Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

"Parayı veren Ahmet'i alır!"ı hatırlamak...

Geçtiğimiz cumartesi Diyarbakır'da altın harflerle yazılan tarih aynı zamanda tam 15 yıl evvel yaşanan bir gece ve sonrasında yaşananları da yeniden, bir kez daha gözden geçirmemize vesile oldu. Aslında çoğumuzun bildiği bir hikâyedir bu. Çünkü defalarca anlatıldı o günün tanıklarınca. Defalarca yazıldı çizildi. En azından ben bu köşeye oturduğumdan beri yani 5 senedir yazıyorum. Ama sanırım hesap tam kapanamadığından... Ve sanırım o gece yapılan alçaklık birkaç kişinin boynuna atılıp geçiştirilmeye çalışıldığından tekrar tekrar önümüze geliyor.
Dün baktım. Gazetelerde, köşelerde yine hep o gece, yani 12 Şubat 1999'da, Magazin Gazetecileri Ödül töreninde işlenen o vahim cinayet yazılıp çizilmişti. İnternet sitelerini, sosyal medyayı "Ben yapmadım! Vallahi billahi saldırmadım. Hakaret etmedim. Tuvalette idim. Kapının önünde idim" şeklinde günah çıkarmalar teslim almıştı. O geceyle ilgili isim verip meseleyi bir kez daha kişiler üzerinden okumayacağım bugün. Çünkü ben o geceyi epeyce yazdım. Ha cevap alamadım ayrı konu ama epeyce sorguladım. Bundan sonra o geceyle ilgili "Günahları boynuna! Allah affetsin hepsini!" deyip geçmekten gayrı yapacak şey kalmadı benim için.
Bir de zaten bence asıl önemli olan mevzu o gecede yaşananlar değil. Çünkü orada bulunan ve bugün birçoğu hayatta olan o insanların, kendini zamanın ruhuna, ortama, o anki atmosfere kaptırıp, galeyana gelip, o korkunç linç girişimine ortaklık etmesini anlamak belki mümkün. Ama ondan sonra yapılanları anlamak mümkün değil! Onlar hâlâ duruyor arşivlerde... 8 sütuna atılan "Vay Şerefsiz", düzmece olduğu mahkeme kararı ile tespit edilen fotoğrafın üzerine yazılan "Ayıp ettin gözüm" manşetleri ile rahmetlinin kişiliğini, haysiyetini ve şerefini beş paralık edip Türkiye kamuoyunu ona karşı kışkırtmak amacından başka hiçbir şeye hizmet etmeyen "Parayı veren Ahmet'i alır!" başlıklı o köşe yazısı hâlâ elimizin altında.
Dün baktım o köşeyi vaktinde kaleme alan Fatih Altaylı da topa girmiş. Hani insanda hiç değilse biraz olsun mahcubiyet olur. Utanma olur. Hiç değilse Ertuğrul Özkök gibi lafta da olsa bir özür dileme, günah çıkarma halleri olur. Ama yok! Altaylı, bırakın "Ayıp ettim. Evet çok büyük haksızlıktı yaptığım!" demeyi; köşesinde top çevirmiş yine ve mealen; "Amma uzattınız ha bu Ahmet Kaya konusunu! Ne yapalım yani zamanın ruhu öyleydi! Biz de ayak uydurduk kardeşim!" anlamına gelen ifadelerde bulunmuş.
Öğüt vermek... Akıl vermek elbette ki haddim değil ama bundan daha iki hafta önce, Şafak Pavey'le ilgili bir fikir tartışmasının ortasında... Gaflete düşüp, geçirdiği tren kazasıyla ilgili bir söylentiyi dile getirdiğimde... Hakaret, iftira ya da küfür içermediği halde yanlış bulduğuma inandığım için anında silip, hem Twitter'da, hem gazetede özür dilediğim o tweet dolayısıyla beni köşesinden boydan boya haşlayan Fatih Ağabey'e tavsiyem artık bu konuda yazmak yerine susmasıdır. Çünkü maalesef yazdıkça batıyor ve ister istemez akıllara ziyan, o iğrenç yazısını hatırlatıyor ve durduk yerde insanları kendisine karşı kışkırtıyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA