Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Ha çarmıha gerilmiş, ha anasından emdiği süt burnundan gelmiş!

Radikal Gazetesi Yazarı Cengiz Çandar'ın dün, "Patrik, Bartholomeos çarmıha gerilmemeli" başlığı altında kaleme aldığı yazısı bana geçtiğimiz yıl yaşadığım bir olayı hatırlattı...
Hatırlar mısınız bilmem ABD Başkanı Obama Türkiye'ye geldiğinde ben de bir arkadaşımla birlikte Conrad'a sızıp, orada gördüklerimi, yaşadıklarımı özet halinde sizlere aktarmaya çalışmıştım...
Çok çok ilgimi çeken ancak köşede yerim kalmadığı için aktaramadığım bir iki detay vardı... Onlardan biri de Obama'nın Türkiye'deki dini liderlerle olan görüşme anlarıydı... Çok enteresan bir şey olmuştu... Otele girişini gözlerimle gördüğüm Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, Türkiye Hahambaşı İshak Haleva, Ermeni Patriği Vekili Aram Ateşyan ve Süryani Cemaati Kadimi Yusuf Çetin'in bulunduğu toplantıya katılmamış ve başka bir odada toplantının bitimini beklemişti...
Kıvranmıştım...Hatta, "Acaba bizim bilmediğimiz bir durum mu var? Yoksa Patrik protesto filan mı yapıyor?" yorumunda bulunmuş ve "Büyük haberi yakaladım galiba!" diyerek pek bir heyecan yapmıştım kendi kendime!
Ancak durum sandığım gibi değildi...
ABD Başkanı Obama, bütün dini liderlerle görüşmesini tamamladıktan hemen sonra Patrik Bartholomeos ile baş başa görüşmüş ve epeyce uzun süren bu görüşmenin ardından Patrik'e odanın kapısına kadar eşlik etmişti... Çok şaşırmıştım...
Ve bu şaşkınlıkla koştura koştura Patrik'in peşine takılmış, içeride Obama ile neler konuşulduğunu anlamaya gayret etmiştim...
Bir yanda Conrad'ın merdivenlerinden alel acele aşağı inmeye, bir yandan da yakasına yapışmış olan bendenizin sorularına cevap yetiştirmeye çalışan Bartholomeos ise sadece, "Bildiğiniz gibi işte...Ruhban Okulu meselesini konuştuk uzun uzun...Okulun açılması için hükümetin bir gayretinin olmadığını, bu gayret için Amerika'nın desteğine ihtiyaç duyduğumuzu söyledim... O da, 'Üzerimize düşen ne ise yerine getireceğiz. Söz veriyorum' dedi..." demekle yetinmişti...
Bunları niye yazdım?
1) Çandar'ın dünkü yazısında, "Patrik Bartholomeos, Türkiye'nin hiçbir yerde kolay kolay bulamayacağı 'Ekümenik Patrik' sıfatının da sağladığı muazzam bir 'lobi' gücüne sahip bir şahsiyettir ve bu gücünü Türkiye için kullanmakta tereddüt etmemiştir" sözlerinin ne kadar doğru bir saptama olduğunu...
2) Bartholomeos'un CBC televizyonuna dertlenirken, "Çarmıha gerilmek" deyimini, "Türkiye'de diken üzerinde oturuyoruz...Her gün ıstırap çekiyoruz..." manasında kullanmadığını, ezelden beri yaşanılan sıkıntıları anlatmak için kendi lügatlarında sıkça kullanılan söz konusu deyimden yola çıktığını anlatmak için ...
Tıpkı Türkçe'de de basit bir olaya kızgınlığımızı, öfkemizi ya da sıkıntı duyduğumuzu anlatmak için kullandığımız abartı içeren deyimler gibi...
Sıkıntılar ne diye soracak olursanız da, "Her platformda çekinmeden dile getirdiği Ruhban Okulu, Vakıflar Yasası v.s gibi meseleler" derim cevaben size...
O nedenle Patrik'in bu açıklamalarına verilen tepkiyi şaşkınlıkla karşılıyorum... Bence özellikle hükümet üyeleri, tepkilerini Patrik'in sözlerini kendi dilinden, kendi felsefesinden okuyup öyle vermeliydi...
Aynı olayın bizim başımıza geldiğini düşünsenize... Diyelim ki, Başbakan Erdoğan bir Amerikan televizyonunda Avrupa Birliği sürecini değerlendiriyor, işte tam o arada, "Nasıl zorluyorlar mı?" diye bir soru ile karşılaşıyor. Bunun üzerine, "Vallahi anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirdiler!" diyor...
Hadi cevap verin bakalım biz bunu nasıl anlatırız Avrupalılara?
Adım gibi eminim AB ile aramızda bir kriz patlak verir... Avrupalı liderler peş peşe, "Hiçbir tarihte Türklerin ana sütüne dair bir yaptırımımız olmamıştır. Asla onların anne sütüne göz dikmedik! Sayın Erdoğan'ın açıklamaları büyük talihsizliktir! Umarız dili sürçmüştür!" falan diye açıklama yaparlar...
Biz de, "Kusura bakmayın o bir atasözüdür. Asla niyetimiz Avrupalılar anamızın sütüne göz diktiler filan demek değildir" diye tıngır mıngır dert anlatmaya başlarız...
Sonunda asıl niyetimiz ortaya çıkar çıkmasına ama o arada kırılan camların hesabı saymakla bitmez!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA