bir şarkıcı..



"Dağlar kızı Reyhan, Reyhan, Reyhan" derdi nakaratı.. Herkes ezbere bilirdi. İzmir'de "Olmazsa olmaz" yerlerimden biri de Reyhan'dır. Viyana'da o ünlü Zachar Pastanesi neyse, İzmir'de de Reyhan odur. Reyhan'ı bana Begüm öğretti.. Hayır meselem tatlıları, pastaları, şekerleri değil. Benim "Mutlak"ım Reyhan'da kahvaltı.. Yeşillikler içinde bir açıkhava kahvaltı yeri.. En nefis lezzetler.. Sonra kahveni isteyip puronu yak.. Abdurrahman şef, kapıda karşıladı ve sonra nasıl candan, nasıl kardeş gibi, nasıl dost ağırladı bizi.. Hayır resimde biz yokuz.. Reyhan var.. İzmir güzeli Reyhan.. Reyhan.. Reyhan!..

***

ADRESS... YENİ... YENİDEN...



İzmir'de Öcal Ağbim bizi bir sürprizle karşıladı. Bu ülkede eti en severek yediğim yerlerin başında geliyordu Urla'daki Adress.. Kuzu ve oğlak çevirirlerdi, 7-8 saatte pişmek üzere.. Sonra gene yanan ateşin üzerindeki minik bir tepside ve bir sosun içinde iki kişilik gelirdi, karşılıklı oturanların önüne.. O tat hâlâ damağımda.. Sonra ne olduysa kapandı. Sonra balıkçı diye açıldı, olmadı. Yok oldu gitti. İlk kuruculardan İsmail Usta geri gelmiş, yeniden açmış Adress'i.. Ağbim de ayağımızın tozu ile bizi o sürprize götürdü tabii.. Adress deniz kenarında eski adreste.. Koyunun yanında tavuk da dönüyor bu defa.. Mezeler gene harika.. Nihayet etimiz geldi. Bu defa sos yok.. Hani eski pikniklerde kuzu çevrilirdi ya, onun gibi.. Ağır ağır kızarmış et, tabakta ve sade geldi bu defa.. Lezzet ve keyifle yedik ama açık söylemek gerekirse, o eski üzerinde çok uğraşılmış sosun içindeki eti daha çok sevmiştim.. Ne Türkiye, ne de başka ülkede, ateşte dönen et için hazırlanan o çok özel sosa da rastlamamıştım. O yüzden eski Adress benzersiz, o yüzden eşsizdi..

***

HANIMELİ DEĞİL KADIN ELİ...



İzmir'de sevgili yengem Özay'ın yarattığı harika bahçe.. Nerdeyse evlerini sarmış rengârenk begonvillere ne kadar hayran olduysam, bir bahçe meraklısı olarak da o kadar kıskandım.. Güle güle oturun sevgili ağbim, yengem..

***

ATATÜRK'ÜN İZMİR'İ VE İZMİRLİSİ...



İzmir'in her yerinde Atatürk'ün izi, her İzmirlide Atatürk'ün bir anısı var.. O zamanı yaşayanlar pek kalmadı ama, babalarından, dedelerinden dinleyenler o kadar çok ki.. Ata'nın İzmir'i, Ege'yi, insanı, coğrafyası, müziği, zeybeği, folklorü ile ne kadar sevdiğini bilmeyen var mı?. İşte bizim Muzo da, yenilediği ve yeniden açtığı tarihi Atlas Oteli'ni Mustafa Kemal'e adamış sanki.. Lobide bu smokinli Mustafa Kemal'e bir selam çakıp oturuyorsunuz. Asıl sürpriz en üst katta. Muzaffer orada bir "Atatürk Süiti" yapmış.. Girdim.. Yatağın başucunda kocaman, ciltli bir Nutuk!. Salon bölümünde, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı üzerine çok değerli kitaplar.. Aklına, eline, yüreğine sağlık Muzaffer!..

***

BAYRAMPAŞA İMİŞ!..

Efendim Gaziosmanpaşa'ya Devlet Tiyatrosu'na giderken, yemeği de orda yemeye karar vermiş ve internete "Gaziosmanpaşa Restoranları" yazıp bakmıştım. Köfteci Yusuf karşıma çıktı. Tiyatroya da on dakika mesafedeydi. Onda karar kıldık. Gittik. Harika bir mekândı. Döndüm, yazdım da.. Dün bir mesaj aldım.
Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner'in Basın Danışmanı Ercan Sevenler yollamış. Meğer Köfteci Yusuf'un da içinde olduğu o AVM, Bayrampaşa ilçe sınırları içindeymiş. Başkan beni Bayrampaşa'ya davet ediyormuş..
Memnuniyetle.. Düzeltmeyi hemen yaptım, bak. Bayrampaşa'da bir etkinlik olduğunda haber verirsen, gelir, Başkan'ın kahvesini de içerim, Sevgili Ercan..
Bu arada, Bayrampaşa'dan yetişen ünlülerden de örnek vermişsin, bak onu bugünden yazarım..
Sevgili İlber Ortaylı Hocam başta, Arda Turan, Hidayet Türkoğlu, Semih Erden, Necip Uysal, Mirsad Türkcan, Okan Buruk, Mete Gazoz, Eda Erdem Bayrampaşalı imişler meğer!.

***

PAZAR NEŞESİ

Üç arkadaş Nazilli'de trene binmişler. İzmir'e fuara gidecekler. Tren Basmane Garı'na yaklaşırken içlerinden biri "Akıdeşleğ.. İzmir'e varıyoz gari.. Konuşuken gari demeyelim gari" demiş. Ötekiler "Olur" diye baş sallamışlar.
Birinci "Tamam" demiş. "Gari demek yok. İzmirliler gibi gonuşcaz gari!."
Valla, ben de gevreğe "gevrek" demeyi öğrenemedim hâlâ.. İzmirli olmak zor, ama İzmir'i ve İzmirliyi sevmek kolay..

***

SEVDİĞİM LAFLAR

"Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır!"
Mustafa Kemal Atatürk

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA