Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Mesaj net: Yaşam tarzıma dokunma!

Bir kere herkesin şu gerçeği kabul etmesi gerekiyor ki, günlerdir yaşanan bu gerginliğin müsebbipleri İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı zabıta ekipleri ile İstanbul polisidir. Eğer o zabıta ekipleri Gezi Parkı'ndaki ağaçlara sahiplik etmek niyetiyle eylem yapan çevrecilerin çadırlarını sabahın köründe ateşe vermeseydi ve polis, zabıtanın bu zorbalığını protesto etmek için Taksim'i dolduranları gaz bombardımanına tutmasaydı olaylar bu noktaya gelmeyecekti!
Kimse kusura bakmasın ama devlet adına görev yapan o insanlar çevreci bir protestoyu resmen sabote ederek meselenin büyümesine ve ne yazık ki ölümle sonuçlanmasına kadar vardırmışlardır. Günlerdir yaşananlar ortada! Kayıplar da! Gencecik bir insanın hayatı söndü. Eylem basit bir çevre protestosundan halk ayaklanmasına dönüştü. Hükümetin uygulamalarından son derece rahatsız olan ancak bütün rahatsızlıkları içinde tutup sakin sakin sandığın önlerine gelmesini bekleyen insanlar sorgu sual etmeden sokağa koştu. Evet. İkinci gününden itibaren her daim böyle zeminleri kendilerine kullanmayı alışkanlık haline getirmiş provokatörler, marjinal gruplar işin içine daldı ama özünde o sokaktakiler Başbakan'ın dediği gibi çapulcu mapulcu falan değildi. Onlarcasını tanıyorum içlerinden. Hepsini dinledim. Onlar da yakıp, yıkmaya, devletin, esnafın malına zarar vermeye karşı ama aynı zamanda da içlerinde tuttukları öfkeyi kusmak, haykırmak istiyorlar. Her birinin ayrı bir gerekçesi var sokağa çıkmak için ama ortak kızgınlık hükümetin yaşam tarzına müdahalesiyle ilgili. Gençler. Liseli gençler öfke kusuyorlar adeta.
Önceki gün onlarla konuştum. Hiçbir felsefe, hayat görüşü ve politik vizyon yok! "Karışmasınlar bizim nasıl yaşayacağımıza. Neyi nerede yiyip, içeceğimize, kiminle nerede nasıl sevgili olacağımıza!" diyorlar, başka bir şey demiyorlar. Selin mesela. Daha 16 yaşında."İlk kez katıldım sivil bir eyleme çünkü gına geldi artık!" diyor. Ve sonra sıralıyor; "Kürtaj olma, 3 çocuk yap, metroda öpüşme, açık saçık giyme, o diziyi seyretme, bu filme gitme! Yeterrrrr!!!" diyor.
4 gündür maaile Bahçeşehir'deki eylemlere katılan komşumun söylediği ise daha da ilginç; "Karı koca partisine değil, Recep Tayyip Erdoğan'a oy verdik. Çünkü demokrat ve gerçekten karizmatik bir lider olduğuna inandık hep ama artık biz oy verdiğimiz o Tayyip Erdoğan'ı göremiyoruz. Kendi yaşam tarzına müdahale edildi diye büyük bir mağduriyet yaşayan bir Başbakan bu kadar çok girmemeliydi özel hayatlara. Gençleri aşırı alkol tüketiminden korumak için alınan önlemleri bir anne olarak sonuna kadar destekliyorum ama kimsenin hele hele Başbakan'ın insanların alacağı alkolü nerede ve nasıl içeceğini söylemesini de yanlış buluyorum!"
Ben de gerçekten şaşkınım Başbakan'ın son zamanlardaki üslubu karşısında. Çünkü defalarca seyahat ettim kendisiyle. Tek bir kez şahit olmadım o gezilerde uçakta kimin ne yiyip içtiğine karıştığına. Geçen yıl Çin'e gitmiştik beraber mesela. 200 kadar işadamı vardı uçakta. Kalktıktan sonra Başbakan geldi selamladı insanları; çekildi ön tarafa ve arka tarafta da alkol alan ahali hem giderken, hem de dönerken hosteslerin ikram ettiği bütün içkileri tüketti. O nedenle de, "Türkiye'yi İran yapacak" endişelerinin yersiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü niyeti harbiden memlekete şeriat getirmek olan bir lider neden kendi kaldırdığı uçakta alkol tüketilmesine izin versin ki? Dese ki; "Kaldırın o şişeleri!" Allah'ınızı severseniz kim itiraz edecek? Köprüler, yollar yapayım diye ihale peşinde koşturan işadamları mı?
Neyse... Umarım Cumhurbaşkanı Gül'ün ve Başbakan Yardımcısı Arınç'ın sağduyulu ve makul açıklamaları gerilen toplumu yumuşatmak için bir adım olur. Şahsen ben seyahat dönüşü Başbakan'dan da aynı şekilde makul bir açıklama bekliyorum. Bazıları gibi; "Yaşa Başbakan'ım! Biz senin arkandayız! Sakın eğilme, sakın bükülme!" demek yerine; "Hadi Tayyip Bey! Göster aslında ne kadar demokrat bir lider olduğunu ve 76 milyonu kucaklayacak bir açıklama yap! Yap ki sana kurulan bütün tuzaklar boşa çıksın!" demeyi tercih ediyorum. Çünkü ben kendisine hâlâ dostum ve maalesef dostlar hep acı söyler!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA