Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Seni alnından öpüyorum Dilan'ım...

Buraya gelirsen bizi çok mutlu edersin" dedi ya!
Kalktım geldim.
Türkiye'nin ta öbür ucuna.
En yüksek dağının eteklerine...
Ağrı'ya...
Çünkü Dilan (Özmen Özgün) mutlu olmayı fazlasıyla hak eden Kürt kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti kadını.
9 yıl önce Ankara'da Eczacılık Fakültesi'ni bitirdiğinin ertesi günü kendisi de alaylı olan eczacı babası Yusuf Özmen karşısına geçmiş ve ilginç bir teklifte bulunmuş.
"Al kızım. Balıkesir Burhaniye'de açacağın eczanenin anahtarı" demiş.
Ancak o, bu coğrafyanın bütün olumsuz koşullarını bire bir yaşayan hiçbir kadından beklenmeyen bir cevap vermiş babasına.
"Hayır!" demiş, eklemiş:
"Batıdakilerin bana ihtiyacı yok! Bana ihtiyacı olanlar doğduğum, büyüdüğüm topraklardaki insanlar! Ben bu diploma ile onlara hizmet edeceğim baba..."
Kalkmış gelmiş Ağrı'ya. Üstelik gelirken de yalnız gelmemiş. Üniversitede tanıştığı ve âşık olduğu Mardinli meslektaşı Kamuran'ı da yanında getirmiş.
Muhteşem bir yaşam kurmuşlar karı-koca.
İkisinin de ayrı ayrı eczaneleri var. Bir de Çağlar adında dünya tatlısı bir bebekleri...
Ama bu Dilan işte!
Durur mu? Yeter mi ona sadece Ağrı gibi bir yerde eczacılık yapmak? Kamuran'a eş, Çağlar'a ana olmak?
Önce Eczacılar odasının başkanı olmuş. "Meslek adına bir şeyler yapayım" falan diye.
O da yetmemiş tabii. Çünkü kız canavar gibi bir şey! Bir saniye durmuyor.
Hiçbir şey ona yetmeyince, bu kez bu coğrafyanın en hassas meselelerinden birinde çözüm arayışlarına girişmiş.
"Kadının sosyalleşmesi ve ekonomiye katkı sunması adına acaba ne yapabilirim?" deyip kolları sıvamış.
Önce ev ev gezmiş...
Eczanesine gelen her diplomalı kadına, "Ne olur sen de el ver!" deyip, onları bir birliktelik kurmaya ikna etmiş.
Bir süre sonra o birlikteliği resmiyete dökmüş ve 150 kadının üye olduğu bir dernek kurmuş.
İşte ben o derneğin davetlisi olarak geldim buraya.
"Töre cinayetleri, kadına şiddet ve çocuk intiharları" konulu bir panelde konuşmacı olarak davet edildim.
Dilan Dilan, ama ben de benim yani!
Halk Eğitim Merkezi salonunu ağzına kadar dolduran Ağrılı hatunları görünce dayanamadım tabii.
"Batsın töreleri! Batsın bunların zihniyeti!"
deyip, bir güzel verip veriştirdim.
Bir görseniz o Diyadin'den, Doğubayazıt'tan, Patnos'tan Dilan'ın minibüslerle taşıdığı kadınlar nasıl alkışlıyorlar?
Nasıl tezahürat ediyorlar...
Panelin sonuna kadar oturdular. Pür dikkat konuşmacıların anlattıklarını dinlediler.
Ve enteresan ama ayrılırken hepsinin yüzünde farklı bir gülümseme ve heyecan vardı.
Emniyet Müdürü'nün son derece misafirperver bulduğum eşi Necla Kuru bu durumu böyle bir organizasyonun ilk kez yapılmasına bağladı.
Panel sonrası birlikteliğimizde anladım ki Dilan daha şimdiden Ağrılı kadınların fenomeni olmuş.
Canı sıkılan onu arıyor. Kocasından dayak yiyen ona koşuyor. Baba baskısından bıkan ona sığınıyor.
Sanki dersiniz Güzin Abla'nın Ağrı şubesi!
Ha bir de tabii işin diğer boyutu var. Onu tanıyan, onun geçirdiği evreleri bilen bütün Ağrılı genç kızlar onun gibi olmak istiyor.
Onu tanıyan bütün kızlar, "Ben de Dilan gibi Eczacı olacağım!" diye tutturmaya başlamış ailelerine!
Ezcümle...
Dilan'ın çabasından...
Onun çocuksu heyecanından çok umutlandım.
Doping gibi geldi bana!
Ağrı'da belki bugün değil ama 10 yıl sonra çok şeyin farklılaşabileceğine inandım.
En azından Dilan'ı örnek aldığı için okuyacak ve meslek sahibi olacak daha çok genç kız göreceğimize inandım.
Bir de tabii kadınların daha az şiddete maruz kalacağına.
Hatta sanki meşrulaştırmak istercesine başına töre nitelemesi konulan o korkunç cinayetlerin bir daha olmayacağına...
İnandım yani... Gerçekten inandım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA